Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam gibi Semavi dinlerin merkezi Ortadoğu, çatışma ve kriz bölgesi. Günümüzde ise Ortadoğu, enerji kaynaklarının mevcudiyeti, küresel güçler arasında rekabet ve kıyasıya mücadelenin gerekçesini oluşturuyor. Lakin emperyalist odakların çıkarlarına farklı kisvelerle perdeleme yaptıkları söylenebilir. Mesela kara hâkimiyeti, deniz hâkimiyeti, hava hâkimiyeti gibi sözde jeopolitik içerikli postmodern bahaneler. Hatta 'tarihin sonu /medeniyetler çatışması' gibi polemiklerle yeni dünya düzeni özlemleri buna dahil edilebilir.
ABD karşıtlığı İngiltere ve Rusya’yı Ortadoğu'da bir araya getiriyor…
ABD veya İngiltere ya da Çin, Ortadoğu ülkesi olmamalarına rağmen ellerini bu bölgeden çekmeye hiç niyetleri yok. Tıpkı bu ülkeler gibi Sovyetler Birliği'nin en büyük ve güçlü varisi Rusya Federasyonu da bir Ortadoğu ve aynı ölçekte Doğu Akdeniz ülkesi değil.
Bu jeolojik gerçeklik doğrultusunda Rusya’nın Akdeniz'e doğrudan erişimi yoktur; en önemli stratejik ve ekonomik çıkarları, Kuzey Atlantik veya Doğu Asya gibi dünyanın diğer bölgelerine aittir. Ancak Çarlık Rusyası döneminde formüle edilen sıcak denizlere inme jeostratejik idealini uzun süredir bölgedeki siyasi, ekonomik ve en mühimi askeri mevcudiyeti ile görünür kılmaya çalışıyor.
Nitekim bu sürekli ilgi en az 17. yüzyıla kadar uzanır ve çeşitli jeopolitik, ekonomik, stratejik, dini ve kültürel nedenlerden kaynaklanır. Rusya'nın resmi dini mezhebi Ortodoksluk, Bolşevik devriminden önce bölgedeki Hıristiyan unsurların koruyuculuğunu ilan etmişti.
Bugün Moskova tartışmasız, bu bölgede soğuk savaş döneminin kötü aktörü Sovyetler Birliği'nin küresel erişiminin zirvesinde olduğundan daha fazla görünürlüğe sahip. Rus Başkan Vladimir Putin, haklı olarak Kremlin'in Doğu Akdeniz'deki varlığını en muhteşem ve tartışılmaz kişisel dış politika başarılarından biri olarak sunabilir. Çünkü Rus Çarlarının ve Sovyet liderlerinin gerçekleştiremediğini o bir şekilde başardı denilebilir.
Moskova'nın ilk önceliği, kademeli biçimde Orta Asya ve Güney Kafkasya ülkelerini kuşatan ve baskılayan bir stratejiyi uygulamak. Sonrasında Türkiye, İran ve Afganistan'ın yer aldığı güvenlik kuşağı oluşturmak ve bu yelpazeye daha geniş Arap dünyasını dahil etmek.
Genel olarak Rusya, Arap Yarımadası'ndan ziyade Levant/Mashreq (Maşrık) ve Kuzey Asya, Kuzey Afrika ve Güney Kafkasya devletlerine odaklanıyor, ancak bazı Körfez ülkelerinin özel durumları nedeni ile Rusya'nın öncelikleri ölçeğindeki yeri büyüyor.
Tıpkı Rusya Federasyonu gibi Birleşik Krallık da Körfez'i bölgeyle olan ilişkisinin ağırlık merkezi olarak görmektedir. Bunun en önemli nedeni 19. Yüzyıl ve 20 Yüzyılın ilk yarısında bölge ülkelerinden bazılarının sömürgesi olması.
