Belki hepsi belki hiçbiri. Ama bilinen bir şey var o şimdi firarda.
Hukuk Fakültesi mezunu, işletme masterli, İngilizce, Rusça, Arapça ve Kürtçebilen, “üçüncü dan” seviyesinden kara kuşak, yüksek irtifa paraşütçüsü, derin su dalgıcı, özel kuvvetler şampiyonasında üç defa dünya şampiyonluğu bulunan, bin beşyüz civarında sıcak çatışmaya girmiş, üç defa Üstün Cesaret ve Feragat Madalyası almış, emekli bir albay.
Nasıl olur da onun gibi askeri ve hukuk eğitimi almış, hayatını terörle mücadeleye adamış birisi, suç makinesine dönüşebilir? Anlayan beri gelsin.
Kısa bir hayat hikâyesinden söz edelim…
Mustafa Levent Göktaş; Emekli Albay Çerkez Kemal ile ev hanımı Gülten Göktaş çiftinin dört çocuğunun en büyüğü. 08/06/1959'da doğan Mustafa Levent Göktaş Tokatlı. Erbaa ilçesinin Yeşilyurt köyü nüfusuna kayıtlı. Ancak kendisi sonradan sildiği sosyal medya hesabında 1959 yılında Niksar'da doğduğunu yazmıştı. Yeşilyurt köyünün eski adı, Arabacı Musa. Halk arasında Musaköy olarak tanınıyor.
Osmanlı ülkesine göçünün başını çeken ve daha sonra Osmanlı paşası olan ve Tokat civarına yerleşen Oset soylusu Musa Kunduhov ile köy adının bağlantılı olabileceği söylenmekle birlikte, İstiklal Harbi sırasında Erbaa civarında eşkıyalık eden Çerkez Musa Çetesi ile köyün isminin irtibatlı olabileceği düşünülüyor. 1987’deilçe olan Yeşilyurt köyünün ahalisi, 1864 Kafkas göçleri, 1877 - 1878 Osmanlı - Rus harbi nedeni ile Kars-Erzurum, Bayburt ve Artvin yöresinden gelen göçmenlerden oluşuyor. Burası Kafkas göçmeni Batı Çerkeslerine mensup Şapsığ yerleşimi.
7 Eylül 1920’de Köy halkından Kara Nazmi ve Çopur Yusuf adlı kimseler, Ankara Hükümetine isyan etmişlerdi. Ancak bu isyan fazla büyümeden Millî Kuvvetler tarafından bastırılmıştır. 17 Kasım 1920 tarihinde Musa köyü yakınlarında meydana gelen çatışmalarda asiler Musa köyü Pınarbaşı mevkiinde 1 Topçu Üsteğmen, 1 erbaş ve 4 askeri şehit ettiler. Adana Ceyhan’da babasının adı verilen Albay Kemal Göktaş Caddesi bulunuyor. Tam adı ile Mustafa Levent Göktaş, Çerkez kökenli olması ile tanınıyor. Zaten Çerkesler Tokat’ın Erbaa, Turhal ve Artova ilçelerinde daha yoğun olarak bulunuyor.
Yargıtay Tetkik Hakimi Nesrin Hanım ile evliydi. Kanser tedavisi gören NesrinGöktaş, 5 Mart 2022’de vefat etti. Cenazesine Göktaş'ın ailesi ve sevenleri, memleketi Tokat Erbaa'dan çok sayıda akrabası, iş insanı İnan Kıraç katıldı.
Nesrin Göktaş'ın cenazesi, törenin ardından toprağa verildi. Nesrin Göktaş, Ergenekon davasının kendilerini yıprattığını belirtmişti. Göktaş çiftinin Selin ve İrem Ezgi isminde iki kızları var. Selin Göktaş da anne ve babası gibi hukukçu.
Ailesi ile ilgili farklı iddialar var!..
Yayında olduğu dönemde FETÖ’cü yapıya ait olduğu Doğu Perinçek tarafından iddia edilen biyografilere ağırlık veren içeriği ile dikkat çeken “Chronicle Dergisi”, Ergenekon Davasında sanık sandalyesinde yargılananlar için kamuoyu oluşturmak adına bazı haberler yayınlamıştı. Bu haberlerde Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivlerinde bulunan resmi belgeler incelenmiş, Ermeni ailelerin vergi kayıtları neşredilmişti. O süreçte Veli Küçük'ün ailesinin de Ermeni kökenli olduğuna vurgu yapılmıştı.
