Abdullah NEHİR
Punto:
Dinle
Kovid-19 salgını ile esaslı bir sarsıntı yaşayan insanoğlu birçok davranışını yeniden gözden geçirmek zorunda kaldı. İnsanlar bireysel alanda bir takım davranışlarını değiştirmek için mücadele ederken diğer taraftan toplumsal hayati ilgilendiren birçok davranışını değiştirme ve/veya terk etmekte noktasında sorunlar yaşıyor. Salgın sürecinde sağlık sorunları kadar bu tür sorunlar da sarsıntılarımızı derinleştiriyor.
Salgın öncelikle insanlığa biraz yavaşla! dedi. Bu hız nereye sorusunu vicdanlara yöneltti. Belki biraz durağanlaştık ancak toplumsal hayatın dayatmaları, bu kadar durağanlığı kabul edemeyeceğinden özellikle eğitim alanında daha soyut ancak hızı önceleyen imkânların araştırılmasına vesile oldu. Artık yeni modelimizin adı çevrimiçi eğitim oldu.
Eğitim-öğretim doğası gereği devam eden bir süreçtir. Elbette salgın dolayısıyla durmayacaktı ve durmadı. Başta çevrimiçi eğitim modeli olmak üzere, hibrit ve seyreltilmiş eğitim gibi modeller ile eğitim-öğretime devam edildi.
Salgın sürecinde özellikle salgınla mücadelede köylerin daha korunaklı yerler olduğu görüldü. Elbette daha korunaklı hale gelen bu köylerde ki okullarda eğitim öğretim daha elverişli olmalıydı. 24.09.2020 tarihinde kaleme aldığım Köy Okulları isimli yazımda köy okullarının yeniden ve daha güçlü bir şekilde açılması gerektiği üzerinde durmuştum. Milli Eğitim Bakanlığı 2 Ekim 2020 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan değişiklik ile artık köy okullarının köy sakinleri istemedikçe ve mülki amirin onayı ile kapatılamayacağını güvence altına aldı.
Okullarımızı köylerde artık açık hale getirdikten sonra şimdi çözüme kavuşturulması gereken mesele eğitimin en önemli paydaşı öğretmen, köyde hizmet veren veya verecek olan öğretmen meselesidir. Köye hangi öğretmen gönderilmelidir? Köyde öğretmene hangi imkânlar sunulmalıdır? Bütün bu sorunları düşünmenin ve imkânları gözden geçirmenin zamanı gelmiştir.
Köylerimiz vatan toprağının korunması ve işlenmesi noktasında Anadolu’nun bağrına dizilmiş sıradağlar gibidir. Köyler içerisinde barındırdığı küçük topluluğun kendi kendine yetebileceğinin örnekleri gün içerisinde onlarca defa yaşatarak gösteren yerleşim birimleri, birer üretim merkezleridir. Köyler milletinin geleneklerini en duru şekilde koruyan kalelerdir. Öyleyse köylerimiz yaşatılmalıdır. Köylerimize hayat verecek olan can suyu ise köy okullarımız olacaktır.
Anadolu 1970’li yıllara kadar köyler nüfusun büyük ölçüde yaşadığı üretime geniş ölçüde katkıda bulunan yerleşim merkezleriydi. Her köyde en azından bir ilkokul mevcuttu. Bugün görev başındaki yöneticilerimizin birçoğu bu okullardan mezun olmuştur. Köylerin boşalma sürecinde bu okullar ve kadrolar büyük yara aldı. Sonraki dönemlerde ise kalan okullara öğretmen görevlendirilmesi hususunda sorunlar yaşandı. Artık daha tecrübeliyiz. Köy okullarını yeniden güçlü bir şekilde eğitim ordumuza entegre ederken daha dikkatli olmalıyız. Geçmişte sıkça yaptığımız ve belki bugün de yer yer yapmakta ısrar ettiğimiz, köy halkının ifadesiyle “vekil öğretmen” ile mi okulu açık tutacağız? Artık köy öğretmenliği; vekil, yedek, ücretli, geçici öğretmen gibi adlar ile anılır olmuştur. Köy öğretmenliği, öğretmen adaylarının işsizliğe kısa bir süre ara verme aracı olmamalıdır. Bu şekilde ki uygulamalar köy okullarını yeniden sessizliğe gömer. İletişimin en güçlü olduğu çağda yaşıyoruz. Hangi yerleşim biriminde olursa olsun herkes devlet imkânlarından en iyi şekilde faydalanmak istiyor. Bu istek de son derece haklı ve meşrudur.
Öyleyse ne yapmalı? Köylere nitelikli eğitim vermeleri konusunda hangi formasyon veya mesleki tecrübeye sahip öğretmenleri yönlendirmek gerekiyor. Merhum Felsefe Muallimi Nurettin Topçu’nun “Öğretmen köyde henüz bir misafir gibidir, köylünün kalbine yerleşmemiştir.” cümlesi ile dile getirdiği köy ile öğretmen arasındaki oldukça zayıflamış bağları kuvvetlendirmek zorundayız. Şehirde veya ilçede ikamet ederek köyde öğretmenlik yapılamayacağını artık biliyoruz. Köy öğretmenliğini enine boyuna düşünmek zorundayız.
Eğitimde imkân ve fırsat eşitliği herkesin en doğal hakkıdır. Öyleyse köydeki öğrencilerimiz için nitelik tartışmasına fırsat vermeyecek sistemleri kurmak ve hizmet vermek elzemdir.
Eğitim sistemimizin en önemli ögesi “Maarif demek muallim demektir.”(Nurettin Topçu) veciz cümlesinden de anlaşılacağı üzere öğretmendir. Öğretmenimizin köydeki misafirliğini ev sahipliğine çevirmek için onu köyde mukim kılacak sistemleri hazırlamak zorundayız. Öncelikle köyde öğretmenin yaşam alanları ve eğitim ortamlarının fiziki şartları önemlidir. Türk mimarisini yansıtan küçük okul binaları ve eğitim için gerekli birimleri hazırlamalıyız. Öğretmenin köyde eğitim ve köy halkı ile rahatça iletişim kurması için muhakkak sağlıklı evler/lojmanlar yapmak zorundayız.
Köylerde görev alacak öğretmenlerin formasyon meseleleri çözümlenmelidir. Bunun için öncelikle daha önce köyde çalışmış, tecrübeli öğretmenlerimizden gönüllü olanların bu okullarda hizmet vermesi sağlanabilir. Ancak bu işlem sadece geçiş dönemi için uygulanabilir. Devam eden süreçte en az 10 yıl köy okullarında çalışacak öğretmenlerimizin yetiştirilmesine öğretmen liseleri ve akabinde eğitim fakültelerinde yetiştirilmelidir. Belki bir “Köy Öğretmeni Fakültesi” bile düşünülebilir. Süreç içerisinde köy öğretmeni adayı tüm staj süresi ve stajyerliği köyde ikamet edecek şekilde tamamlamalıdır.
MEB köy okullarının kapatılmasının önüne geçen bu yeni düzenlemenin köylerimizi yeniden kazanmak hususunda önemli bir fırsat olduğu bilincini geliştirmelidir. Sürecin en önemli ögesi öğretmendir. Zaman köyleri yeniden Anadolu’nun bağrına öğretmen ile bağlarken öğretmeni köyde mukim kılacak sistemleri oluşturma zamanıdır.