Piyasalar

Kıyamet öncesi nükleer bir savaş mı çıkacak?

Punto:

فَارْتَقِبْ يَوْمَ تَأْتِي السَّمَٓاءُ بِدُخَانٍ مُب۪ينٍۙ

يَغْشَى النَّاسَۜ هٰذَا عَذَابٌ اَل۪يمٌ

“Öyleyse gökyüzünde [Son Saat’in yaklaştığını] haber veren bir duman tabakasının belireceği günü bekle.” (Duhân 10-11)

Tefsir bilginlerinin çoğunluğu, bu dumanın, kıyametin alametlerinden biri olarak göğü kaplayacak olan duman olduğunu ifade etmişlerdir. Sureye ismini veren ‘duhân-duman’ alametinin, her yeri ve herkesi kaplayacak ve belki de dünya hayatının sonuna getirecek büyük bir felaketin habercisi olduğu yaygın kabuldür. Nitekim kıyamet belirtileri arasında doğu ve batı arasını kaplayacak bir duman kütlesinden hadislerde bahsedilmiştir.

Ayetin tarihsel yönüyle ilgili olarak ise hadis kitaplarında şu izah yer almıştır: “Kureyşiler Resulullah (sav)`e karşı gelince, Resulullah, Allah`tan onlara Hazreti Yusuf’un kavminin başına gelen kıtlık gibi bir kıtlık vermesini diledi. Bunun üzerine büyük bir kıtlık oldu. Öyle ki insanlar kemikleri ufaltıp yiyorlardı. İnsanlar göğe doğru baktıklarında açlıktan gözlerini bürüyen bir karartıyı göğü saran bir duman gibi görüyorlardı. Bu ayeti kerime de bununla ilgili olarak indirildi. İnsanlar daha sonra Resulullah`a gelerek kendileri için yağmur dilemesini istediler. Resulullah da yağmur diledi ve yağmur yağdı, ama müşrikler yine insafa gelmediler.” (Buhari. Abdullah bin Mesud`dan rivayet.)

Ayetteki duhân-duman ile gelecek/gelmiş olan tehdidin dönemsel mi olduğu yoksa kıyamet öncesi gerçekleşecek büyük bir hadiseyi mi işaret ettiği konusunda farklı yorumlar ve tartışmalar yapılmıştır.  Öte yandan Taberi’de yer alan bir bilgide ise, Hz. Ali, İbn Abbas ve İbn Ömer gibi zatların, bu ayetleri kıyametin habercisi saydıklarını görüyoruz. İzleyicileri de iki bakış açısını günümüze kadar taşımışlardır.

Kuran’ın evrenselliği dikkate alınarak, ayetteki tehdidin dönemsel bir durumu aşan ve dünya hayatının sonundaki kahredici felaketleri haber veren bir boyuta sahip olduğu düşünülebilir. Kuran’da, Allah’ı inkâr edip günahta ısrar eden toplulukların uğradıkları cezalar atmosferin içinde yer kürde gerçekleşmiştir. Nuh Tufanı, Ad, Semud ve Lût kavimleriyle Mısır Firavun’un ve hükümetinin cezalandırılmaları hep tabiat kuvvetlerine bağlı olarak vuku bulmuştur. Uzaydan özel bir ceza gelmemiştir.

Duhan-duman da yine ifade ettiğimiz gibi dünyamız üzerinde gerçekleşecektir. Peki, bu tehdit, bir nükleer harbi işaret ediyor olamaz mı? Yüksek bir ihtimalle herkesi kapsayacak ve hayatı sone erdirecek büyük felaket nükleer harbin bir sonucu olacaktır. İşte kuvvetli bir işareti:

“Kısa bir süre içinde aniden ve sınırlı bir alanda yüksek enerjinin açığa çıkması, daha önce de belirtildiği gibi, patlamayla sonuçlanır. Enerjinin böyle bir ani biçimde ortaya çıkması basınç ve ısıyı artırır ve eldeki materyal, bomba muhafazası ile birlikte basınçlı, sıcak gaza dönüşür. Bu gaz hızla genişleyince de bir “şok dalgası” ya da “çarpma dalgası” meydana getirir. Bu çarpma-yıkma etkisi nükleer silahların etkilerinden bir tanesidir. İkinci olarak, bir nükleer patlama sonucu çok yüksek bir sıcaklık oluşur. Bir başka deyişle, enerjinin bir bölümü ısı olarak açığa çıkar. Ayrıca, çok parlak bir ışık oluşur. Termal radyasyon adı verilen bu ikinci tür etki çok uzak mesafelerde bile deri yanıklarına ve yangınlara neden olur. Bir nükleer patlamada, ayrıca, radyoaktif ışınlar meydana çıkar. Buna ani radyasyon etkisi denir ve ölümcül sonuçlar doğurur… Son olarak da, nükleer patlama sonucu radyoaktif kalıntılar oluşur. Bunlar uzun bir süre radyoaktif ışınlar yaparlar ve rüzgâr etkisiyle geniş alanlara yayılırlar. İşte bu sonraki radyoaktif etkilere de radyoaktif serpinti etkisi denir. Bunların tümü birden nükleer patlamanın nükleer silahların sonuç ve etkilerini meydana getirirler.