Habere göre Veli Küçük, 9 Mayıs 1944'te Bilecik'e bağlı Gölpazarı ilçesinin Türkmen köyünde dünyaya geldi. Çiftçi bir ailenin dört çocuğundan birisiydi. Veli Küçük, bebekken vefat eden ağabeyinin ismini almıştı. Osmanlı kayıtları, Türkmen köyünde Ermenilerin çoğunlukta olduğunu gösteriyor. O dönemde köyde çok az Türkmen yaşıyordu.
Gerek 1530 yılına ait Tapu Tahrir kayıtlarında, gerekse 1680 'Avarız Vergisi' (Seferberlik) kayıtlarında Türkmen köyünün adı geçmiyor. O tarihte ya böyle bir köy henüz kurulmamıştı veya 18. yüzyıldan 19. yüzyıl başlarına kadar geçen sürede köyün ismi değişti. Tanzimat Fermanı'nın ilanından sonra yapılan vergilendirme çalışmalarında köyün yüzde seksen beşini Ermenilerin oluşturduğu görülüyor. “Türkmen köyündeki iki yüz hanenin 171'i Ermenilere, 29'u İslam ahaliye aittir” deniliyor. 1909 yılında yapılan bir nüfus çalışmasında köyün 467 haneden oluştuğu ve 2.450 kişinin yaşadığı tespit edilmiş.
Ermeni nüfus hakkındaki vergi kayıtlarında iki isim dikkat çekiyor. Küçükoğulları'ndan Artin'in 30 kuruş ve Küçükoğulları'ndan Minas'ın oğlu Haçik'in 30 kuruş vergi ödediği görülüyor. Bugün, Küçükoğulları'na ya da Türkmen köyünün Ermeni halkına ne olduğu bilinmiyor. Tehcir ya da başka bir nedenle köyü boşalttıklarına dair herhangi bir belge yok. Soyadı Kanunu'nun kabulünden sonra bazı köy ahalisi Küçük soyadını almış. Habere göre, Veli Küçük anadili gibi Ermenice konuşabiliyor. Bu konuda Mehmet Eymür'ün 17 Haziran 2008 tarihinde Ergenekon savcısına verdiği "tanık ifadesi"nde "İyi Ermenice konuşur. Ermeniceyi köylerindeki komşularından öğrendiğini söylemiştir…" demişti.
Ancak bu iddialara cevap veren Veli Küçük, "Ben Azeri kökenli birisiyim. Benim daha önce Ermeni olduğumu da iddia ettiler. Ben Rusça, İngilizce, Ermenice dillerinde konuşmayı biliyorum. Ermenice konuştuğum için bu suçlamayı yaptılar. Sonra dilekçe verdim, kütüğüm araştırılsın diye ve 1700’lü yıllara kadar inilerek kütüğüm çıkarıldı. Kütüğümde Emiroğullarından, dedem 1850 doğumlu ölü Mustafa’nın oğlu diye kayıtlarda geçiyor." demişti.
Hatta Bu iddiaları mahkemeye taşıyan Ergenekon eski sanığı Veli Küçük ve avukat kızı Zeynep Küçük için ‘Ermeni kökenli’ haberi yapan Chronicle dergisi 8 bin TL tazminat ödemeye mahkûm edilmişti. Ancak tek hedef Veli Küçük değildi, bu furyadan şimdiki firari emekli Albay Levent Göktaş da etkilenmişti. Onun da aile şeceresinde Türk soylu olmayan aile büyüklerinin olduğu gündeme getirilmişti.
Göktaş’ın Babaannesi Ermeni mi?
“Taraf'ın bavulcusu”, haber elemanı Mehmet Baransu ile Deniz Kuvvetleri'nden atılarak gazetecilik kariyerini başlatan bavul taşıyıcısı Tuncay Opçin "PİRUS- Devşirme Orduların Son Savaşı" adıyla bir kitap yazmışlardı. Kitapta LeventGöktaş'ın baba tarafından Ermeni, anne tarafından Rum olduğu iddiasına yer verilmişti.
