Piyasalar

Milli Vicdan Oluşumu Tarım, Gıda ve Hayvancılık Çalışma Grubu'ndan Sağlık Bakanlığı'na Çağrı: Tarımda Seferberlik İlan Edilsin!

Punto:
MİLLÎ VİCDAN İLMÎ DÜŞÜNCE "TARIM GIDA HAYVANCILIK ÇALIŞMA GURUBU DAN SAĞLIK BAKANLIĞINA ÇAĞRI" TARIMDA SEFERBERLİK İLÂN EDİLSİN COVİD-19 olarak bilinen yada korona olarak adlandırılan salgının, ölüm oranı diğer salgınlara göre düşük olsa da, bulaşma ve yayılma hızının yüksekliği ile hayatımızı nasıl alt- üst ettiğini hep birlikte üzülerek yaşamaktayız. Her ne kadar çağımız artık bilişim, modern teknoloji çağı olarak adlandırılsa da, Bir Ülke ve Millet için kendi kendine yetebilir olmanın, bunun içinde Tarımı ve Hayvancılığının ne kadar önemli olduğunu görmüş bulunmaktayız. Çünkü sağlıklı nesillerin yetişmesi için, öncelikle nesillerimizin sağlıklı beslenmesi gerekir. Bunun için de Tarım ve hayvancılıkta dünyadan örnekler alarak yüzde yüz yerli ve milli üretime geçmemiz, kendi kendimize yetmemiz şarttır. Böylesi olağanüstü durumlarda dünya ile bağlarınız kesildiğinde en az 3 yıl ülkenizi ve insanınızı sağlıklı bir şekilde besleyebilmelisiniz. İşte bu sebeple Tarım ve hayvancılık her zaman büyük önem arzetmektedir. Öncelikle ülkemizde yapılan hayvancılığı genel hatları ile inceleyeleyecek olursak: ‌1) Mera veya yarı mera hayvancılığı Mera hayvancılığı; hayvanların yılın tamamında arazide hayvanların otladığı alan, yarı mera ise ülkenin belli bölgelerinde belli zamanlarda yine aynı şekilde otladığı alanlardır. Genel olarak Mera hayvancılığı olarak isimlendirsekte ikisi arasında ciddi bir fark vardır. Örneğin; Balıkesir, Çanakkale gibi yerlerde küçük baş hayvancılık yapılan, coğrafi şartları uygun yerlerde yılın 12 ayı da hayvanlar arazide otlayabilirler. Fakat Ülkenin coğrafi olarak yüksek ve kış aylarının uzun sürdüğü yerlerinde bu mümkün değildir. Buralarda yapılan mera hayvancılığını ise yarı mera hayvancılığı olarak tanımlamak daha doğru olacaktır. Meraların kullanımı ise başlı başına bir sorun teşkil etmektedir. Üretici tamamen kaderi ile başbaşadır. Özellikle Doğu Anadolu'da meraların ıslahı ve verimli kullanılması adına bugüne kadar neredeyse hiçbirşey yapılmamıştır. Yapılan tek şey hayvan sulama göletleridir. Meraların dönüşümlü kullanılması, açılış ve kapanış sezonları, iklimsel şartlara göre meraların verimini artırmak için sulama ve bakım çalışmalarının yapılmaması, meraların durumuna göre üzerinde ne kadar hayvanın ne kadar süre otlayabileceği, yani üreticiye hayvanların sayısına göre taksim edilmesi gibi Tarım ilçe müdürlükleri ve ziraat mühendisleri aracılığı ile yapılması gereken bir çok iş ve işlem yapılmamaktadır. Bu durum da verimi düşürmektedir. Her ne kadar bununla ilgili bir takım bazı yasal mevzuatlar bulunsa da uygulama bulunmamaktadır. Meraların verimini artırmak için, arazilerin sulanması, ilaçlaması, hastalıklardan arındırılması gerekir. Çünkü bir çok hayvan hastalığı meralarda hayvanlara bulaşmaktadır. Bu hastalıklar ölü yavru doğumlarına ve bulaşıcı hastalıklara sebep olmaktadır. Bu durumda yavru ölümlerinin yüksek olmasına sebep olmaktadır. Yavru ölümleri yüksek olunca yeterli ve gerekli olan üretim yapılamamaktadır. Bu durumda üreticinin maliyetlerini artırmaktadır. ‌Besicilik Ve Süt Hayvancılığı Üzülerek belirtmemiz gerekir ki maalesef ülkemizde besicilik ve süt hayvancılığının durumu