Toplumların oluşturduğu değer temsilcisi konumunda olan kurumlar, teknolojinin bu hızlı etkileşimi karşısında pasif kalarak, kurumlarla toplum arasında oluşması gereken güçlü bağı oluşturamamaktadır. Bu nedenle, devlet olgusunu oluşturan tüm kurumsal yapılar, teknolojiyi kullanarak bu bağı güçlendireceği düşüncesi ile çalışmaların yapıldığını görüyoruz. Ancak hala kurumlarla; toplumla tam iletişim olarak bir dişlinin parçaları gibi birlikte çalışarak değer üretme ameliyesine istenilen ölçüde geçilebilmiş değildir.
Toplumların bir insan kümesi olduğunu düşündüğümüzde, insandaki canlılık özellikleri toplumlara da yansımaktadır. Bu temel davranış tercihlerinin kaynağı tarihsel kültürel ve inançsal tercihlerdir. Kuşkusuz küreselleşme sürecinde toplumların tarihten taşıdıkları bu değerler, daha kısa sürede etkileşim sürecine girmektedir. Bunu sağlayan teknoloji, üreticisi tarafından bu karşılaşma sürecinde en güçlü etkileyici vasıta olarak kullanılmaktadır.
Küresel elit güçler, büyüyen ekonomik güçlerini dünya topluluklarına bir ticari modelle kabul ettirmiştir. Bu ticari model üzerinden devlet olgusunun tüm kurumları küresel elit güçlerin arzu ettiği eksende yapılandırıldı. Bu yapılandırılma biçimi, liberal politikalar üzerinden temellendirilirken; sorunu görüp çözmek isteyen iktidarları dinamik olarak bloke etmekte, attığı her adıma karşı hükümetleri sarsıcı stratejiler uygulamaktadır. Elit küresel güçler ve içerideki işbirlikçi sözde sanayici tacir pazarlamacılar, kurumların işleyişini kendi çıkarları doğrultusunda kripto bürokrasi üzerinden sürekli kontrol altında tutmaktadır.
Devlet içindeki kurumların yeniden toplumla bağının kurulması yönünde köklü adımların atılması, bu konuda kaçınılmaz yeni stratejilerin ortaya konmasını gerektirmektedir. Kripto bürokrasinin engelleyici yönünü kurumlar içinden kaldırmadan, kurumları milletin menfaatine tam bağımsız bir ilke temelinde işletmenin mümkün olmadığını söyleyebiliriz.
Henüz daha Türk devletinin sahip olamadığı bir Merkez Bankası var. Başkanının görevden alınması Merkez Bankasına gerektiği gibi müdahale değildir. Bunun sorunları çözmediğini, Naci Ağbal’ın göreve getirilmesi ile gördük.
Milli irade temsili ile yetkilendirilmiş Sayın Cumhurbaşkanı, önüne getirilen sorunların getirilme biçimini bir paradigmasal ölçü ile değerlendirmelidir. Merkez Bankası başkanlarının önerileri sürekli borçlanmayı temel hedef almış ve bu modele bağımlılık şeklinde olmaktadır. Başkanların değişmesinin önemli olmadığını, Merkez Bankası yasaları üzerinden sistemsel bir çalışmanın kaçınılmaz olduğunu söylemeliyiz.
Değiştirilen Merkez Bankası başkanları, Merkez Bankası yasalarına tabi olarak hareket ediyor. Sorunun kaynağını görmek gerekiyor. Sorunun kaynağı Merkez Bankası yasalarıdır. Bu yasalar, hızlı bir şekilde değiştirilmelidir. Merkez Bankasının da bugüne kadar kavuşmadığı milliliğe, yeni merkez bankası yasal düzenlemelerle oluşturulmalıdır.
Uygulanan politikalar, sürekli borçlanma modeli üzerinden yapılmaktadır. Merkez Bankası yasasındaki gerekli değişikliklerle, bu borçlanmanın da önüne geçile bilinir. Bunlar çok rahatlıkla yapılabilir. Mesele aynı değersayımı taşıyan ekiplerle hareket etmektir.
Selam ve dua ile..
Yunus EKŞİ