Tokat yer adının Ermenice karşılığı Eudokia/ Dokia/ Yevtogia olarak geçer. Kitapta, tehcir sırasında büyük dramlar yaşayan Ermeni ailelerin hikâyelerine yer verilmiş, bunlardan Ergenekon sanığı emekli Albay Levent Göktaş'ın babaannesi anlatılmıştı. Kitapta yer verilen bilgilere göre Tokat nüfusuna kayıtlı Dilber Göktaş'ın babası Ohan, annesi ise Bartuhi. Dilber Göktaş da Çerkez Albay olarak tanınan Kemal Göktaş’ın babası Mustafa ile evlendirilir. Mustafa Levent Göktaş ise Dilber Göktaş'ın torunu.
Babaannesi Ermeni kökenli olan Göktaş'ın anne tarafı Safranbolu'nun Karan köyünden. Karan köy adı kitapta sehven yazılmış olmalı. Çünkü Karan değil Kıranköy olmalı. Safranbolu’da da Kıranköy’de yerleşik bulunan Türk asıllı Hıristiyanlara da, Helen kökenlilerden ayırt edilmeksizin ve etnik kökenlerine önem vermeksizin Safranbolulular da “Rum” adını vermişlerdir.
Bu mümkün olabilir çünkü Osmanlı mülkünde Elen ve Ermeni halkının yoğunlukla yaşadığı yerlerle Çerkez göçünün yerleştirilmesi devletin iskân politikasının sonucuydu. Mesela daha önceleri Yeşilyurt ilçesine bağlıyken, 20 Ekim 1988'de Tokat Merkez ilçeye bağlanan Dodurga köyünde sadece Ermenilerin değil, aynı zamanda Çerkeslerin, Kürtlerin, Çingenelerin, Alevilerin ve Yahudilerin yaşadığını Agop Arslanyan; “Adım Agop Memleketim Tokat” isimli kitabında belirtir.
1960’lara kadar -çok da olmasa- yine de Ermeni varmış buralarda. Ancak bugünlerde izlerini bulmak neredeyse imkânsız. Ermeni nüfusa ait Kiliseleri, evleri, okulları Emval-i Metruke olmuş. Geriye kalan ahali ise Müslüman kimliği ile hayatını sürdürüyor. Tabii herkes Ermeni olduklarını biliyor. Ayrıca Tokat Sulusaray, Yeşilyurt ve Artova köyler nüfusunun büyük bölümü Malatya'dan göç etmiş Dırêjan Kürdlerinden oluşuyor.
Şimdi bu tür bilgilerin doğruluk derecesini iki şey ortaya çıkarır. Birincisi adı geçen şahıslara ait nüfus kütükleri diğeri de İstihbarat raporları. Bununla birlikte Askeri okullara alınan öğrencilerin etnik kökenlerinin didik didik edildiğini de unutmamak gerekir. Türk Soylu olmayanların TSK kademelerinde görev almasının mümkün olmadığı da biliniyor. Buna rağmen bu kuralın istisna tutulduğu kişiler olabilir mi?
Levent Göktaş’ın askeri okul yılları…
Şimdiki Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ile Kara Harp Okuluna girişinde benzeşen ayrıntılar var. 15 Temmuz’da darbecilerin eline geçen Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar, kökten Harbiyeli değil.
Nasıl mı?
İlk ve ortaöğrenimini Kayseri'de tamamlayan Hulusi Akar, ortokul sonrası Kayseri Lisesinde eğitimine başlar. İstenmeyen bir olay sonrası "öğretmene hakaret ettiği" ileri sürülerek disiplin kuruluna sevk edilir. Okul disiplin kurulu, Akar aleyhinde karar verince Kayseri Sümer Lisesine geçen Akar, lise eğitimini orada tamamlar. Sümer Lisesi'nden 1969 yılında mezun olur. Daha da ilginci Lisede "disiplinsizlikten" atılan bir öğrenci, nasıl oldu da Genelkurmay Başkanlığı’naoradan da Milli Savunma Bakanlığına kadar yükselebildi?
Aynı şekilde Mustafa Levent Göktaş da Askeri Lise mezunu değil. O da Hulusi Akar Paşa gibi ilk, orta ve lise öğrenimini dışarıda tamamladı. Levent Göktaş’ınKara Harp Okulu’na girdiği 1976 yılında, Türk Silahlı Kuvvetler otuz öğrenci, ‘dışardan’ tabir edilen ‘sözleşmeyle’ okula alındı. Bunlar arasında Tokat Erbaa/Yeşilyurtlu, Çerkes/Şapsığ Albay Kemal Göktaş’ın oğlu Mustafa LeventGöktaş ta bulunuyordu. Kara harp Okuluna sonradan girdi ve Kara Harp Okulundan 1980’de mezun oldu. Bu yıl, zaten kendisi ile ilgili tüm biyografilerde TSK ile iltisak ve irtibatı Kara Harp Okulu Harbiye ile başlıyor. Öncesi yok. Türkçesi; Levent Göktaş,Askeri Lise mezunu değil.