da içler acısı bir durumdadır. Üretim zincirinde başlayan yüksek maliyet ve ıslah edilmemiş soy hayvanları dolayısı ile düşük verimden kaynaklanan sorunlardan dolayı özellikle besiciler ithal hayvan getirmektedir. En büyük sorunlarımızın başında bu gelmektedir. Canlı olarak getirilen İthal hayvanlar ile birlikte ülkemize daha önce görülmemiş bir çok hastalık gelmektedir. Ayrıca özel şirketler yada kamu görevlileri tarafından yurt dışından ıslah amaçlı getirilen hayvanlar seçilirken gereken özen ve önem gösterilmemektedir. Fakat bir gerçeği de ifade etmemiz de fayda vardır. İthal olarak gelen hayvanların Et ve Süt verimleri ülkemizde ki hayvan ırklarıdan daha yüksektir. Islah edilmiş soydan kastımız da tam olarak budur. Et ve süt verimi yüksek, kaliteli yavru alacağımız belirli Irk, büyük ve küçükbaş hayvanlar. Esas sorunlardan biri de burda başlamaktadır. Yıllarca Tarım Bakanlığı ve Tarım Kredi Kooperatifleri başta olmak üzere güya dünyanın çeşitli yerlerinde çeşitli ırklardan hayvanlar getirerek ıslah çalışması yapılıyor. Fakat yetkililerin ne yaptıklarından kendilerinin de haberi yok. Gelen hayvanları paket halinde alıp, ülkenin her tarafına dağıtıyorlar. Oysa her bölgenin iklim ve coğrafi şartları farklı olduğundan dolayı her bölgeye o bölgeye en uygun hayvan verilmelidir. Gebe olarak ithal edilen hayvanlarda beklenenin çok dışında yavrular doğmakta, bir çok hayvanın doğumu ve yavru sağlığında sorunlar yaşanmaktadır. Getirilen hayvanlar gönderildikleri bölgelere uyum sağlayamamakta ve zamanla telef olmaktadır. Oysa ıslah amaçlı getirilecek hayvanların seçimi yapılırken hangi hayvanın hangi il de, hangi üreticiye gideceği bilinmeli ve ona göre ithal edilmelidir. Bu şekilde dağıtılan hayvanlar üretim için doğru dürüst kullanılmamakta ve izlenmemektedir. Gerekli yavrular alinmadan, dölleme kontrolleri yapılmadan yok olup gitmekte, ve gerekli fayda sağlanmaktadır. Süt ve yavru üretimi yapan üreticilere yeterli ve zamanında destek sağlanmaktadır. Buzağı desteklemeleri birer yıl sonradan ödenmektedir. Üretim zinciri için risk teşkil eden, brucella gibi hastalıkların bulaştığı dişi hayvanlar kesime götürülmekte; fakat hayvanların piyasa değeri verilmediği, ödemelerin vaktinde yapılmadığı için üretici hayvanlarını elinden çıkartmaktadır. Kaba yem ve kesif yem fiyatlarında bir istikrar bulunmamaktadır. Kaba yem fiyatlarındaki istikrarsızlık tamamen iklime bağlı bulunmaktadır. Ülkede ve bölgelerde hatta illerde ki hayvan sayısına göre yeterli üretim yapılmamaktadır. Özellikle Güneydoğu Anadolu dan yurdun bir çok yerine taşıma ile gitmektedir. Bu da maliyeti artırmaktadır. Bunun sebibi ise yeterli miktarda tarım arazisinin ekilip biçilmemesinden kaynaklanmaktadır. Tarım arazilerinin ekilip, biçilmesi için yeterli desteklemenin olmayışı, ekilip, biçilmeyen arazilere verilen gereksiz ve yanlış destek üretimi tam manası ile sekteye uğratmaktadır. Üretimin yetersiz olması hem tarımsal ürünlerin fiyat artışına, hem de besicilerin maliyetini artırmaktadır. Artan maliyetler tüketiciye yansımaktadır. Maliyetler katlanılmaz hale gelince kaba yem, kesif yem, canlı hayvan, tohum, et gibi bir çok ürün ithal edilmektedir. Tarim Bakanlığı'nın yapmış olduğu sözde bazı destekler neredeyse Türk köylüsüne, çiftçisine hiç bir katkı sağlamamaktadır. Küçük işletmeler için hiç bir