Kadınlarımız, bacılarımız, annelerimiz, kardeşlerimiz, evlatlarımız...
Onlar eli öpülesi, başlarımızın tacı insanlar...
Bir kez daha şapkalarımızı çıkartıp düşünmemizi sağladılar.
Bir kez daha , "Biz dün, Çanakkale'de, Conkbayırında, Dumlupınar’ da, Sakarya'da, İstiklal Savaşımızın her anında, vatanımızın her karış toprağını savunurken, kanımızı döküp, canımızı vermişsek, bugünde, "Kudüs'ün özgürlüğü, ümmetin özgürlüğüdür" bilincinde olarak, kanımızı dökmeye, canımızı vermeye hazırız" mesajını bütün dünyaya net bir şekilde verdiler.
16-17 Ekim 2021 tarihinde İstanbul'da, "Uluslararası Hepimiz Meryemiz Platformu"nun düzenlemiş olduğu, "Kudüs'ün Meryemleri Sönmeyen Kandillerdir" programında bu mesajların yanında, Filistin Halkı'nın, özellikle kadınlar ve çocukların yaşadıkları, kan ve gözyaşı içindeki hayatları bir kez daha dile getirildi.
Programa, Aile ve Sosyal Hizmetler, Gençlik ve Spor Bakanı ile birlikte katılan Emine Erdoğan Hanımefendi, Kudüs'teki kadınlarımızın, çocuklarımızın yaşadıklarını son derece çarpıcı bir şekilde anlattı; "İnanıyorum ki, çocukların şehit düştüğü bir dünyada, cehennem ateşini çok uzakta aramaya gerek yok" "Eğer insan hakları, bazı coğrafyaları teğet geçiyorsa, o haklar aslında hiç var olmamıştır." "Kadın haklarından bahsediyorsak, Filistinli kadınlar İsrail hapishanelerinin meçhul koridorlarında karanlıklara karışmasın" "Mescid-i Aksa tüm Müslümanların ortak mirasıdır"...
Devletin zirvesi tarafından dillendirilen bu çarpıcı gerçekler, bütün yüreklere su septi. Devletin, Kudüs davasına sahip çıkması, Kudüs'ün özgürleşmesi umudunun canlı ve diri tutulmasını sağladı. Bu uğurda fedakârlıkta sınır tanımayarak mücadele eden, özellikle kadınlarımızın morali en üst düzeyde olması, bu mücadelenin zaferle sonuçlanacağının ifadesi gibiydi.
Kendimizi hiç sorguladık mı? Müslümanların ortak mirası olan Mescid-i Aksa, hak, hukuk tanımayan, insanlıktan nasibini almamış, insani hiç bir değer yargısı olmayan Yahudi İsrail askerlerinin çizmeleri altında tarumar edilirken, Kudüs'e zincir vurulurken, bu uğurda mücadele veren kadınlarımız, kızlarımız, çocuklarımız, gençlerimiz şehit olurken,
BİZ NE YAPIYORUZ? BU MÜCADELENİN NERESİNDEYİZ? Diye kendimizi sorguladık mı?
Allah davasını mutlaka birgün muzaffer kılacaktır. Allah bunun hesabını bize sorduğunda ne diyeceğiz? Peygamberimiz (s.a.v), "Benim mescidime niye sahip çıkmadınız?" dediğinde ne söyleceğiz? Hangi bahaneyi uyduracağız? Peygamberimiz (s.a.v), " Bir yerde bir kötülük görürsen
önce elinle, gücün yetmiyorsa dilinle, ona da gücün yetmiyorsa kalbinle buğuz et" demiştim sen ne yaptın? diye sorduğunda ne cevap vereceğiz?
Kudüs'ün özgürleşmesinin sembol isimlerinden Şeyh İkrime'nin dediği gibi, "KİMSİN SEN? Parana, puluna, makamına, mevkiine veya toplum içinde bulunduğun statüye mi güveniyorsun? Allah'ın davasına gönül vermediğin, malınla, canınla mücadele etmediğin, bırakın bunları, bu uğurda mücadele edenlerin yanında en azından destek olmadığın sürece nesin sen ne işe yararsın?”