Merhum Muhsin Yazıcıoğlu ile aynı lisede okumuşlar!..
Ağustos 2012’de Ergenekon davalarından bir duruşmada Levent Göktaş’ın"Muhsin Yazıcıoğlu, benim lise yıllarımdan çok samimi arkadaşım, ağabeyim. Ülkü ocaklarına birlikte giderdik.” ifadesine bakılırsa Muhsin Yazıcıoğlu’nun mezun olduğu Şarkışla Lisesini bitirmiş.
Babası Kemal Göktaş, muhtemelen o tarihlerde bir rivayete göre Şarkışla Jandarma Komutanı veya Askerlik Şube Başkanı olarak görev yapmaktadır. Şarkışla, Uzunyayla platosunun başlangıcında yer alıyor. Önemine gelince, Uzunyaylabölgesi 1864'deki Kafkas sürgününden sonra Anadolu'ya göçen Çerkezlerin yoğun olarak yerleştirildiği, Sivas Şarkışla ve Kayseri-Pınarbaşı arasında yer alan oldukça geniş ve düz bir platodur.
Uzunyayla, Türkiye'de, İç Anadolu Bölgesi'nin Yukarı Kızılırmak Bölümü'nde bulunan yüksek düzlük alan. Genel olarak Seyhan Nehri'nin kolu Zamantı Irmağı çevresindeki düzlüklerden oluşur. Arazi, genel olarak 1.500 m'den yüksek, düzlüklere gömülmüş vadi tabanlarında da 1.500 m'nin altında olan düzlükler biçimindedir. Güneydoğudaki Tahtalı Dağları Uzunyayla'yı Doğu Anadolu'daki öteki dağlardan ayırır. Gemerek-Şarkışla sınırından başlayan Uzunyayla, Kangal ilçesinin büyük bir kesimini de içine aldıktan sonra Gürün yöresinde Malatya sınırına dek uzanır.
Suriyeli İstihbaratçı Adnan Badr Hassan ile irtibatlı Türk askeri personeli…
Adana Mutabakatı metnini hazırlayan askeri ve sivil teknik heyette Türkiye kamuoyunun yakinen tanıdığı iki isim de yer almıştı. Bunlardan birisi rivayete göre eski Kara Kuvvetleri Komutanlarından Orgeneral Aytaç Yalman’ın akrabası olduğu iddia edilen o dönemde İstihbarat Yüzbaşı rütbesindeki Kemal Eskintan'dı.
2 Şubat 2014 tarihinde Ankara’da ölen, 57. Hükümet’in İçişleri Bakanı Rüştü Kazım Yücelen, Eylül 2001’de Suriye İçişleri Bakanı Mohammed Harba ile “işbirliğianlaşması” ve “geri kabul anlaşması” imzaladığında kendisi ile Şam’a giden heyette İstihbarat Yüzbaşı Kemal Eskintan'ın da yer aldığını söylemişti.
Diğer isim kimdi?
Şimdilerde Necip Hablemitoğlu suikastındaki rolü iddiası nedeniyle aranan firari MAK Albayı Mustafa Levent Göktaş da Türkiye ile Suriye arasında 20 Ekim 1998 tarihinde imzalanan Adana Mutabakatı görüşmelerine teknik kadroda dahil edilmişti. İyi derecede Arapça ve İngilizce bilmesi de etkili olmuştu. Levent Göktaş bu temaslar sırasında Suriye adına toplantıya katılan Suriye Ordusunun generallerinden Adnan Süleyman Bedir Hasan ile tanıştırıldı.
Göktaş, görüşmeler sürecinde Dışişleri Bakanlığı yetkililerinin yanı sıra Suriyeli Tümgeneral Adnan Bard-el Hasan ile sürekli temasta kalan isim oldu. Onunla uzun yıllar iletişimde kaldı. Kasım 1998-Eylül 2000 arasında Şam’da askeri ataşelik yapmış, hayatının 2 yılını Suriye'de geçirdi. Her ikisi de birbirinin tamamlayıcısı oldu.
