Punto:
Dinle
MÜSTEMLEKE HALKLARI NEDEN FAKİRDİR?
Buna cevap yazmadan önce neden "müstemleke halkı" yerine "müstemleke halkları" diyorum acaba? Biraz düşünün..... Düşündünüzse devam edelim.
"Halk" birliği, "halklar" ayrılığı ve dağınıklığı ifade eder. "Halk" içeride birliği sağlar, dış tehditlere karşı birlikte göğüs gerer. "Halklar" birbiri ile çekişir, mücadele eder, bozgunculuk yaparak fırsat kollar, kendisini zayıf hisseden taraf dışarıdan medet umar ve dış güçlerle işbirliği yapar. Bunun için "milli ve yerli devlet" yapısı birlik ve beraberliği sağlamak için "asimilasyon/entegrasyon" politikaları uygular. Bunu alt kimlik ve kültürleri incitmeden, ezmeden, horlamadan ve dışlamadan ve çoğunluğa uyumlu bir "üst kimlik" inşası ile gerçekleştirir. Bu mümkün olunca "halklar" yerini "millet" alır. Millete dayalı bir Devlet ise "Milli Devlet" olur. Bu yapı "EĞİTİMDE VE İSTİHDAMDA FIRSAT EŞİTLİĞİ" yanında "KANUNLAR ÖNÜNDE EŞİTLİK" sağlayarak varlığını tahkim eder ve sürdürür.
Bu mümkün olmazsa, müstevliler "halklar" arasından çoğunluğu teşkil edenlere karşı azınlık unsurlar ile anlaşarak onları "müstemleke mültezimi" olarak kullanırlar.
Müstemleke mültezimlerinin eylemleri şunlardır:
1. Halklar arasına husumet sokmak,
2. Eğitimde ve istihdamda fırsat eşitliğini kaldırmak,
3. Ayırımcılık ve kayırımcılığı körükleyerek toplumda "adalet"duygusunu köreltmek,
4. Çoğunluğu fakirleştirmek ve "müstemleke mültezimi" olarak görevlendirdikleri azınlıkları, yandaşları ve yardakçılarını zenginleştirerek bir "yönetici elit' haline getirmek ve çoğunluğa bunu kanıksatmak,
5. Devleti gerçekte ise vatandaşları içeride ve dışarıda borçlandırarak, faiz adı altında vasi müstevlilere ve işbirlikçilerine "haraç" ödemek.
NEDEN FAKİRLEŞTİRİLİRLER?
Fakirlik acziyettir. Fakirlikten gelen acziyetle birlikte sahip olunan insani duygular körelir ve hayvani duygular canlanır.
1. Haysiyet zedelenir,
2. Şahsiyet kaybolur,
3. Karakter bozulur,
4. Ahlak kalmaz,
5. Güven duygusunun yerini endişe,
6. İtimadın yerini kaypaklık,
7. Cesaretin yerini korkaklık alır.
Fakirlerden oluşan toplum kimliksiz ve kişiliksiz bireylerden oluşur. Kuru kalabalıktan ibarettir.
Amerikalı bilimadamı Abraham Maslow 1943 yılında insan ihtiyaçlarının hiyerarşik kademelerden oluştuğuna dair bir teori ortaya koymuştur. Buna göre insanın birincil ihtiyacını hayatta kalmasını sağlayan fizyolojik ihtiyaçlar oluşturur. Bu ihtiyacı ile temel içgüdüler ve dürtüler zihnine tamamen hakimdir. Fizyolojik ihtiyaçlarını karşılamak için her güçlüğe ve her zillete katlanmak istidadındadır.
Fizyolojik ihtiyacını temin edebilen bir insan bunu sürdürebilecek güvenli bir iş ve imkan arayışına girer.
Sürekli ve yeterli bir şekilde fizyolojik ihtiyacını karşılayabildiğinde ise ilk insani-toplumsal-sosyal ihtiyacı ortaya çıkar. Buna aidiyet ihtiyacı denir. Birey artık bir kimlik arayışı içindedir. Kendisini bir topluma ait kabul eden ve kimlik edinen insan bu defa ait olduğu toplumda, yeni bir insani ihtiyaç belirir ve saygı görme ihtiyacı duymaya başlar, biz buna kişilik edinme aşaması deriz.İşte bu noktada insan insan olduğunu, bir topluma ait olduğunu ve ait olduğu toplumda saygı görmek için toplum nazarında iyi ve yararlı işler yapmak ve bunun için fedakarlıkta bulunmak zorunda olduğunu anlar.
İşte müstevliler ve onların işbirlikçisi müstemleke mültezimleri için bu aşamaya ulaşmış insanlar potansiyel tehdittir.
Bu sebeple müstemleke ahalisi sistematik olarak işsiz-güçsüz bırakıldığı gibi, sürekli olarak düşük ücretlerle çalışmaya mahkum edilmekle kalınmaz, sürekli olarak yerli para biriminin değeri düşürülerek, müstevli ülkeler halkına nazaran satınalma gücünün düşük olması sağlanır.
Sözün özü; "Fakirlik kader değildir", düşmanca ve sinsi bir planlamanın sonucudur.
Efendi/köle yani ağa/maraba düzeni böyle kurulur.
Mustafa Zeki ŞAHİN