Bir fisyon bombasında enerjinin %50’si çarpma, %35’i termal radyasyon (ısı), %5’i ani radyasyon ve %10’u da serpinti biçiminde ortaya çıkar. Füzyonda ise serpinti daha azdır ve %5 kadardır. Bununla birlikte, bir nükleer bombanın etkileri çok çeşitli unsurlara bağlıdır ve kesin gerçeklikte sonuçlar vermek olanaklı değildir. Bombanın türü ve yapılış biçimi, patlamanın türü (çok yükseklerde, havada, yerde vs.) hava koşulları, hedefin savunma durumu (önceden haber alınması, binaların ve tesislerin sağlamlığı, vs.) hedef bölgenin yerleşim durumu (örneğin, nüfus yoğunluğu) gibi unsurlar hep birlikte etkileri belirlerler.  Örneğin, bir nükleer bomba yükseklikte patlatılırsa, çarpma-yıkma etkisi yerdeki hedefler üzerinde daha az olur buna karşılık çarpmanın etki alanı genişler. Bu nedenle de, sağlam ve küçük hedefler için yüzeyde ya da az yükseklikteki patlamalar tercih edilirken, şehirler gibi savunmasız ve “yumuşak hedefler” için, etki alanını genişleten yüksekliklerdeki patlamalar yeğ tutulur.

Patlamadan saniyenin milyonda bir’i kadar bir süre sonra, ortaya çıkan daha çok X ışınları halindeki enerji, onlarca milyon derece sıcaklığında ve çok parlak bir hava kütlesi ve gaz oluşumu meydana getirir. Buna “ateş topu” (fireball) denir. 1 megatonluk nükleer bombanın meydana getirdiği ateş topu 90 km. öteden bile, güneşten 30 kat daha parlak görünür. 100 kilotondan küçük bombaların ateş topları bile 600-700 km. uzaklıklardan görülebilir. Oluşur oluşmaz ateş topu büyümeye ve yükselmeye başlar. Bir dakika sonra da 7 km kadar yükselir. Soğumaya başlar ve artık görünmez.

Ateş topu genişledikten ve soğuduktan sonra, buharlaşmış bulunan bomba materyali ve havadan emilmiş olan su damlacıkları katılaşarak bir radyoaktif bulut meydana getirirler. Kızıl-kahverengi olan bu bulut zamanla beyaz bir renk alır. Bu arada, buluta doğru oluşan rüzgârlar patlamanın yüksekliğine göre, yer yüzeyinden de toprak ve çeşitli maddeleri buluta emer. Böylece, bu toprak ve kalıntılara da radyoaktif maddeler etki yapar. Bu bulut, zamanla yer çekiminin etkisiyle yere doğru iner ve etrafa yayılmaya başlar. Mantar biçimindeki bulut rüzgar etkisiyle de yayılmasını sürdürür ve 1-2 saat sonra öteki doğal bulutlarla birleşerek kaybolur. Bomba patladığı zaman önce ışık ve ısı görülüp hissedilir, çarpma etkisi sonra gelir. Bu aynen gök gürültüsünden önce şimşeğin görülmesi gibidir.

ÇARPMA (BLAST) ETKİSİ

Nükleer patlamadan bir saniyeden çok daha kısa bir süre sonra, bir yüksek basınç dalgası oluşur ve harekete geçer. Buna statik, ek basınç (normal atmosfer basıncının üstünde) denir. Bu şok dalgalarından sonra da, oluşan çok güçlü rüzgârların yarattığı basınç gelişir. Buna da dinamik basınç denir. İlk şok dalgası, yüksek ek basınçlı bir hava duvarı biçimindedir ve örneğin 1 megaton’luk bombada, 10 saniye sonra ateş topundan 4,5 km uzaklıktadır. 30 saniye sonra ise, ateş topuna uzaklığı 20 km.’dir. Daha sonra da ses hızından daha süratli hareket eder. Şok dalgaları yere çarptığı zaman bir yansıma olur ve basınç gücü daha da artar. Bundan sonra da, hızları yüzlerce km.’ye ulaşan rüzgârlar gelir. Örneğin, 1 megaton’luk bir bombanın patlama noktasından 5 km. ötede rüzgârın hızı saatte yaklaşık 500 km.’ye ulaşır. Nükleer bombaların yıkıma etkisi bu çarpmadan (şok dalgası ve rüzgârlar, yani ek basınç ile dinamik basınçtan) meydana gelir.