Başka müşterek neler yaptılar Allah bilir?
Neden böyle diyorum? Çünkü Genelkurmay Başkanlığı eski Personel /İstihbarat Dairesi Başkanlarından Emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin, Genelkurmay Başkanlığı’nın, Levent Göktaş’ın takip edilmesi için MİT’e gönderdiği resmi yazıyı ve MİT’in de buna karşılık Kazakistan ve Türkmenistan’daki faaliyetlerini izleyerek verdiği raporu, 2006 yılında gördüğünü ifade ediyor. Demek ki hiçbir şey göründüğü gibi değil.
MİT Müsteşarlığını kimler engelledi?
Dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, Levent Göktaş’ın müsteşarlığını onaylamaz. Öyle ki bir istihbarat kurumuna Müsteşarlık için isminin geçtiği dönemde, Başbakan Erdoğan ve dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezerarasında uzlaşma da sağlanır. Son olarak teamül gereği Genelkurmay Başkanı ile görüşülür. Ancak Hilmi Özkök, “kasaptaki ete soğan doğramaz" ama Göktaş’ınmüsteşarlığına taş koyar.
Gerekçesi ise ilginçtir. Özkök, "Göktaş'ın rütbesinin Albay olduğunu oysa müsteşarlık konumuna TSK kökenli bir ismin gelmesi için en az Korgenerallik rütbesine haiz olması gerektiğini, aksi durumda hiyerarşik kargaşaya sebep olacağını" öne sürerek, ayak direr. Hilmi Özkök'ten sonra Genelkurmay Başkanı olan Yaşar Büyükanıt ile İlker Başbuğ da Levent Göktaş'a mesafelidir.
Bir dönem Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde Personel Dairesi Başkanlığı da yapan Emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin’in açıklamalarına bakılırsa LeventGöktaş, Genelkurmay Başkanlığı komuta kademesinde muteber bir isim değildir. Bizler onlar kadar bilemeyiz değil mi?
Levent Göktaş için MİT Müsteşarlığı çantada keklik miydi?
Hariçten gazel okuyunca sanırım öyle görünüyor.
Düşünsenize emekli Albay Levent Göktaş, Ergenekon kumpas davası kapsamında gözaltına alınmadan önce Erdoğan ailesinin yakın dostları arasındadır ve ailecek görüşmektedirler.
Nereden biliyorum? Göktaş’ın tahliyesinden sonra birebir tanıdığını yazan Genç, oğlunun lise mezuniyet töreninde Göktaş’ın Yargıtay üyesi eşi Nesrin Göktaş ile ‘ayaküstü’ konuştuğunu belirterek, o anları şöyle anlatır. “Onun da aynı okulda kızı mezun oluyordu. Şöyle dedi: ‘Şaşkınlık içindeyim, Levent’in içerde olmasına hâlâ inanamıyorum’ biz, dedi, ‘Tayyip beyle ailecek görüşür gider gelirdik.
Sadece iktidara veya Başbakan Erdoğan'a yakınlıkla yetinmeyip, başka ittifaklara yöneldiği daha yeni anlaşılıyor. Mesela eski MİT’çi Enver Altaylı ile FETÖ Türkiye imamı Mustafa Özcan ile işbirliği yaparak Necip Hablemitoğlu cinayetinde parmağı olduğu iddia ediliyor. Eski MİT’çi Enver Altaylı ile FETÖ Türkiye imamı Mustafa Özcan ile Enver Altaylı’nın yargılandığı ve 49 celse süren davada karar belli oldu.
Altaylı’ya “askeri ve siyasi casusluk” suçundan 13 yıl dört ay, “FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyeliği” suçundan 10 yıl olmak üzere toplam 23 yıl dört ay hapis cezası verilmişti. Altaylı ve Özcan’ın suikast emrini veren kişiler olduğu üzerinde duruluyor.
Bazı siyasi partilerle arası da oldukça iyidir. Nasıl olmasın?
Medyada yapılan haberlerde “efsane komutan” ilan edilmişti. Oysa kazın ayağı hiç de öyle değildi?
Ya nasıldı?
