Ömür ÇELİKDÖNMEZ
Punto:
Dinle
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk Efendi'nin Oyalama Boyalama Komedisi
Baştan söyleyeyim Efendi; Bizans'ta bir saygı unvanı olan Orta Yunancadaki "avthéntis" kökünden türetilmiş, bey, üstad, hazret anlamında bir kelimedir.
O nedenle sakın olaki Ziya Efendi ve şürakası yersiz alınganlık göstermesin.
Bir bakan veya üst düzey bir bürokrat tv ekranlarına çıkıp halkın gözünün içine baka baka bir konu hakkında; "- biz bunu çok önemsiyoruz, bunu çalışacağız" gibi beylik laflar ediyorsa bilinki o hususta hiç bir şey yapılmayacaktır.
Tıpkı TBMM'de örtbas edilmesi istenen soruşturma önergeleri için komisyonlar kurulması gibi.
Bunu 18 yıllık Ankara bürokrasisindeki tecrübüme dayanarak söylüyorum.
Şimdi durup dururken bu konu nereden çıktı?
Covid-19 salgını nedeniyle mart ayından beri kapalı olan okullarda yüz yüze eğitimin 21 Eylül’de başlayacağı açıklanmıştı. Online eğitim ise 31 Ağustos 2020 Pazartesi günü başladı.
Okullar açılmadan önce tv ekranlarında arzı endam eden Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk Efendinin “-Uzaktan eğitim konusunda marttan beri bir deneyim kazandık. Her sabah bir spor olacak, çocuklarımızın o hareketleri yapmalarını çok önemsiyoruz. Her gün canlı ders olacak” dediğini duymayan kalmamıştır.
Demesine dedi ama özel okullara yeni kayıtlar yapılmasını ve velilerin öğrencileri özel okullardan alarak devlet okullarına vermesini engelleyecek açıklamalar yapan Ziya Efendi, kendi aile işletmesini koruyup kolladığı gibi diğer özel okul sahiplerini de memnun edecek formülleri denedi.
Kendince başarılı oldu. Bakanlık koltuğuna veda etse de gam yemez.
Ziya Efendi, özel okul sahiplerini nasıl koruduğunu bakın nasıl anlatıyor "-Özel okulların yöneticileriyle toplantılar yaptık. Öğretmen uzaktan eğitim yaparken görevinin başında. (Öğrenciler) Okulda servise biniyor mu?
Binmiyor. Yemek yiyor mu? Yemiyor. Okulda öğrenci olmadığı için bazı masraflar yapılmıyor. Servis ve yemek ücretleri iade edilmesi için kanaat koyduk.”
At sahibine göre kişner. Koskoca bakanlık, öğrenci velilerinin yasal haklarını koruma amaçlı yaptırım uygulama yetkisine sahipken sadece kanaat belirtmekle yetiniyor.
Marksist söylemler bazen doğruluk içerebilir. Seçkin zümrenin kendi sınıfsal çıkarları için demokrasiyi araçsallaştırdıklarını kim inkar edebilir?
Eğitim emekçilerini yük gören zihniyet
Bakan Ziya Selçuk Efendi , "Eğitimde asıl yük öğretmenin maaşıyla ilgilidir. Milli Eğitim Bakanlığı'nın bütçesine bakarsanız, yatırım bütçesinin çok çok küçük olduğunu görürsünüz. Neye göre; personel maaşına göre...
Bu tüm okullar için böyledir.
Yani asıl yük kira varsa kirada ve öğretmen maaşındadır. Geri kalan yük vergi yüküdür ve elektrik su parasıdır. Eğer vergi yükü devam ederse, eğer maaş devam ederse büyük ihtimal bizim masraflarımız da büyük bir azalma olmaz." ifadelerini kullanmıştı.
Akıllarında olan şey devlet okulların kapısına kilit vurmak. Fiziki şartlarda yüzyüze eğitim sürecini sonlandırmak. İnternet üzerinden paket programlarla eğitim yapmak.
Emrullah Efendi’den Ziya Efendiye Serzeniş
Cumhuriyet öncesi Maarif Nazırlarından Lüleburgazlı Emrullah Efendi, mevcut meslektaşı Ziya Selçuk Efendi gibi düşünenler için kinaye olsun diye ‘Şu mektepler olmasa maarifi ne güzel idare ederdim’ sözünü sarf eder.
Bu söz aslında ironik bir bakış açısını gösterir.
Emrullah Efendiyi öyle koftiden bakanlık koltuğuna oturanlardan sanmayın.
Tanzimat sonrasında ortaya çıkan değişik fikir hareketleri içinde “medeniyetçiler” diye bilinen gruptandır.
Yaşadığı dönemin siyasî gereklerine uyumlu ölçülü bir düşünce tarza sahip.
Osmanlı birliğini korumak üzere Osmanlı-İslâm geleneklerine sadık kalarak Batılılaşma’yı amaç edinen, bunu da ancak eğitim ve öğretim yoluyla başaracaklarına inanan kesimin önde gelenlerindendir.
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk tam bir hayal kırıklığı…
28 Mayıs 2020'de yayınladığım "Milli olmayan Eğitim'de hayal kırıklığı Ziya Selçuk"u yeniden okuduğumda bırakın fazlasını eksik dahi yazdığımı anladım.
Eğitim iş kolunda faaliyet gösteren, farklı dini cemaat ve grupların kümelendiği eğitim işkolunda yetkili yandaş bir sendikanın Türk Maarif Mefkuresi’ni hiçe sayan anlayışına Ziya Selçuk'un karşı çıkamadığı ortada.
