Piyasalar

Mutlu Olmayı Seçtim!

Punto:
Bundan sonra Milli Vicdan İlmi Düşünce platformunda hayata, aileye, insan olmaya dair yazılarımla sizlerle beraber olmaya çalışacağım. Bazen edindiğim acı tecrübelerden ders çıkartışımı, bazen de mutluluklarımızı arttırmanın yolları üzerinden yazacağım. Gayret bizden, muvaffakiyet Alemlerin sahibinden... Aile danışmanı olmam acı tecrübeleri, dört duvar arasında yaşanan acıları direk birinci ağızdan dinlememe sebep olmaktadır. Geçmişte yaşanan acılarımızı silmekte ne kadar zorlandığımızı, af edememenin bizi ne kadar acıttığını dile getirmeye çalışacağım. Bunu yaparken de hayatın seçimlerden ibaret olduğunu dile getireceğim. Mutlu olmayı seçtiğimi, güçlü olmanın ancak mutlu olmakla olduğunu dile getireceğim. Güçlü olmak uğruna yıkılan onca hayatların olduğunu tekrar tekrar dile getireceğim. Zira bizim nesil hep aynı hikayelerle büyüdük. Bunun acılarını dile getirmeye çalışacağım. Annem “Altın bileziğini almadan evlilik olmaz” demişti. Küçük yaşta sözlendim. Bu altın bilezik hikayesi, biraz daha büyümeme sebep oldu sadece. Okulum bitti, ben ilk mesleğim olan ebe-hemşireliği öğrendim. Tayin olduğum yere gidemeden evlilik ve her birimizi acıtan gurbet yolu açıldı. Yıl 1990. Üniversite imtihanına girme kartımı alamayan bir arkadaşıma vermiştim. Ben ise nasıl olsa evlenip, çalışmak zorunda kalmayacaktım. Zira dualarımda, beni çalıştırmayacak bir eş isteğim vardı. Şuan düşünüyorum da acaba imtihana girip de iyi bir yer kazansaydım, babamın ve annemin kendi istekleri ile olan evliliğim olur muydu? O küçük yaşıma göre bu hızla giden dolmuşa binmemiştim. Evde söz sahibi olamayan, eline para verilmeyen annem ve annemin nesli, gücün parada olduğunu düşündüler. Bizleri okul ve kariyer odaklı büyüttüler. Benim neslim kariyer için çok şey yaptı. Okul bizim nesil için çok önemliydi. Okuyacak, iyi bir iş sahibi olacak, para kazanacak ve kocamıza muhtaç olmayacaktık. Bu duygu ile büyüyen o zamanın genç bayanları okudu. Bir iş ve makam sahibi oldu. Güzel de para kazandı, güçlü de oldu, söz sahibi de... Lakin ne mutlu olabildi, ne de mutlu edebildi... Bizim nesil her ne kadar güç odaklı olsa da evliliği ertelemedi. Boş iş olarak görmedi. Hemen hemen benim çağın bayanları ve beyleri mutsuz evlilikler yapsa da evlendi. Lakin yetiştirdikleri çocuklarına evliliği sevdiremedi. Şu an otuz, otuz beşlerinde hala evlenmeyen, hatta hiç evlenmek istemeyen gençlerle geleceğimiz karardı. Evdeki sorumluluklar, sınırlar ve görevlerin ihmali aile mutsuzluklarının en büyük sebebi oldu. Aileye bizden önce büyüklerin de içinde olduğu bir tarif yapılırken bizim zamanımızda çekirdek aileye dönüştü. Günümüzde ise ferdi aile tarifleri revaçlarda oldu. Zira anne - baba işte, çocuk kreşte, büyükler ise huzur evlerine terk edildi. Evler ise otel gibi kullanılır oldu. Evde mutlu olamayan, duyguları tatmin olmayan, ihtiyaçları karşılanmayan, kendini değersiz hisseden kadın mutluluğu dışarda arar duruma geldi. Söylemler de kadına büyük güç verdi. “Sen güçlü kadınsın. Ağlarsın, göz yaşını silersin, saçını başını onarır, gülümser ve hayata yani savaşmaya devam edersin...” Böylelikle kadın iş hayatının en ağır şartlarında çalışırken hem dışarının hem de evin yoğunluğu ile daha çok yıprandı. Güçlü olmaya çalışmaktan, her açılan yarayı tamir edememekten, en ince ayrıntılarına kadar acıları tekrar tekrar yaşamaktan daha çok yoruldu. Çünkü güçlü kadın hikayesi yalandı. Bir yalan uğruna nice ömürler tüketildi. Zira kadının gücü ailesinin arkasında olmasıylaydı.. Tepeden tırnağa duygu olan kadın, her ne kadar aklı yanlış yapıyorsun dese de, duygularının esiri oldu. Doğru düşünemediği için zamanla sağlığı da bozuldu. Zira sağlam düşünce sağlıklı duyguları oluşturacaktı. Sevilen kadın güzel kadındı. Takdir ediliyorsa mutluydu. Hele de kendi hayalleri uğruna bir şeyler yapıyor ve tatmin oluyorsa huzurlu kadındı. Kendini güzel, mutlu ve huzur içinde hisseden toprak misali olan kadın, her verileni katlayıp fazlasıyla vermez miydi? Yapılan kocaman bir yanlış vardı. Ortada kocaman bir delik vardı. Bu doğruydu. Lakin bu yanlışı başlatan mı yoksa ısrarla savunan mı suçluydu? Elbette biz kadınlar sevilmeyi, takdir edilmeyi ve hayallerimizi gerçekleştirmeyi istedik. Lakin bütün bunlar olmayınca etrafımızdakilere hayatı da zehir etmesini de becerebildik. Hep karşıdan bekledik. Versinler, anlasınlar, sevsinler... Peki biz ne kadar verdik? Ne kadar sevdik? Ne kadar anladık? Ya hu, biz bu duruma nasıl geldik? Nasıl oldu da iki düşman gibi olduk. Yine kimlerin dolmuşuna bindik. Neyini paylaşamadık bu dünyanın? İşte geldik ve gidiyoruz. Kalanlara, yavrularımıza ve bizi sevenlere neden bu kadar mutsuzluğu reva gördük?... Aile Danışmanı / İlahiyatçı: Asiye Türkan