Ben de aynen öyle sordum “ya nasıldı” dedim? Kime mi? Sahaya ömrünü vermiş adsız bir kahramana. Dedi ki; "Bakmayın siz öyle PKK'ya sızdım deyip terörist kıyafeti ile fotoğraf çektirmesine!.. Dağlarda dolaşmasına dolaştı ama onun olduğu yerde çatışma olmazdı"
Ben de hakkında yazılanlardan söz ettim…
“Boşver” dedi bana, “onların hepsi piar çalışmasıydı.”
Sakine Cansız, Göktaş'tan yakalanan PKK'lı kızları geri almış!..
Birden aklıma Yılmaz Özdil olmak üzere goygoycu takımın yazdıkları çizdikleri geldi. Hani Ozan kod adıyla PKK telsizlerinden isminin anons edilmesi, çatışmada şehit düşen askerimizin cesedini almak için onlarla anlaşması vs.
Bir dostunun anlattıklarına ne demeli?
Diyor ki; “Paris’te öldürülen Sakine Cansız adını ilk kez ondan öğrendim, dağda bir şekilde PKK’yla bir irtibat kanalını hep açık tutarmış, Sakine Cansız, çok defa Levent Göktaş’tan yakalanan ya da ağır yaralanan PKK’lı kızları ister ve Levent Göktaş, ‘veririm’ derdi, bir merhamet değil, çünkü, karşılığında PKK bölgesinden yaralı ya da şehit arkadaşlarını anlaşıp kurtarmak çıkartmak için!”
Ne hikâye ama?
"Bak, sana bir sorum daha olacak" dedi:
- Amerikalı dostları, Türk Askerine çuvalı bunun MAK Alay Komutanlığı döneminde geçirmediler mi?
Ayıkla pirincin taşını.
Biraz geçmişe uzanalım. 4 Temmuz 2003’te, Irak'ın Süleymaniye kentinde, ABD askerleri tarafından Özel Kuvvetler Komutanlığı'nda görevli 11 askerimizin başına çuval geçirildiğinde Levent Göktaş neredeydi, ne yapıyordu, görevi neydi?
Çuval geçirme olayının sonuçlarına bakıldığında efsane özel kuvvetler alay komutanı Mustafa Levent Göktaş'ın Türk Askeri tarihinin kara bir lekesinin sorumlularıarasında olduğu ortaya çıkıyor. Olaydan sonra tutuklanarak sorguya çekilen askerlerin bağlı olduğu Özel Kuvvetler Komutanlığı, Genelkurmay Harekât Başkanlığı emrinden alınarak Genelkurmay II. Başkanlığına bağlanmıştır. Özel Kuvvetler Komutanı Tümgeneral Sadık Ercan, Ağustos şûrasında görevden alınmış ve yerine Tümgeneral Servet Yörük atanmıştır. Orgeneralliğe terfide ilk sırada olan Genelkurmay Harekât Başkanı Korgeneral Köksal Karabay, o sene 3 kontenjan olmasına karşın terfi alamamış ve görev süresi 1 yıl uzatılarak 3. Kolordu Komutanlığına atanmıştır.
Nitekim Korgeneral İsmail Hakkı Pekin, Kara Kuvvetleri'nde Personel Dairesi Başkanıyken 2003 yılında, Özel Kuvvetler Genelkurmay İkinci Başkanına bağladır, o zaman da Yaşar Büyükanıt İkinci Başkandı.
Bana “Levent Göktaş’ı Özel Kuvvetler’den alın ve başka pasif bir birliğe verin” dediğini söylüyor.
Devamla; "Biz de başka birime verdik. Büyükanıt o sene Birinci Ordu komutanı oldu. Askeri Şuradan sonra o gidince Genelkurmay İkinci Başkanlığı’na İlker Başbuğ geldi ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na da Aytaç Yalman geldi.
Birgün, Levent’i Aytaç Yalman’ın yanına girerken gördük. Beni çağırdı ve ‘Levent’i tekrar Özel Kuvvetler’e tayin edin’ dedi. O zaman ‘İkinci Başkan istemişti’ dedim. O da ‘Özel Kuvvetler’de aktif bir yere değil de daha pasif bir yere tayin edin’ dedi.