Bu ülkelerden Umman ve Ürdün'ü özellikle uzun süreli ve kurumsal olarak yakın ilişkiler içinde olduğu kilit bölgesel muhatapları olarak görmektedir. Birleşik Krallık, Brexit sonrası ticarete odaklanmak istese de, Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesinde nükleer silahların yayılmasının önlenmesinden terörizm ve aşırıcılıkla mücadeleye kadar önemli jeopolitik ve güvenlik çıkarları olduğunu gizlemiyor.
Bu durum Rusya için de geçerli. Bundan dolayı Rusların ve İngilizlerin bölgeye ilişkin kritikleri, kendi ülkelerinin çıkarlarına ilişkin değerlendirmelerinden pek farklı değil ve yapıcı etkileşim için bir fırsat yarattığını düşünüyorlar.
Bu kapsamda eski rakiplerin birbirleriyle konuştukları, bölgesel anlaşmazlıkları -çözmeseler bile- sonuca götürdükleri, yeni ittifaklar kurdukları ve yeni gerçekleri kabul ettikleri söylenebilir. Ayrıca, uzun vadeli rakipler İran ve Suudi Arabistan arasındakiler de dahil olmak üzere, herhangi bir bölge içi diyalog girişimini cesaretlendirmeye ve desteğe değer buluyorlar.
Son zamanlarda yaşanan BAE ile Suudi Arabistan başta olmak üzere İran ile yakınlaşma, İsrail ile araya mesafe koyma çabasının arka planında olup bitenler sanırım daha iyi anlaşılıyordur.
İsrail-Filistin çatışması ve İsrail orijinli Abraham Anlaşmaları konusunda çok ortak bir zeminden söz edilse de bölgenin çatışma potansiyeli göz önünde bulundurularak Birleşik Krallık ve Rusya'nın gerçekçi ve barışçıl bir süreci arzuladıkları söylenemez. Çünkü mevcut çatışmalar İngiltere ve Rusya ile birlikte diğer küresel aktörlerin bölgede bulunma gerekçesi. Basit ama gerçek olan şu; böl - parçala - yut.
Özellikle İngilizler, bölgeyi istikrara kavuşturmak için hayati bir gereklilik gördükleri Filistin ve İsrail’i kapsayan iki devletli bir çözüme doğru ilerleme olmazsa, İsrail iç siyasetinin İngiltere'yi ve diğer Batılı ülkeleri giderek daha zor kararlar almaya zorlayacağını öngörüyor.
Ayrıca, İngiliz ve Rus uzmanlar, Levant/Mashreq (Maşrık) bölgesinin, özellikle Suriye, Irak ve Lübnan'ın, hem bölgenin geri kalanı hem de ötesinde ciddi bir istikrarsızlık kaynağı oluşturduğu hususunda aynı fikirdeler.
Bu bağlamda İsrail’in İran, Suriye ve Lübnan'a yönelik savaş niyetinin İngiltere - Rusya ittifakına toslayacağı sürpriz sayılmaz. ABD ile İsrail’in bölgede kontrolü elde tutmak için müşterek yol arkadaşlığının bir başka muhalif aktörü de, Lübnan'da İran destekli Hizbullah'ın üçüncü ortağı Fransa.
İran’ın derdi Akdeniz'e kapağı atmak!..
Yakın tarihteki en ağır ekonomik krizlerden birinin yaşandığı Lübnan'da, Hizbullah aracılığı ile İran petrolü ülkeye ulaştırılıyor. Bazı Lübnanlı yetkililer Hizbullah aracılığı ile Lübnan'a intikal ettirilen İran petrolünün hükümetin yetkisi dahilinde olmadığında ısrarcı. Yaptırım altındaki İran petrolünün Lübnan'da kullanımı ile ilgili Fransa'nın arabuluculuk yaptığı ABD ise üç maymunu oynuyor.
İlk etapta 4 milyon litre dizel benzin taşıyan 80 tankerlik konvoy, Suriye üzerinden Lübnan'a taşındı. Lübnan Hizbullah'ı, yakıtın dağıtımında hastaneler ve diğer kilit önemdeki kurumlara öncelik verileceğini açıkladı. Lübnan ekonomisi, 1975-1990 yıllarındaki iç savaştan bu yana en büyük krizi yaşıyor.
