Sadık USLU
Punto:
Dinle
Koronavirüs pandemisi, önümüzdeki günlerde toplum sağlığını daha da tehdit edecek görünüyor. Bunun yanı sıra sosyal yaşamı da felce uğrattı. Bulaşın hızla yayılma kabiliyeti, vakaların kontrollü ve koordineli şekilde yürütülmesini zorlaştırıyor. Bu karmaşada hizmet veren sağlık çalışanlarının asgari koşulları ile virüsün yayılma katsayısı, sağlık sistemine ağır baskı yapıyor.
Bu düzeyde karmaşık problemler, birçok branşta uzmanın senkronize olmasını gerektirir. Sektörel bazda; ilaç, sağlık, enerji, iletişim, ulaşım, nakliye, gıda ve tarım gibi dinamiklerin sahada eş zamanlı işletilmesi, koordine edilmesi zorunludur. Sosyoloji ve psikoloji alanlarında da profesyonel destek edinimi sürecin başarılı yönetilmesi açısından olmazsa olmaz diğer bir zorunluluktur. Özellikle; sosyoloji alanında yeterli insan kaynağı var olmasına rağmen kullanılmamaktadır. Topyekün birlikte çalışma disipliniyle, ilgili sektör ve saha genişliği maksimize edilebilirse; pandemiyi baskılama konusunda daha pozitif sonuçlar alınabilir. Bu, hem aktif çalışan sayısının arttırılması, hem de nüfusun edilgen halden etken hale geçirilmesinde fayda sağlayacaktır.
Toplumun huzur ve refahını sağlamakla yükümlü mülki amirler, bürokratlar ve siyasilerin de ciddi imtihan verdiğini görüyoruz. Bu günlerde, devletin yani toplumun güven duyduğu en üst düzey örgütün ayakta kalma mücadelesine şahitlik ediyoruz. Dolayısıyla; geçmişte askeri darbe vs gerekçeleriyle ilan edilen sokağa çıkma yasaklarının, yeni koronavirüs sebebiyle sivil vatandaşlar tarafından talep edildiğini görüyoruz. Oldukça ironik bir tablo…
Bu talep, her bireyin zihnine akan, çağrışım oluşturan beka tehdidinin öne çıkarılmasının davranışsal ifadesi şeklinde okunabilir. Toplumlar, bugün adeta kendi sıkı yönetimlerini kendileri ilan etmektedir. Tabi; amaç karantinadır.
Karantina uygulamasının, yakın zamanda, bu düzeyde emsali ya da benzeri yaşanmamıştı. Ulus devletlerin bu boyutta bir tecrübeye sahip olmadığını görüyoruz. Dolayısıyla; kolluk kuvvetlerinden ziyade, bilim adamlarının, medyanın ve diğer sivil düşüncelerin daha belirleyici etkilerini görüyoruz. Elbette böyle olması daha nitelikli ve isabetli bir iradenin olgunlaşmasını vesile kılacaktır.
Medya yönetişimi
Toplumda farkındalık oluşturma konusunda medya yönetişiminin kamu spotu gibi çalıştığını görüyoruz. Neredeyse, tüm medya unsurların birlik içerisinde oluşturduğu havanın, ilk günler için oldukça başarılı sonuçlar verdiğini söyleyebiliriz. Ancak; monotonlaşan, sürekli vakalara yönelik veriler üzerinden kurgulanan yayın politikaları, zamanla panik oluşturma ve proaktif çalışmalara ket vurma handikapına dönüşebilir.
Kovit-19 virüsü ile ilgili; “virüsün yapısı, nasıl bulaştığı, korunma yöntemleri, semptomları, sosyal mesafe, yaş guruplarına etkisi, kronik hastalar açısından tehlikesi, hijyen, maske, eldiven gibi, şeyler” gündemimizin özneleri oldu. Bu hususları, el yıkamasına kadar çok iyi bir şekilde öğrendik. Ekranlarda, birbirinden değerli tıp, mikrobiyoloji doktor ve uzmanlarını, genetik bilimcileri takip ettik. Neredeyse öğrenmediğimiz, bilmediğimiz şey kalmadı. Buna rağmen, vakalar kat kat artarak devam ediyor. Her geçen gün, bir öncekini aratıyor. Bunları ifade etmemdeki amaç medyanın daha doğru kullanılmasını sağlamak, olumsuz eleştiri ya da bir yanlışı ortaya koymak değil tabi. Fotoğraf bu…
Mevcutlar nasıl korunur?