Statik ek basınç hedefleri (örneğin, bina ve tesisleri) yıkmakta, onu izleyen güçlü rüzgârlar da (dinamik basınç) ayrıca büyük zararlara neden olmaktadır. Çarpmaya hedef olan nesnenin iki tür etkilenişi olmaktadır. Örneğin, 1 megaton’luk bir hava patlaması 7 km. uzaklıkta 5 psi (inç kareye 5 pound=352 gr/cm2’lik) ek basınç etkisinde bulunmaktadır. Bu ise, iki katlı bir yapının duvarlarına 180 ton’luk bir etki demektir. Bu sırada, buradaki dinamik basınç, yani rüzgâr hızı saatte 250 km.’den fazla olacaktır. İnsan vücudu çok yüksek ek basınca direnç gösterebilmektedir. Ama, oluşan dinamik basınç, nesneleri ve insanları havaya uçuracak, bu da, özellikle uçuşan maddelerin çarpmasından dolayı ölümlere yol açacaktır. Bu arada, patlama noktasından büyük bir krater açılacaktır. Örneğin, yer yüzeyinde patlatılan 1 megaton’luk bir bomba, çapı 300 m, derinliği 60-100 olan bir krater açar. Ayrıca, ulaştırma, elektrik, su, hava gazı, kanalizasyon sistemleri de büyük zararlar görür, yangınlar oluşur. Otomobil, otobüs, kamyon gibi ulaştırma araçları da çarpma, yangın ve uçuşan maddeler yüzünden zarar görürler. Örneğin, yapılan bir denemede 30 psi’lik (2 kg/cm2) bir basınca maruz bırakılan bir kamyon tamamen kullanılamaz hale gelmiştir. Buna karşılık 5 psi’lik (353/gr/cm2) bir basınç etkisinde kalan benzer bir kamyon, devrilmiş ve hasar görmüştür, ama motoru çalışır durumda kalabilmiştir. Hiroşima’da, patlama noktasından 1 km.uzaklıktaki bir Amerikan modeli otomobil kullanılamaz halde bulunurken, 2 km. ötedeki benzer bir arabanın az hasarlı ve çalışır durumda olduğu görülmüştür.

            Çarpma (blast) sonucu insan ölümleri aşağıdaki dolaylı ve dolaysız biçimlerde olmaktadır:

            a) Yıkılan yapıların en kazı altında kalarak;

            b) Yüksek basınçtan –ani basınç ve içeri doğru oluşan hareket özellikle hava içeren organlarda etkili olmaktadır. Örneğin, ciğerlere hava dolar, hemoraji ve ödem görülür, birkaç dakika içinde de ölüm meydana gelir;

            c) Dinamik basınç sonucu binalardan dışarı fırlamalar, uçuşan maddelerin sadmeleri, toz bulutlarından boğulma, vs..

TERMAL RADYASYON (ISI)

Patlama olur olmaz ateş topu termal radyasyon yaymaya başlar. İlk aşamada, kısa süreli ve kısa erimli X ışınları yayılır. Daha sonra ise, birkaç saniye süren, uzun dalga enfraruj ya da görünebilen ışınlar neşredilir. Bu ikinci tür ışınlar, deri yanıklarına, yangınlara ve körlüğe neden olur.

Oluşan güçlü ve parlak ışık geçici körlüklere neden olur. Örneğin, 1 megaton’luk bir patlamanın ışığı, gündüz 21 km, gece ise 85 km. ötede bulunanlarda geçici körlük yapar. Daha küçük olasılıkla gözde retina yanıkları görülür. İnsanlar için deri yanıkları daha da büyük bir tehlike oluşturur. Deri yanığı, derinin sıcaklığında, termal enerjinin emilmesi sonunda, artışlarla ortaya çıkar. Bu yanıklar, yanığın şiddetine göre, 1.,2.ve 3.derece yanıklar olarak ayrılırlar. 1.derece yanık, güneş yanığı gibi, acı ve kızarıklık biçiminde ortaya çıkar. 1 megaton’luk bir patlama 11 km. uzaklıktaki insanlarda 1.derece yanıklara neden olur. 2.derece yanıklarda, kalıcı izler, deride şişikler ve kabartılar oluşur. Bu tür yanıklar hemen tedavi edilmezse enfeksiyon oluşur. 1 megaton’luk bir bomba bu tür yanıkları 10 km. uzaklıktaki insanlarda meydana getirebilir. 3.derece yanıklar ise, deri hücrelerinin ölümüne neden olur ve en şiddetli yanık türüdür. Patlamadan 8 km. uzaklıktaki insanlarda görülür. 2.derece yanıklar vücudun %30’unda 3.derece yanıklar ise %24’ünde etkili olursa, şok ve ölüm kaçınılmazdır. Bu arada, bir başka ölümcül sonuç derinin ve elbiselerin tutuşmasıyla ortaya çıkar.