Atamaları dahi sendikanın talepleri doğrultusunda yaptığı biliniyor. Öyle ki bu sendika üyesi bazı bakanlık bürokratları, il milli eğitim müdürleri, şube müdürleri, okul müdürleri fırsat buldukça Atatürk'e saldırmayı marifet sayıyor.
Göstermelik soruşturmalarla geçiştirilen bu hakaretler, “dinin gereği” gibi kabullenildiğinden, kendilerine “Allah yolunda Cihat etmiş mücahit!..” payesi veriyorlar.
Bakanın onlara birşey yapmasını boşuna beklemeyin! Burnunun dibinde Bakanlık binası bu “mürteci tipler”le kaynıyor.
Bütün amaçları, bir üst kadroya atanmak, yurtdışı görevlere katılıp yolluk almak, yüksek göstergeli kadrodan emekli olmak.
Ye kürküm ye.
Tevfik Fikret’in Han-ı Yağma şiirinden bir dörtlük paylaşayım. 1912 yılında tanık olduklarını dökmüş mısralarına. Osmanlı halkı yoksulluk ve sefalet altında yaşam mücadelesi verirken, yönetenlerin yaşadıkları hayata isyanını şu dizelerle ifade ederek tarihe şerh düşmüş:
Han-ı Yağma
Bütün bu nazlı beylerin ne varsa ortalıkta say
Haseb, neseb, şeref, oyun, düğün, konak, saray,
Bütün sizin, efendiler, konak, saray, gelin, alay;
Bütün sizin, bütün sizin, hazır hazır, kolay kolay...
Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!
Proje üreten yok! Türk gençliğini düşünen yok!
Bu saatten sonra değil Ziya Selçuk, İbni Sina, Farabi, Ali Kuşçu hatta Koçi Bey gelse dahi bu zihniyetin iktidarında eğitimi ıslah edemez..
Öğretmen kökenli olduğumdan, Prof. Dr. Ziya Selçuk, Milli Eğitim Bakanı atandığında en çok sevinenlerdendim. İtiraf edeyim umduğum dağlara kar yağdı.
Alexander Pope ne kadar haklıymış, İnsanlardan hiçbir şey beklemeyen mutludur; çünkü o, hiçbir zaman hayal kırıklığına uğramayacaktır.
Akademik kişiliğinin yanı sıra MEB Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı yapmış olmasından dolayı “Milli Eğitim camiasının sorunlarını en iyi bilenlerden biri” diye düşünüyordum.
O süreçte benim gibi düşünen bir çok insan olduğunu hatırlıyorum. Biraz milliyetçi, Atatürkçü soslu, çağdaş görünümlü badem bıyıksız özel okul sahibi bakan profili AK Parti dışındaki kesimleri bile rahatlatmıştı.
Sonuç dağ fare doğurdu.
Öyle ya Maya Okulları'nın sahibi ve TED Üniversitesi Mütevelli heyeti başkan yardımcısı olan birisi, herhalde öncekilerden daha iyi hizmet verebilirdi.
Bu nedenle uzun süre Ziya Selçuk hakkında eleştirel yorumlardan kaçındım. Ne yazık ki bu saatten sonra bakanın esprili yaklaşımlarının Türk Milli Eğitimine zerre kadar faydası olmaz.
Tüm Bakanlık bürokrasilerinde günü kurtarma, reklam ve tanıtım anlayışı baskın. "-Aman bakanlığımızla ilgili kötü haber çıkmasın!.. -Aman Cumhurbaşkanımızdan zılgıt yemeyelim!..” endişesi hakim.
Bugün itibarı ile Ziyâ Selçuk Efendi'nin icraatlarında maalesef Türk Gençliğinin geleceği açısından hiç umut ışığı görünmüyor.
Sendikaya teslim bakan
Vahim olan, farklı dini cemaat ve grupların kümelendiği eğitim işkolunda yetkili bir sendikanın Türk Maarif Mefkuresi’ni hiçe sayan anlayışına Ziya Selçuk'un karşı çıkamamasıdır.
Bu sendika üyesi bazı bakanlık bürokratları, il milli eğitim müdürleri, şube müdürleri, okul müdürleri fırsat buldukça Atatürk'e saldırmayı marifet sayıyor.
Adet yerini bulsun türünden soruşturmalarla geçiştirilen bu hakaretler, “dinin gereği” gibi görüldüğünden, kendilerine “Allah yolunda Cihat etmiş mücahit!..” payesi veriyorlar.
Bakanın onlara birşey yapmasını boşuna beklemeyin! Burnunun dibinde Bakanlık binası bu “mürteci tipler”le kaynıyor.
Bütün amaçları, bir üst kadroya atanmak, yurtdışı görevlere katılıp yolluk almak, yüksek göstergeli kadrodan emekli olmak.
Proje üreten yok! Türk gençliğini düşünen yok!
Kim ne derse desin bu saatten sonra değil Ziya Selçuk, İbni Sina, Farabi, Ali Kuşçu hatta Koçi Bey gelse dahi bu zihniyetin iktidarında eğitimi ıslah edemez.
Size birşey diyeyim mi? İlk kabine değişikliğinde Ziya Efendi, sahibi olduğu okullar zincirinin başına döner ne kadar önemsediği, çalıştığı konu varsa onlarla ilgilenir.