Öğretim görevliliğine aktardık. Arkasından İkinci Başkan İlker Paşa, bir-bir buçuk ay sonra ‘Levent’in tayinini kim yaptırdı?’ diye sordu. Anlattım, ‘peki tamam’ dedi. Sonra anlıyorum ki, Büyükanıt, İlker Paşayı aramış ‘Onu niye aldın?’ gibi laflar söylemiş"
Emeklilik sonrası…
Askerlikten emekli olduktan sonra Ankara Çankaya’da “Göktaş Avukatlık Bürosu”nu kurarak serbest avukatlık yapmaya başladı. Söğütözü'nde AK PartiGenel Merkezinin burnunun dibinde, Koç Kuleleri diye bilinen gökdelende HukukBürosu açtı. Koç Kuleleri'nin kokusu daha yeni yeni çıkıyor. O yıllarda İki kızının annesi olan Nesrin Göktaş ta Yargıtay’da tetkik hâkimi olarak görev yapıyordu. Yargıtay’da dosyası olanların özel ve hatırlı referanslarla ulaştığı bir isimdi.
Ankara gazetecilerinin oyun, futbol ve muhabbet arkadaşıydı. Göktaş adı kamuoyu gündemine Sauna davasında sanık olan yakın arkadaşı Yüzbaşı Gökhan Nuri Bozkır’ın ve yine “Sauna davası” sanıklarından Murat Eren’in avukatlığını üstlenmesi ile geldi.
Derin Ankara’nın bir aktörü olan Levent Göktaş adı “Mavi Hat Operasyonu” kapsamında yapılan telefon dinlemelerinde de yer aldı. Haklarında telefon dinlemesi kararı verilen ve suç örgütünün lideri olduğu iddia edilen İbrahim Selçuk ve adamlarını önceden uyardığı gündem oldu.
BOTAŞ’ın 19 Haziran 2006 tarihli Tuz Gölü Su Hattı ihalesine Selçuk’un başını çektiği ve içinde İhale Komisyonu üyelerinin de bulunduğu ekip tarafından rüşvet organizasyonuna konu edildi.
Ergenekon Yargılamaları devam ederken Türkiye eski Özel Harekât Dairesi Başkanvekili İbrahim Şahin ile emekli Albay Levent Göktaş’ın yollarının, Susurluk’un kayıp silahlarında kesiştiğini öğrendi. Şahin ile Göktaş’ın, birlikte, İsrail’den satın alınan ve Susurluk skandalı tartışmalarının odak noktasında bulunan operasyon silahları için 1994 yılında iki kez bu ülkeye gittiği iddianameye yansıdı.
Her ikisi de Tokatlı olan Şahin ve Göktaş iki kez birlikte İsrail’e giden Şahin ile Göktaş, terörle mücadelede kullanılması amacıyla yaklaşık 50 milyon dolara 463 parça otomatik tüfek, tabanca ve aparatları satın aldığı ortaya çıktı.
5 Ağustos 2013’te İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından karara bağlanan Ergenekon davasında 20 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırıldı. Özel Yetkili Mahkemelerin kaldırılması, tutuklulukta azami sürenin 5 yıla inmesi ve Ergenekonmahkemesinin gerekçeli kararını yazmamasına dair Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali kararının ardından 10 Mart 2014 tarihinde tahliye edildi.
Kendisini işine verdi. Kurucusu olduğu MLG Hukuk bürosunun kapısına sık sık hatırlı ve paralı kişiler geliyordu. Bir gün kapısını Vehbi Koç’un kızı Suna Kıraç ile evli olan İnan Kıraç çaldı.
Karsan Holding’in hisselerini Sezgin Baran Korkmaz, küçük hissedar Nahumkardeşlerden satın almıştı. Kıraç, Korkmaz’dan bu hisseleri geri almak istiyordu. Kıraç, gazeteci Vahap Munyar’a verdiği röportajda şunları söyledi: “Allah’tan Levent Göktaş ile tanıştım. Durumu inceledi, ‘Merak etmeyin, biz bu işi hukuki yollardan çözeriz’ dedi. Dediğini de yaptı. 6 milyon dolar ödeyerek şirketlerimin hisselerini geri aldım.”
Bu arada Levent Göktaş, yalnızca dava takip ederek vakit geçirmiyordu. MİTMüsteşarı olmak için lobi çalışması yapıyordu.
Medyada zaman zaman temas halinde olduğu gazeteciler tarafından Göktaş’ın MİTmüsteşarı olacağına dair haberler yapılıyor, köşe yazıları yazılıyordu.
