Erdal ÇİL
Punto:
Dinle
Mesele üzüm yemek mi, yoksa bağcıyı dövmek mi?
İlk bakışta doğal olarak eşit şartlarda sunulan bu iki seçeneğe bakarak üzüm yemenin tabii ki tercih edileceğini düşünürsünüz ama bu coğrafyada inanın hiç de öyle olmuyor. Bağcıyı dövmek her zaman daha çekici, daha kolay geliyor.
Bu özelliğimize yıllar geçse bile sımsıkı sarıldıkça bize rağmen dünyaya, bu coğrafyaya, komşularımıza ayar verenlerin işini de hayli kolaylaştırıyoruz.
Oturdukları yerden sadece tek bir tuşa basmaları yetiyor.
Tek bir tuşla içimizdeki mayınları patlatıyor, işlerine bakıyorlar.
Onların işleri üzüm yemek! Biz ise nasıl olsa bağ bizim, bahçe bizim didişip duralım.
Ortadoğu’nun her santimetresi mayın döşeli!
Yüz yıldır öyle bir döşemişler ki fark etmek büyük maharet.
Başka coğrafyalarda ortalama bir sağ sol veya yanına da etnik birkaç milliyetçilik yeterken bizde yok yok!
Her kesimin ilgi alanına göre, her yaşa, her bedene uygun mayınlar ülkesiyiz.
Türkçülük, İslamcılık, Alevilik, Sünnilik, Atatürkçülük, Osmanlıcılık, Cumhuriyetçilik, Halifelik, Batınılik, Haricilik vesaire vesaire!
Şimdilerde nurtopu gibi bir mayınımız daha oluyor.
Maturidilik, Selefi Müslümanlık.
Dedim ya, her döneme, her yaşa göre özel olarak hazırlanmakta ve hepsinin de müşterisi hazır.
Şimdi biraz parlatılır, dinlendirilir sonra tam tedavülden kalktı derken bir bakarsın bir gün bomba gibi düşer bu ülke gündemine.
Bu mayınlar arasında hiç vakit bulamayız, işimizi yapmaya, çalışmaya, dünyaya bakmaya.
Ramazan ayı mübarek şanı, şerefiyle gelir gelmesine de sanki Ramazan’a özel olarak hazırlarlar İsrail meselesini.
Her Ramazan bir bahaneyle yeniden pişirilir, yeniden bu ülkenin din hassasiyetli insanlarının gözünün önüne serilir ve müşterisi de hiç mahcup etmez, verir hakkını.
Alt yazı haber geçmesinin hemen ardından başlar kınama mesajları.
Her bir mesaj yerine bir tükürük yollansa İsrail diye bir şey kalmaz ortada ama mesele o değil.
Dedik ya; üzüm yemek değil derdimiz.
İsrail olsun ki bir mayın eksilmesin soframızdan.
Yıllardır Çin’in ne kadar zalim olduğunu bilir, bizzat oralara kadar gidip gören yakınlarımızdan da duyarız oradaki vahşeti.
Ama ne zaman gündeme gelir Çin zulmü?
Beyefendiler karar verdiği zaman.
Buzluktan özenle çıkarılır, özenle servis edilir duyarlı çevrelerin önüne.
Onun da müşterisi her daim hazır ve diridir.
İlk defa yeniyor gibi, ilk defa keşfediliyor şevkiyle, iştahıyla yenir her seferinde.
Ustalık zaten burada, öyle değil mi?
Hiç bayatlamaz bu ürünler.
Hâlbuki her doğalın bir ömrü vardır tıpkı bizim gibi.
Dedim ya, bizim için önemli olan üzüm yemek değil.
Birbirimizin eti bizim için daha kıymetli.
Solcumuz çevrecilik, demokrasi, adalet diyerek avutulurken milliyetçilerimiz Doğu Türkistan, Türkçülük diyerek, Müslümanımız ise Filistin, İsrail, din elden gidiyor diye avutulur yüz yıldır bu topraklarda.
Her önümüze geldiğinde bunların her biri, sanki kırk yıldır hasretmişiz gibi şehvetle sarılır, saldırırız.
Bu salgın günleri bizi kalabalıklardan, kalabalık alkış seslerinden, uzaklarda üretilip tek tuşla ayağımıza kadar getirilen suni ürünlerden, suni gündemlerden, suni ilişkilerden koparmaya yetecek mi?
Kendimize dönmeye, kendi Türkistan’ımıza, kendi Gazze’mize, kendi gündemimize dönmeye sizin ne kadar ihtiyacınız var bilmiyorum ama bu gürültünün onlar için hiçbir şey ifade etmediğini görüyorum.
Her şeyin başı sağlık ve sağlık için de doğru beslenme şart!
Özellikle şu salgın günlerinde covit-19’ a gösterdiğimiz özenin birazını olsun tek tuşla ayağımıza kadar getirilen, endüstriyel olarak başka yerlerde üretilmiş, isimleri bize benzese bile bizim olmayan ürünlere karşı göstermezsek işimiz çok zor ve daha çok duyarız biz, “Katil İsrail”, “Çin zulmü” veya “Çevre Katliamına son” nakaratlarını.
Erdal ÇİL
cerdal48@gmail.com