Punto:
Dinle
Kültür insanı, hayata kültürün genişliği ve sorumluluğu ile bakmak demektir.Bunun manası, kurallar ile yaşamak ve ilişki kurmaktır.
Kültürü; burada, bir toplumun insanının yaşama felsefesi ve ufku olarak almak gerekiyor. Bu felsefe, inanç, ahlak, geleneklerin tarihi süreç içinde ortaya koyduğu fikir, sanat ve idealler topluluğudur
Kültür insanı, devletin varlığı ile ilgili konulardan, bir ailenin yetiştirdiği çocuğa verdiği terbiyeye kadar, birbiriyle bağlantılı birçok fikir, felsefe, ahlak ve yaşayış pratiğini içine almaktadır.
Gençlerimiz, acaba neyi gerçekleştirmek üzere yetiştiriliyor ? Onları motive edecek, daha iyi tutumlar ortaya koymalarını sağlayacak temel motif ve sevk ediciler nelerdir ? Bu konuda, toplum hemfikir mi?
Bugün aileler istediği insan tipini yetiştirebiliyorlar mı? Yetiştiremiyorlarsa, bunun sebebi, kendi bilgi veya metot eksiklikleri mi yoksa; çevrenin etkisinin yaptığı tahribat mı ? Eğer çevre ise, bu çevre kimdir ve neden kültürel yapıya karşı durmaktadır ?
Kültür ve ahlak yapımız, neden savunmasız bir şekilde, bunca yanlış örnek ve hastalıklı davranışların kendini tahrip etmesine izin veriyor ?
Öte yanda, acaba biz; kültürel değerleri, bu kadar tehlike ve yanlış örnekler içinde gerekli hassasiyet içinde ve güçlü değerler ile verebiliyor muyuz ?
Kültürü sadece bilgi veya sadece bir davranış aktarımı olarak mı görüyoruz ? Yoksa kültür; eskiden sahip olduğumuz alışkanlıkların bir devamı mı ? Bu konuda, net bir fikre ulaşmamış gerekiyor.
Bu yüzden, kültür eğitimimizin yeniden düzenlenmesine ihtiyaç var. Ayrıca, kültürün niteliğine ve özüne uygun bir metot içerisinde verilmesi gerekiyor.
Eğitim sistemimizde, insanı bilgi verirken takındığımız objektif tavrı, değer ve ahlak kazandırırken, vermemiz mümkün mü? Elbette, burada duyguların ve insanlığın önceliği ve pratik örnekler ile konunun çocuk ve gençlerimize benimsetilmesi önemli.
Öğretmen ve Anne-Babalar, kültürü tutum ve davranışlarıyla genç insanlara “yaşatmak durumunda” olan kimselerdir. Buna; din, düşünce, edebiyat ve sanat adamlarını da eklemek gerekiyor. Örnekler ve modeller, bu kesimden çıkacaktır. Bu kesimlerin, olumsuz örnekler sergilemesi , yanlış olabileceği gibi, felaketlere yol açabilir.
Kültürel kişilik, öncelikle köklü bir bilgi birikimi ile gerçekleşir. Bilginin öncelikle, o toplumun ait olduğu medeniyet kültürüne dayalı olması gerekiyor. Kendini kültürünü tanımayan bir kişi, başka kültürleri de nasıl değerlendireceğini bilemez.
İnsani, medeni ve özgün bir kültür; bağnaz olmayan bir kafayı ve mutaassıp olmayan bir gönlü mutlaka fethedecektir.
Dolayısıyla, toplumların ve insanlığın değişimi, insani ve medeni değerler ile mümkündür. Böyle bir değişim, gerçek değişimdir. Siyasi ve ekonomik metotların yardımıyla sağlanan değişim, geçici ve sun’i bir değişimden başka bir şey olamaz.
Kültür insanı, aslında; kendi öz ve karakterine uygun bir hayatı yaşayan kişidir. İnandığı ve güvendiği değerler çerçevesinde yaşar. Herhangi bir fayda ve menfaat, onu gerçek amacından ayıramaz.
Günümüz insanı, kültür insanından çok “ekonomik insan” olarak adlandırılabilir. Ekonomik insan, ekonomik değerlere göre hayatını düzenleyen ve tutumlarını belirleyen kişidir.
Batı’nın ahlak ve manevi kimliğinden uzaklaştırdığı insanın adı, işte bu “homo ekonomikus”dur. Öncelikleri, kazancı ve elde edeceği statü ile belirlenir bu insanın.
Aslında, günümüz medya ve sinemasında, en az işlenen konu, kişilik ve adalet konusudur. Kişilik, insanın manevi yapısının düzen altına alınmasıdır. Adalet ise, insanın ahlaki yönünün iş ve hareketlere yön vermesiyle gerçekleşir.
Günümüzde kültür insanı olabilmenin yolu, ahlaki ve ruhi yapıyı güçlendirecek bilgi ve sorumlulukları üstlenmekle başlayacaktır. Çünkü, hayatın düzeni; ancak böyle üstün değerlere sahip olmakla mümkündür.
Çünkü insanı yönlendirecek ve onun iç dünyasını doyuracak en önemli konu, ahlaki ve ruhi değerlerin hayatın belirleyici köşe taşlarına yerleşmesidir. Kültür de, ruhi ve ahlaki değerlerin yönlendirmesiyle, insani ve medeni bir nitelik kazanmaktadır.
Günümüz gençliği, hayatın pratik ve faydacı yönüne daha çok ilgi göstermektedir. Çünkü, medya onu böyle yönlendirerek, mantıklı ve idealist tutumlardan onu uzaklaştırmaktadır.
Siyasi ve ekonomik sistemler de, eşyalaşmış bu insan yığınlarını, kolay bir şekilde yönlendirerek kendine bağımlı hale getirmekte ve kullanmaktadır.
Global sistem; insanların uzaktan yönetildiği ve kalplerinin acımasız ve bencil hale getirilen insan topluluklarıyla ön plana çıkmaktadır.
İnsan okudukça ve düşündükçe, daha fazla sorumluluk ve hassasiyet içine girmekte ve kültüre müsait bir hale bürünmektedir. Çevreye ve toplumu daha çok adapte olarak, maddeci hayatın oyuncaklarından çok, realist dünyanın problemleriyle daha çok meşgul olmaktadır.
Fakat, bu tür insanların; iyi ve kolay yönetilemeyeceği birçoklarınca bilinmektedir. Ama bu kolay yönetilen insanlar, başkalarına yönelik his ve fedakarlık noktasında, ciddi eksiklikler taşımaktadır.
John J. DeGioia, “On Society and Values” başlıklı yazısında, dünya yüzündeki insanların çok büyük bölümünün, gelirlerin çok az bir yüzdesini aldığını ve bunun da, büyük devletlerin adaletsiz ve ilgisizliğinin bir sonucu olduğunu belirtmektedir. Ayrıca, ahlaki açıdan kayıtsızlık ve dışlama gibi tutumların da mevcut duruma yol açtığını vurgulamaktadır.
Bu durum, toplumların iktisadi menfaat kıskacında nasıl tutulduğun ve insanı kendi benliğine kavuşturacak ahlaki ve manevi değerlerin nasıl devre dışı bırakıldığını gösteriyor.