ayrıcalık yok denecek kadar azdır. Çiftçi; yüksek fiyatlı tohum ve mazottan dolayı tarlasını sürememekte, hayvanı için gerekli olan yemi üretememektedir. Uzun yıllardır tarlasını sürmeyen çiftçi artık tarlaya gitmek istememektedir. Tarım Türk toprakları adeta zehirli tohumların anavatanı haline getirilmek isteniyor. Bu gerçek bizzat devleti yönetenler tarafından saklanıyor. Ülkemiz ve topraklarımız gözlerimizin önünde adete yok ediliyor. Yıllardır topraklarımıza atılan kimyasal gübreler topraklarımızı adeta kanser etmiştir. Hepinizin hatırlayacağı gibi malum patates ve soğan örgütü ile bu durum gün yüzüne çıktıysa da hemen üzeri kapatıldı. Yıllardan beri patates üretilen Niğde, Nevşehir, Kırşehir gibi illerimizin bir çok yerinde ekim yasaklanmıştı. Çünkü toprak iflas etmişti. Patates erken bitip, fiyatlar yükselince depolar basılmış, depocular terörist ilan edilmişti. Esasen mevcut hadisenin aslı zehirlenen bu toprakların üretime kapatılması dır. Peki bu nasıl oluyor? Bildiğiniz üzere Türk çiftçisinin ortağı olduğu Türkiye Tarım Kredi Kooperatifleri diye bir kurum var. Bu kuruluşun bir de Gübretaş diye merkezi İstanbul da olan bir şirketi. Genel müdür aynı zamanda Gübretaş'ın da başkanı. Şimdi sizlerden bir rica da bulunacağız. Bu Gübretaş yılda ne kadar gübre satıyor, tesisleri nerede, ve en çok hangi gübreyi satıyor. Cevabının bir kısmını biz verelim: Tamamına yakını kimyasal gübre. Peki devletin dahası çiftçinin, üreticinin ortağı olduğu bu kurum bu çiftçiye bu kötülüğü neden yapıyor? Günümüzde artık kimyasal gübre yerine; organik gübre, solucan gübresi yada içerisinde minarel ve çeşitli enzimleri barındıran gübrelerin varlığını herkes biliyor. Hatta bu minarelli ve içerisinde enzim barındıran gübre dünya da ki bir kaç ülkede bulunmaktadır. Japonya, Hollanda&USA, Avusturya ve Türkiye. Bu ülkelerden birisi de Türkiyedir. Türkiye'de bu üretimi yapan, formüle etmiş bir işletme vardır. Hatta sizlerle şu kadarını paylaşalım yurt dışında yaşayan bir Türk Bilim İnsanı formülü özel olarak " Ahir ömrümde vatanıma katkım olsun" diyerek vermiştir. Ne hikmetse halen daha kimyasal gübre kullanmaya devam etmekteyiz. Bir başka sorunumuz TOHUM sorunudur. Tohumlar derhal millileştirilmelidir. Çiftçi aynı tohumu ikinci kez tarlaya atamamaktadır. Hatta bir sene ithal tohumun atıldığı tarlada yerli tohum eskisi gibi verim vermemektedir. Bunun için Ziraat fakültelerine büyük vazife düşmektedir. Ya yerli tohum üretilecek; yada Anadolu'nun kendi tohumu çoğaltılarak yeniden üretim için çiftçiye dağıtacaktır. Seralar ile ilgili de durum aynı vehamettedir. Seracılık alanları çeşitli sel vs baskınına karşı korunamamakta, her yıl doğal afetler sonucunda ciddi zararlar oluşmaktadır. Bir kaç başlık altında özetle anlatmaya çalıştığımız, ülkemizin tarım ve hayvancılıkta ki mevcut ahvali budur. Şimdilik söyleyeceklerimiz bunlardan ibaret olup, siz değerli yol arkadaşlarımızında fikir ve düşüncelerinizi duymak, bu minval de ülkemiz ve Milletimiz için neler yapabileceğimizi inşallah hep birlikte ortaya koyacağız. Yüce mevladan ümidimiz o dur ki, ülkemiz ve Aziz Türk Milleti için güzel ve doğru şeylere vesile oluruz. Başta kurucumuz Sayın Emrullah ÖNALAN Bey olmak üzere, hepinizi sevgi, saygı ve hürmetle selamlıyor, sağlık ve huzur diliyorum. Ertuğrul ASİLTÜRK Tarım Çalışma Grubu Raportör