Bir kaç dakikalığına kendimizi sorgulayalım!
Şayet biz Allah'ın davasının hiçbir noktasında değilsek, o zaman nasıl bir Müslüman olduğumuzu sorgulayalım. Yapılan zulümler karşısında sessiz kalıyorsak o zamanda insanlığımızı sorgulayalım. Ve bir gün o zalimlerin zulmünün bizimde kapımızı çalacağımızı hiçbir zaman unutmayalım.
Peki, bunları neden tekrar hatırlamamız gerekiyor?
Ülkemizden ve yurt dışından bu toplantıya büyük bir çoşku ile katılanların fedakaralıklarına bir kez daha şahit oldum. Yapılan yardım ve bağışlarda, kadınlarımızın bileziklerini, küpelerini, yüzüklerini, çocuklarımızın ceplerindeki harçlıklarını, gözyaşları içerisinde, "Küçük ama benimde bir katkım olsun" diyerek nasıl bir fedakârlık yaptıklarını gördüm. Evleri, barkları yakılıp yıkılanlara, öksüz ve yetim kalan çocuklara, elleri, kolları parçalanan yaşam mücadelesi verenlere, aç, susuz, hiçbir imkânı olmayanlara, bütün bunlara rağmen Kudüs'ün özgürlüğü için savaşanlara belki can suyu olur düşüncesi ile hareket edenleri Allah'ın selamı ile selamlıyorum.
Şimdi bir kez daha soralım kendimize. "KİMSİN SEN?"
Bu insanlar seslerini duyurmak için hiçbir fedakârlıktan kaçınmadan dünyanın dört bir köşesinden gelirken, burada ki kardeşlerimiz, canhıraş bir şekilde gayret ederken, her türlü imkânsızlıklar içerisinde en iyisini yapmaya çalışırken, dünyanın gözü kulağı bu toplantıdayken; sen basın mensubu meslektaşım, sen bu ülkenin insanlarının paraları ile medya patronu olan arkadaşım, sen siyasi ikbalin için olmadık şekillere giren siyasi aktörler, sen Müslüman kardeşim, katkıda bulunmasan bile burada olanları, burada yaşananları, buradan verilen mesajları ne kadar duyurabildin, kendi çapında neler yaptın? Bu mücadeleye nasıl bir katkıda bulundun?
Olmadık yerde olan, hiçbir haber değeri olamayan bir olayı dakikalarca haber yapan, milletin beynine kazıyan, sen utan meslektaşım, sen utan Türk medyası, siz utanın siyasi arenada boy gösterenler ve her fırsatta Müslüman olduğunu söyelen sen Müslüman kardeşim utan! İnsanlık adına sınıfta kaldınız.
"Haksızlıklar karşısında susan dilsiz şeytandır" sözünü bir kez daha hatırlatmak isterim.
Sitemlerimiz, sorumluluklarımızı hatırlatmak, kendimizi sorgulamamız içindir. Bugün Filistin'de, Suriye'de, Irak'ta, Afganistan'da, Arakan'da, Türkistan'da yaşanan zulmün, vahşetin, acının, gözyaşının, insan olarak, mümin olarak, sorumluluklarımızı yerine getirmediğimiz sürece, bir benzerinin ülkemizde de yaşayacağımızı hiçbir zaman aklımızdan çıkarmayalım.
Bu vesile ile,
24 ülkenin katıldığı, "Kudüs'ün Meryemleri Sönmeyen Kandillerdir" programında, çok büyük fedakârlıklarla ev sahipliği yapan, Ülkemizi büyük bir başarı ve onurla temsil eden, Uluslararası Kudüs Eğitim ve Kültür Araştırma Derneği (UKEAD) Başkanı, Uluslararası Hepimiz Meryemiz Platformu Türkiye Başkanı, Ayşegül Bayıcı ve ekibine, emeği geçen bütün kardeşlerimize en kalbi duygularımızla teşekkür ediyor, Allah'ın rahmeti, bereketi ve selameti üzerlerine olsun diyoruz.
İsmet Taş - İç Anadolu Birliği Genel Başkanı
Dünya Muhabirler Birliği Türkiye Başkanı