Savaş öncesi Kasım Süleymani öldürüldü, Beyrut Hizbullah'ın silah deposu yok edildi…
3 Ocak 2020'de İran Devrim Muhafızları’nın Kudüs Gücü biriminin komutanı General Kasım Süleymani, Bağdat’ta düzenlenen “İHA” saldırısıyla öldürüldü.
Saldırı emrini bizzat ABD Başkanı Trump'ın verdiği, Süleymani’nin doğrudan veya dolaylı milyonlarca kişinin ölümünden sorumlu olduğunu iddia ederek “çok daha önce ortadan kaldırılmalıydı” dediği basında yer almıştı.
Kasım Süleymani'nin ölümü ile İran; Orta Doğu'daki ağlarını idare eden karizmatik ve etkili bir liderini kaybetti. Hiç şüphesiz onun ölümü İran'ın bölgedeki planları açısından ciddi bir kayıp çünkü Orta Doğu'da Şii güç eksenini inşa eden kişiydi. Türkiye'nin Kasım Süleymani tarafından kuvveden fiile geçirilen “Şii Kuşak”tan rahatsız olduğunu belirtmeye gerek var mı?
Boşuna dememişler; Kula bela gelmez hak yazmadıkça / Hak bela yazmaz kul azmadıkça.
Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen'de Şii paramiliter güçleri sevk ve idare eden İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü komutanı General Kasım Süleymani'nin öldürülmesinin ardından, Beyrut'taki Hizbullah'a ait silah deposunun imhası da İran'ın Ortadoğu politikasına indirilmiş büyük bir darbeydi.
4 Ağustos 2020'de Lübnan'ın başkenti Beyrut'taki dört havza, 16 rıhtım ve 12 depodan oluşan Beyrut Limanı'nda gerçekleşen patlamaların yıllar önce el konulan ve limanda depolanan 2.750 ton amonyum nitrata bağlı olduğunu belirtilmişti.
Patlamanın gerçekleştiği alanda 140 metre genişliğinde krater oluştu. Patlamadan sonra oluşan şok dalgası limandan 9 km uzaklıktaki Beyrut Havalimanı yolcu terminalindeki pencereleri patlattı. Ayrıca patlama İsrail'de ve 240 kilometre uzaklıktaki Kıbrıs Adası'nda hissedildi. 207 kişi hayatını kaybetti.
Patlama sonrası yapılan açıklamalar sabotaj ihtimalini güçlendirdi. ABD - Başkan Donald Trump olayla ilgili olarak "Korkunç bir saldırıya benziyor." derken, Hizbullah, herhangi bir şekilde hedef alınmadıklarını, silah depolarının vurulmadığını açıkladı. Lübnan’ı ziyaret eden Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ise Türkiye’yi eleştirmişti.
Farklı ülkelerin istihbarat raporlarında Hizbullah'ın silah ve mühimmat depolarının patlama ile imha edildiği, operasyonun muhtemelen CIA /MOSSAD işbirliğinde gerçekleşmiş olabileceği bilgisi yer almıştı.
ABD, Ortadoğu'da küresel jandarmalık yapmaya devam ediyor…
Yakın bir zamanda Bahreyn'de düzenlenen Manama Diyaloğu Güvenlik Konferansı’nda konuşan ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin, ABD'nin Ortadoğu'daki askeri varlığını sürdüreceğini ve gerektiğinde asker sayısını artıracağını belirtmesi dikkat çekici.
Lloyd Austin, ülkesi adına aşırılık yanlısı grupların faaliyetlerinden ve İran'ın terörist gruplara desteğinden şikayetçi. Bu nedenle “bir şeyler yapmalı!..” deyip duruyorlar. Amerika Birleşik Devletleri ve Katar'ın Lübnan Hizbullahı'nın finansal şebekesine yönelik ortak adımlar atması bu bağlamda düşünülmeli.
