Piyasalar

Mehmet Akif

Punto:
Seni çok seviyorum. Niçin mi? Vatanın işgali üzerine herkesin korkup kaçtığı, bir sürü mazeret uydurarak kaytardığı dönemde, senin düşmana meydan okuyarak yiğitçe ortaya çıkışını seviyorum. “Anadolu hareketinin bir ittihatçılık eseri olduğunu” söyleyenlere, büyük bir heyecanla: “Hayır! Artık buna ittihatçılık denemez. Bu memleket meselesidir. Buna herkes elbirliğiyle sarılmalıdır” diyerek Kurtuluş savaşına gerçek teşhisi koymanı seviyorum. BALIKESİR VAAZIN (23 OCAK 1920, ZAĞNOS PAŞA CAMİİ ) “Bu namert taarruza karşı koymanın; kadın erkek, çoluk çocuk, genç ihtiyar, her fert için farz-ı ayn olduğu bilhassa hatırdan çıkarılmamalıdır. Bugün herkes elinden gelen gayreti sarf etmek ile mükelleftir” yürekliliğini seviyorum. Milli Mücadeleye destek vermek için yaptığın vaaz ve yazılarından, rahatsız olan İstanbul Hükümetince memuriyetten azledilmeyi umursamadan yola devam etmeni seviyorum. ANKARA’YA GELİŞİN Senin bu millici faaliyetlerini gören Atatürk tarafından, 8 Nisan 1920’de şifreli telgrafla Ankara’ya davet edilip, 10 Nisan 1920'de ailenle vedalaşarak 12 yaşındaki oğlun Emin ile birlikte İstanbul'dan ayrılışındaki takım ruhunu seviyorum. MUSTAFA KEMAL SENİ BEKLİYORDU Meclis'in açıldığı 23 Nisan'dan bir gün sonra Ankara'ya ulaşıp, trenden iner inmez Meclis'in yolunu tutuşunu ve Meclis koridorunda seni gören Mustafa Kemal Paşa’nın “Sizi bekliyordum efendim, tam zamanında geldiniz. Şimdi görüşmek kabil olmayacak, ben size gelirim” ifadesindeki samimiyeti seviyorum. Haziran 1920’de Burdur Milletvekili seçilerek yaptığın hizmeti seviyorum. İSTİKLAL MARŞINI YAZIŞIN Ankara’da Tacettin dergâhında kalırken, açılan İstiklal Marşı yazma yarışmasına 500 TL gibi çok yüksek bir parayı almamak şartıyla katılışındaki asaletini seviyorum. İstiklâl Marşımızı “Kahraman Ordumuza ithaf” ederek, 12 Mart 1921’de bu asil millete hediye edişini seviyorum. MÜCADELEYE DEVAM EDİŞİN Büyük savaşın sonuçlandığı müjdesini alınca, heyecan içinde Ankara’da duramayıp oğlun Emin’i de yanına alarak cesetlerle dolu savaş alanını dolaşmanı, düşmanın bıraktığı yangınlara su taşımanı, bu şekilde Bilecik’e kadar gidişindeki şefkatini ve merhametini seviyorum. YAZDIĞIN İSTİKLAL MARŞI NEDİR? “İstiklal marşını, Türk Milletinin sosyal mutabakat senedi, ortak yaşama ve ideallerinin maziden süzülmüş özeti, geleceğine ışık tutacak birlik ve beraberlik arayışlarının mısra mısra işlenmiş yol gösterici metni” yapmanı seviyorum. SENİN BİYOGRAFİN Dünya tarihi büyük adamların biyografisidir. Senin biyografinin, yıkılan imparatorluğun olduğu kadar yeni kurulan Türkiye tarihinin de biyografisi olmasını seviyorum. Bütün ömrünü, Türk Bayrağındaki hilalin şerefini müdafaaya hasretmeni seviyorum. Her zaman ve her yerde hep muhalif bir aydın kişiliği göstermeni seviyorum. Hayatının alâmetifarikasının isyan ve dik duruş olmasını seviyorum. Hiçbir Türk şairi felaketlerimize senin kadar içli, derin ağlamadı. Toprağımızı ıslatan gözyaşlarını seviyorum. Emperyalizm hiç bir zaman senin kadar müthiş bir düşman tanımamıştır. Sen hem bir ülkenin sesi oldun, hem de bütün bir kıtanın. Sesini ve kalemini seviyorum. “Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar” diyerek, işgalci ve sömürgeci Avrupa’yı gerçek ve tam bir isabetle niteleyişini seviyorum. Çanakkale Boğazını geçmek isteyen güruha; “Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ” yakıştırmanı seviyorum. SEVGİLİ AKİF’İM, SEN HEP FAKİRDİN! Hep maddi zorluklar içinde yaşamanı, sırtında palton yokken, istiklal marşı için verilen ödülü almamanı seviyorum. Evine gelen misafirlere: “Bu akşam çayı bizde değil sizde içeceğiz”. Sebebini sorunca da, “Bizim odanın kilimini bir fakire vermişler” demeni seviyorum. Müthiş bir kış günü, sırtında ceket üşüyordun. Paltonu evin kapısına gelen çıplak bir fakire giydirmeni seviyorum. ÇANAKKALE VE KURTULUŞ SAVAŞI İÇİN DE NE GÜZEL YAZDIN AKİF’İM… “Asım’ın nesli… diyordum ya… nesilmiş gerçek: İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek” diyerek milletine duyduğun güveni seviyorum. “Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid’i… Bedr’in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi” sözleriyle Hz Muhammed’e yaptığın vurguyu seviyorum. “Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber, Sana âguşunu açmış duruyor Peygamber” deyip onları Resul’e emanetini seviyorum. “Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak; Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak…” mührünü bu vatana vuruşunu seviyorum. Sen ölmedin ki Akif’im. Senin diri kalışını seviyorum. Bu milleti Âkif’siz bırakmayan Allah’ım. Seni sınırsızca övüyor ve çok seviyoruz. Hayırlar diliyorum.