İçinde bulunduğumuz aşamada sosyal ve psikolojik sıkıntılarla yüzyüzeyiz. Krizi, savaş yönetir gibi yönetmeliyiz. Birkaç adım sonrasının öngörülebilirliği sağlanmalı, ona göre pozisyon almalıyız. Bunu deneysel hantallıkla değil, akılcı yaklaşımlarla başarabiliriz. Eğer; medyanın yayın kurgusunun peşine takılır, siyasi endişelerle hareket edersek hüsrana uğrarız. Maalesef; koronavirüs, medya ve siyaset koalisyonu, farkındalık oluşturma başarısını “bölgelere göre seçim sonuçları”nın sunumu formunda paket haline getirdi.
Ne yapılmalı?
Önümüzdeki aylarda temel ihtiyaçlar konusunda sıkıntı yaşanmamalı. Buna fırsat verilmemeli. Gıda, giyim ve barınma ihtiyacına yönelik ileri düzeyde hazırlık ve planlamalar hızla, yapılmalıdır. Mevcut stoklara ve ticari dış bağlantılara bel bağlanılmamalıdır. Çünkü; içinde bulunduğumuz pandemi, sadece bizi değil, tüm dünyayı tehdit eder haldedir. Bu saatten sonra; ithalata yönelik bağlantılara, anlaşma yapılan ülke ve şirket sözleşmelerine güvenemeyiz. Olağanüstü bir süreç yaşanıyor. Bu nedenle sözleşmeler, karşı taraflarca askıya alınabilir.
Bakınız, bu aylar, ekimlerin yapıldığı aylardır. İvedilike tarım alanları, hazine arazileri; buğday, arpa, nohut, mısır, ayçiçeği, kenevir, pamuk gibi daha ne varsa ekilmeli, sürecin bir ayağı zirai üretim seferberliği şeklinde yürütülmelidir. Bu noktada; en az Sağlık Bakanlığı kadar, Tarım Bakanlığı’na da görevler düşüyor. Hayvancılık ve hayvan yemi üretiminin üzerine düşülmeli. Güçlendirilmeli. Yine giyim konusunda sentetik katkılı ve ithalata dayalı tekstil malzemelerinden kaçınılmalı; pamuk, yün gibi yerli tekstil ürünlerine ağırlık verilmeli. Kısaca; Anadolu’da ekili olmayan arazi kalmamalıdır. Arazi sahipleri tarıma yönlendirilmeli, çok cazip teşvikler verilmelidir. Devlet de; tüm üretim kabiliyetlerini kullanarak hazine arazilerini hızla ekili hale getirmelidir.
Şüphesiz; Türkiye Cumhuriyeti, büyük bir devlettir. Elimizde belli bir süre ihtiyacımızı karşılayacak kadar stoğumuz da olabilir. Belki, şu an karşımıza çıkan virüsü, ne kadar sürede kontrol altına alabileceğimizi öngörebiliriz. Ancak; sonrasında neyle karşılaşacağımızı bilemiyoruz. Bu yönde birden fazla eylem planımız olmalı. Çünkü; yaşadığımız süreç, oldukça sıradışı bir süreç…
Öncesinde neler olmuştu?
Nasıl ki; yıllar öncesinden bir kısım teorisyeninin, bildiği ya da öngördüğü virüsü ilan etmeleri, son yıllarda ileri sürülen dijital çağ talepleri, insanlığın yaşam biçimini değiştirmeye yönelik ısrarcı baskılar bazı şeylerin planlandığı gibi gitmeyebileceğini göstermek açısından yeterli olmalı.
Dahası, korona salgınından birkaç gün önce Afganistan’dan yola çıkan büyük bir çekirge kolonisi vardı hani. Devamında İran’a ve oradan da, ülkemize ulaştığı haberlerini okuyalı çok uzun zaman olmadı. Çekirge fırtınasının şu an ne aşamada olduğunu, koronavirüs perdelemesinden dolayı, henüz bilmiyoruz. Devamının gelip gelmeyeceği meçhul. Çekirge istilalarının, Afganistan ve İran topraklarında nasıl bir tehdit oluşturacağı malumdur.
Velhasıl, gıda sıkıntısı ve kıtlık tehlikesine karşı acil eylem planı oluşturulması hayati önem arz ediyor.
Sadık USLU