2021 Kasım ayında ABD Deniz Piyadelerinden özel bir birliğin, İran'la muhtemel bir çatışmaya hazırlık için İsrail deniz komandolarıyla ortak tatbikat düzenlemişti. ABD muhribiyle gelen ABD Task Force 51 Özel Gücü, daha sonra hava yoluyla İsrail'in güneyindeki Eilat kentine nakledilmişti. İsrail Donanması ile deniz komando birimi Şayetet 13'ün katıldığı tatbikatla, Tahran'a karşı gövde gösterisi yaparak onu caydırma ve İsrail-ABD arasındaki işbirliğini göstermesi hedeflenmişti.
İsrail, ABD’den 12 CH-53K helikopteri ve iki adet Boeing KC-46 yakıt ikmal uçağı satın almak üzere anlaşma imzaladı. İsrail Savunma Bakanlığı’nın açıkladığı anlaşmanın, yaklaşık 3,1 milyar dolar civarında.
İsrail, Hizbullah'ı Suriye’de vuruyor!..
İsrail, Suriye iç savaşı sırasında, Suriye hükümet güçleriyle birlikte savaşan Lübnan'ın İran destekli Hizbullah grubuna bağlı olduğuna inanılan şüpheli silah sevkiyatlarına karşı daha önce Suriye içinde yüzlerce hava saldırısı gerçekleştirdi.
Hizbullah, Suriye’de mevzilerini güçlendiriyor!..
Lübnan merkezli İran destekli Hizbullah milisleri, Suriye’de eski bir askeri üssü genişletiyor. Üs, daha önce Esed güçleri tarafından keşif uçaklarının kullanımında eğitim amaçlı kullanılıyordu. 2015 yılından bu yana Hizbullah militanlarının bulunduğu, başkent Şam’ın güneyindeki Seyyide Zeyneb havalisinde Hirbet el-Verd kasabası yakınlarında bulunan bölgede, Suriye Hava Kuvvetleri İstihbarat personeline atış konusunda eğitim veren bir merkez olarak kullanılıyordu.
Hizbullah, kısa süre önce İran yapımı insansız hava araçlarını (İHA) İsrail tarafından hedef alınma korkusuyla kazdığı bloklarda ve sığınaklarda sakladı. Hizbullah üyeleri ayrıca, tüm hızıyla devam eden kazı faaliyetlerinin görüntülenmesi korkusuyla, üssün yakınındaki topraklarına gelen köylüleri de bölgeden uzaklaştırdı.
Şam’ın batı kırsalındaki Dimas askeri havaalanına ulaşan silah, mühimmat ve insansız hava aracı parçaları sevkiyat kargoları, Humus kırsalındaki T-4 havaalanında depolanıyor. Dimas askeri havaalanı, son dönemde neredeyse tamamen İran güçleri ve Tahran rejimine bağlı milislerin kontrolünde.
Aynı şekilde İran’ın Suriye- Lübnan sınırına yakın bölgeye getirdiği stratejik silahları depolamak için de havalimanı içerisinde ve çevresinde bodrum ve blok kazıları sürüyor. Dimas Havaalanı’nda İran Devrim Muhafızları’na bağlı uzmanların ve İran’da eğitim almış Lübnan Hizbullahı uzmanları bulunuyor.
Hizbullah, Mar Mikail Anlaşması'na nikah tazeliyor!..
İran Genelkurmayı ve askeri istihbaratı, yakın gelecekte geniş kapsamlı ABD - İsrail ortak saldırısını öngörüyor. Bu kapsamda Irak, Suriye ve Lübnan'da yerel müttefikleri güçlendirmeye çalışıyorlar. Bu uğraştan Lübnan siyasi partileri de nasipleniyor.
Lübnan Hizbullahı Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'ın; Hristiyan Özgür Yurtseverler Hareketi Partisi ile 15 yıldan bu yana devam eden Mar Mikail Anlaşması'na bağlı olduklarını ve ulusal çıkarlar doğrultusunda bu anlaşmayı geliştirmeyi istediklerini söylemesi aynı nedene dayanıyor.