Ne de olsa İstanbul Dükalığı yani İstanbul Sermayesi ile sağlam bağlantıları vardı. “Encümeni Daniş” yapılanmasının bir köşesinde olduğu söyleniyordu. Sermayeçevrelerinin her türlü finans ve medya desteği onun için seferber edilmişti. Hatta “şeyh uçmaz müritleri uçurur” sözünü bile tersine çevirmişti, ha bire kendini uçuruyordu. Atatürk kitabı yazanlar, sağcılar, solcular, Amerikalılar ve dahi FETÖ’cüler kapısından eksik olmuyordu.
Merhum Abdurrahim Karakoç'un dediği gibi;
"Zor kullanır, aka kara dedirir.
Kurbağaya kuş tutturur bu düzen.
Namussuza ballı kaymak yedirir.
Namusluya taş yutturur bu düzen."
Lakin gerçeklerin ortaya çıkma huyu vardı. “Bu düzen iyi düzen, gelmesin bir bozan” diye boşuna dememişler. Cihanşümul Kadim Türk Devletine narkoz verip uyuttuğunu sananlar, yanıldıklarını daha iyi anlıyorlar.
Çetin Emeç, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Necip Hablemitoğlu ve Hrant Dink suikastleri belki yeniden mercek altına alınmalı, dosyaları açılmalı.
Bilgi kirliliğinin ortasında arap saçına dönen gündemin pimini Sedat Peker çekti. Sedat Peker, İnan Kıraç ile pek de yenilir yutulur olmayan iddia da bulundu. Levent Göktaş’ın kaldığı yere baskın yapılınca oradan nasıl çıktığının görüntüleri dava açılınca ortaya çıkacağını, İnan Kıraç'ın, Hablemitoğlu suikasti soruşturmasında aranan emekli albay Levent Göktaş'ın kaldığı yere baskın yapıldığı sırada oradan çıktığına dair görüntüler olduğunu öne sürdü.
Zaten kıyıda köşede İnan Kıraç hakkında ufak tefek imalarda bulunanlar var mesela Fehmi Koru gibi. Ona göre, işin ilginç tarafı şu: Hablemitoğlu suikastini planlayıp, infazı gerçekleştirdiği iddiasının muhatabı olan grubun lideri Levent Göktaş’ı SBK ile ihtilafını çözme işinde aracı tayin eden ve arandığı sırada en son holdinginde onu ağırlayan İnan Kıraç, yukarıda Çetin Emeç’in uğradığı suikastla ilgili kuşkularını gazeteciyle paylaştığı için Bilge Emeç’i azarlayan ‘önemli kişi’ydi de…
Çarşı karıştı tam karıştı!..
Sedat Peker'in açıklamaları ile nedendir bilinmez daha önce Mehmet Ağarhakkında ağıza alınmayacak eleştirilerde bulunan Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek bir anda Mehmet Ağar'a methiyeler düzmeye başladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yakınlığını veya duygularını Mevlânâ Celalettin Rumive Şemsi Tebrizi arasındaki aşka benzeten Siirtli iş insanı Ethem Sancak, gençlik lideri Doğu Perinçek’i özlediğini hatırlayarak Vatan Partisi saflarına geri döndü.
CHP'den istifa eden daha sonra Memleket Partisi'ne katılan ve geçen aylarda Memleket Partisi'nden de ayrılan Mehmet Ali Çelebi de kamuoyuna Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı ve Cumhur İttifakını öven mesajlar verdi.
İstihbaratın altılı masası, altılı ganyan!..
-Bu fotoğrafta İnan Kıraç ve Levent Göktaş eksik mi?-
Konunun tam özeti:
MİT içinde ise Fidan'a karşı konuşlanan ve arka planda Levent Göktaş'cı bir klikvar. Bu klik, ulusal kesime yakın olup, teşkilattan genel ulusalcı gazete ve haber portallarına en kritik servis bilgileri veriyor.
Ulusalcıların Hilmi Özkök düşmanlığının nedeni, darbe planına yanaşmaması ve Levent Göktaş'ın 2005'de MİT Müsteşarı olmasının önünü kesmesi olması.
Anlayacağınız “altılı masa” sadece politik arenada yok.
İstihbarat ve güvenlik alanında da birileri altılı masanın çoktan piyonu olmuş. Bunların sağcı, solcu, dindar, tarikatçı, muhafazakâr veya Atatürkçü görünmesi sizleri aldatmasın!
Ha bu arada bakmayın siz tezvirata, İstihbaratın Başbuğu Hakan Fidan her şeyin farkında. Sanırım bu sürece “kontrollü kaos” diyorlar.