Sedat Peker'in iddiaları- suç örgütü lideridir- diye hafife alınamaz. Mahkemeler önlerine gelen tanıklara mesleklerine göre muamele yapmazlar. Anlatımlarına, bilgilerine görgülerine bakarlar. Anlatımları inandırıcı ise anlatanın kimliğinin önemi yoktur.
Diyelim ki, bir uyuşturucu taciri bir cinayete tanık oldu, mahkeme bu uyuşturucu taciridir beyanlarının bir önemi yoktur mu diyecektir?
Peker'in açıklamalarını da isminden, imajından sıyırarak değerlendirmek gerekir.
O zaman bu açıklamaları daha objektif, daha tarafsız değerlendirmek mümkün olur.
Peker'in açıklamalarına Peker'i görmeden baktığınız zaman anlatımlarının her satırı daha bir önem kazanıyor.Çünkü Peker ya tanık olduğu, yahut tanık olanlardan dinlediği olayları aktarıyor. İçişleri Bakanı Soylu'ya sorular soruyor. İddialarını inandırıcı gerekçelerle temellendiriyor.
Kolombiya'dan Türkiye'ye gönderilmeden yakalanan dört ton dokuz yüz kilogram kokain için soruşturma açılıp açılmadığını soruyor.
Oğlunun karıştığı olaylardan bahsediyor. Zorlu AVM'de bir büroda FETÖ suçlaması ile iş adamlarının nasıl yolunduğunu anlatıyor.
Suriye'ye gönderilen silahlarla ilgili imalarda bulunuyor. Mehmet-Tolga Ağar'ların karıştığı hadiselerden bahsediyor. Mübariz Gurbanoğlu'na kurulan tuzağı anlatıyor.
Demokratik bir ülkede bu iddiaların yüzde biri bile bir hükümeti götürmeye yeterdi. Kimse bu iddiaları bir bakan ve bir kaç bürokratın eylemi diye küçümseyemez. Bir ülkede sistem bozulmadıkça, yahut sistem bu tip yapılara yol vermedikçe kimse bu suçları işlemeye cesaret edemez. Bir yerde mafya- bürokrat siyasetçi iş birliği varsa sistem ona çanak tuttuğu için vardır.
Hangi demokratik ülkede, suç örgütü lideri etiketi taşıyan biri -sistem ve onun sahipleri- yol vermeden miting yapabilir?
Peker'in anlattıkları bu ülkede ciddi bir sistem sorunu olduğunun göstergesidir. Her videosunda bunu haykırıyor.
Kimse susarak, kulağının üstüne yatarak bu iddiaları savuşturamaz. Bu saatten sonra Süleyman Soylu'nun bakanlık yapma ihtimali kalmamıştır. Onu orada hiç bir güç tutamaz. Soylu'da ısrar hükümeti bu iddiaların altında bırakır. 17/25 Aralık, kumpas- montaj denilerek kapatıldı. Halbuki kumpas da gerçekti, kumpasın dayandığı rüşvet ve yolsuzluk iddiaları da. Bu defa karşılarında sabıkalı Fetö yok, içlerinden biri var. Onun için de ortaya attığı her iddia ciddi bir karşılık buluyor. Üç hafta içinde videoların 50 milyon izleyici alması sadece Peker'in iddialarına duyulan ilgiden kaynaklanmıyor.
Vatandaş bıktığı, artık gitmesini istediği mevcut iktidara duyduğu tepkiden dolayı bu videolara ilgi gösteriyor.
Yıllar önce Oslo görüşmeleri basına sızınca görüşmeler kesilmiş, PKK ile hükümetin çözümü hangi zeminde aradıkları ortaya çıkmıştı. O tarihlerde görüşmelerin içeriğinden ziyade kimin sızdırdığı tartışıldı. PKK diyenler oldu, o tarihteki ismiyle cemaat diyenler oldu. Fakat bu hiç bir zaman aydınlatılamadı. Ancak o sızdırma belki de ülkenin bölünmesini engelledi. Çünkü hedef: eğitim, sağlık, iç güvenlik gibi yetkilerin önce valiliklere, oradan belediyelere devriydi. Daha açık bir ifade ile Kuzey Irak modelinin Türkiye'de de uygulanmasıydı. Ben hep o sızdırmayı ülke bölünmesin diye devlet içinde içi yanan birilerinin organizasyonu olarak düşündüm. Şimdi Peker'in anlatımlarına baktığım zaman da bunu sadece ailesine karşı yapılan bir çirkinliğin hesaplaşması olarak görmüyorum. Bu kadar bilgi-belge istihbarat desteği almadan elde edilemez. Bu defa içi yanan başka birileri de sistemin çürümüşlüğüne ayna tutmak istemiş olabilir. Bunu ancak tatile çıkan adalet avdet ettiği zaman öğreneceğiz. Kısacası Peker kral çıplak diyor.Bize dayatılan sistemin ülkeyi felakete götüreceğini ifade ederek bir nevi erken uyarı görevi yapıyor.