Özgür Yurtsever Hareketi Partisi, 2006'da, Lübnan'ın başkenti Beyrut'ta yapılan "Mar Mikail Anlaşması" ile Hizbullah'ın ülkedeki en güçlü Hristiyan müttefiki oldu. Hizbullah'ın hükümet içerisinde bir diğer ortağı da Basil'in ezeli rakibi olan Şii Emel Hareketi. Basil, Emel Hareketi'ni, partisinin sunduğu yasa tasarılarını Meclisten geçirmemekle suçluyor.
Bununla birlikte Basil, Hizbullah'ın partisine gerekli desteği göstermediğini ifade ediyor. Basil ve Hizbullah - Emel arasında, ülkede ekonomik ve siyasi krizin patlak verdiği 2019'dan bu yana ciddi ihtilaflar yaşanıyor.
Kendi düşen ağlamaz! Suriye’de Türk Ordusuna saldıran Hizbullah, başına gelene katlanır!..
İsrail'in önde gelen gazetelerinden Jerusalem Post, İsrail ordusunun Lübnan Hizbullahı'nın Suriye'de Türkiye karşısındaki yenilgisinden ders çıkardığını ve örgütün konvansiyonel orduya karşı direnç gösteremediğini öğrendiğini yazmıştı.
Bu satırlardan ne anladınız? Ben şunu anladım; Suriye’de Lübnan Hizbullahı, Türk ordusu ile savaştı.
İran yanlısı tutumu ile dikkat çeken Lübnan Hizbullahı, İsrail karşıtı tutumu ve Suriye'de Esed rejimine verdiği destekle bölgede en fazla tartışılan devlet dışı aktörlerden. Hizbullah, Lübnanlı olmayan bir olgu. Hizbullah'ın ideolojisi, eğilimi ve Lübnan sınırlarını aşan hareketleri onu bölgesel hatta uluslararası bir terör olgusuna dönüştürüyor.
Zira Hizbullah, bölgede İran'ın bir koluna dönüşmesi, siyasi parti rolünü aşması ve barışçıl uygulamada bulunmamasının yanı sıra devlet içinde ve dışında silahlı militana dönüşmesi nedeniyle dünya çevresinde birçok krize ve soruna yol açtı.
Lübnan'ın Müstakbel Hareketi Genel Sekreteri Ahmad Hariri, Türkiye ziyaretinde, Hizbullah'ın İran'a mutlak bir bağının olmasının ülkenin iyiye gitmesini engellediğini ve bu konuda Türkiye'den yardım istediklerini belirterek “Bu bölgeye yardım etmezsek Musul'un DEAŞ'ın eline geçmesi gibi Kuzey Lübnan'ın da düşmesi tehlikesi var ki bunu hiç istemiyoruz” demişti.
Şam yönetiminin, başına dert açan İran ve Hizbullah İttifakından sıtkı sıyrılmış olmalı!..
Suriye, ABD ve İsrail’in tazyiğine uzun süreli dayanamaz. İsrail'in Lazkiye limanına yaptığı feci hava saldırısının ve İran'ın Hizbullah'a yönelik bir silah sevkiyatını imha etmesinin ardından, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, Suriye'nin kuzeyindeki kıyı bölgesindeki güvenlikten sorumlu donanma başkan yardımcısı Maj-Gen Baha Zalut'u görevden aldı.
Ayrıca Suudi kaynaklarına göre Esad, görevi Lübnan Hizbullahı ve Suriye'de faaliyet gösteren milisler için askeri donanım tedariki organize etmek olan İran Devrim Muhafızları Birimi 190'a operasyonların kesilmesi emrini verdi.
Rusya, İsrail’in Suriye’deki İran askeri varlığını hedef almasından rahatsız değil…
2020’de olduğu gibi 2021’de de Suriye içerisinde rejim ve İran ile ilintili hedeflere karşı hava harekâtları düzenleyen İsrail ordusunun Genelkurmay Başkanı Korgeneral Aviv Kochavi, Suriye içerisindeki İsrail saldırılarının artışının sonucu olarak İran’ın bölgedeki silah kaçakçılığının darbe yediğini belirtiyor.
Rusya, hem Şam ve güneyi başta olmak üzere sahadaki İran destekli milis varlığını İsrail için tehdit olmaktan çıkaramamakta hem de İran’ın İsrail tarafından dengelenmesinden memnun olarak Tel Aviv’in Suriye’de müdahil olduğu bu siyasete fiilen karşı koymamaktadır.
İsrail de bu duruma uygun olarak sahadaki rejim unsurları içinde Rusya destekli grupları hedef almamayı tercih etmektedir.
Filistin, İsrail’in Hizbullah ile savaşında tarafsız kalacak…
Aralık 2021’de Filistin ve İsrail arasındaki nadir doğrudan temaslardan biri yaşandı ve Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas, İsrail Savunma Bakanı Benny Gantz’ın İsrail’de Rosh Ha'ayin'deki konutuna konuk oldu.
Daha öncede Benny Gantz, Mahmud Abbas'ın Ramallah'taki karargahına 3 ziyaret gerçekleştirmişti. Bu, Abbas’ın on yılı aşkın bir süredir İsrail tarafına yaptığı ilk ziyareti. Görüşmede Filistinli işadamlarının İsrail’e giriş çıkışlarını kolaylaştırmak üzere karşılıklı güvene dayalı önlemler üzerinde duruldu. İkili pratik yaklaşım perspektifi ile Batı Şeria'da güvenlik ve istikrar yaratma konusunda genel sorumluluk, güvenlik ve ekonomi konuları ele alındı. Bu temasların Filistin’deki siyasi ayrımı derinleştirdiği ortada.
Bir başka önemli gelişme ise geçtiğimiz yıl gibi bu yıl da İranlı general Kasım Süleymani'nin posterleri, ölüm yıldönümü olan 3 Ocak'ta, İran'ın askeri ve siyasi boyutta yardım ettiği Filistin İslami Direniş Hareketi (Hamas) tarafından kontrol edilen Gazze Şeridi'nin sokaklarına asıldı. Gazze'de halk, bölge genelindeki ilan panolarına asılan Kasım Süleymani posterlerini söktü.
İsrail savaşa hazırlanıyor!..
İsrail Hükümeti, Lübnan sınırındaki üç yerleşim yerine bomba sığınakları kurdu ve bunları 21'e çıkarmayı planlıyor. Savunma Bakanlığı, Hizbullah milisleri ile gelecekteki bir çatışma sırasında roket ateşi ile vurulması en muhtemel olan Lübnan sınırına yakın yerlerde, İsrail topluluklarının savunmasını güçlendirme çabalarını genişletiyor.
"Kuzey Kalkanı" olarak adlandırılan program, geçen ay İsrail Savunma bakanlığının, mühendislik ve inşaat bölümünün IDF Ana Cephe Komutanlığı ile birlikte Kiryat Shmona'nın kuzeydoğusundaki Kfar Yuval bölgesindeki evlere yeni bomba sığınakları kurmasıyla resmen başladı.
Başlatılan sadece savunma programı değil. İsrail ordusu ve istihbarat birimlerinin yeni komuta kademesi savaşın yakın gelecekte patlak vereceğini gösteriyor.
Ankara’da savaş kabinesi…
Türk Hükümetinin yeni Bakanlar Kurulu’nun bölgedeki gelişmelere paralel şekilde belirleneceği söylenebilir.
Nitekim Dışişleri Bakanlığında Ferudun Sinirlioğlu'nun Mevlüt Çavuşoğlu'nun yerine, İçişleri Bakanlığında ise ikide bir istifa eden Süleyman Soylu'nun yerine asker kökenli bir bürokratın getirilmesine tanıklık edebiliriz.