Termal radyasyon (ısı), ayrıca, büyük orman yangınlarına neden olur. Yaprak, gazete kâğıdı, yatak, içi doldurulmuş mefruşat da tutuşur. Bu arada, özellikle elektrik, hava gazı santrallerinde yangınlar çıkar, ölüm oranı artar.

ANİ RADYASYON

 X ışınları, gama ışınları, alfa ve beta parçacıkları, yani radyasyon canlı organizmalarda büyük zararlara neden olurlar. Bunlara maruz kalan hücrelerin normal işlevleri değişikliğe uğrar ya da hücreler yok olurlar. Ayrıca, organizmada zehirli ürünler ortaya çıkar, kromozomlar parçalanır, hücreler şişer, vs.

Radyasyon etkisi “rad” birimi ile ölçülür. Rad 100 erg’lik bir radyasyon enerjisinin 1 gram materyalde emilmesini gösterir. 450 rem’lik bir radyasyon dozu, maruz kalanların en az yarısını öldürür. 50 rem’lik bir doz bile, kısa sürede önemli bir etki yapmazken, uzun sürede çok ciddi sorunlar yaratabilir. Göreceli olarak küçük radyasyon dozlarına (200 rad) maruz kalan şehirlerde kan kanseri, genetik bozukluklar, uzun sürede görülür. Bazı bilim adamları, örneğin Hiroşima’da kuşaklar sonra radyasyonun asıl etkilerinin görüleceğini öne sürmektedirler. Bu tür uzun dönemde etkilere örnek olarak kan kanseri, öteki kanser türleri, katarakt, yaşam süresinin kısalması, çocukların doğal gelişiminin yavaşlaması, vs. gösterilebilir.

Nükleer patlamadan hemen sonra, nötronlar, gama ışınları, alfa ve beta parçacıkları neşredilir. Fisyon süreci içinde nötronlar ve gama ışınları açığa çıkar. Patlamayla birlikte açığa çıktıkları için bunlara “ani radyasyon” denir. Bu ani radyasyon etkisi, ilk bir dakika içinde oluşan radyasyon türüdür. Bu sırada açığa çıkan alfa ve beta parçacıkları hemen emildikleri için ani radyasyon parçacıkları içinde sayılmazlar.

SERPİNTİ

Bazı radyoaktif maddeler, bir süre mantar biçimindeki bulutla yukarı yükselip, birkaç dakika sonra yere inerler. Bunların etkisi pek fazla olmaz, çünkü insanların büyük bölümünün zaten öldüğü bir alana inerler.

Daha yukarılara çıkan ve rüzgarla savrulan radyoaktif parçacıklar ise, çok uzaklara giderek ölüm tehlikesini buralara da taşırlar. Hatta, bazı parçacıklar stratosfere girip yıllar sonra yeryüzüne inerler ve patlama bölgesinin çok çok uzağındaki yerleri tehdit ederler. Bu arada, oluşan stronsiyum-90 ve sezyum-157 gibi maddeler yıllarca radyoaktivite neşrederler.

Radyasyon insanlarda korkunç ve ölümcül sonuçlar verir. İlk belirtiler kusma, bulantı, baş ağrısı, mikroplara dirençsizlik biçiminde olur. Radyoaktivite yalnızca insanları etkilemez. Ayrıca, su, yiyecekler, hayvanlar ve bitkilerde de büyük zararlara neden olurlar ve radyasyonun bu tür etkileri de, kaçınılmaz olarak, insan yaşamını derinden etkiler.

ÖTEKİ ETKİLER

Nükleer patlamaların, ayrıca başka tür etkileri de vardır. Elektromagnetik dalgalar (eletromagnetic pulse) gibi radyo ve radar sinyalleri üzerinde iletişimi engelleyen etkiler ve nihai sonuçlarının boyutları henüz tam olarak kestirilmeyen atmosferdeki  (örneğin, ozon tabakası üzerinde) etkileri gibi çeşitli ek etkiler de hesaba katılmalıdır. Ayrıca, nükleer silahların etkilerini bir bütün olarak, birleşik etkileriyle birlikte düşünmek gerekir. Örneğin, tek başına öldürücü olmayan bir radyasyon dozu, yanıklarla birlikte ölüme neden olabilir. Bunların genel sonuçlarını ve nükleer silahların çok miktarlarda kullanıldığında yaratacakları toplam etkilerini, yeryüzünde yaşamın nasıl tehdit edildiğini aşağıda inceleyeceğiz.

II.NÜKLEER SAVAŞ

 Nükleer silahlar, şimdiye dek “düşman”a karşı iki kez kullanıldı. Bugünkü bombalara göre küçük yalnızca (12-13 kiloton gücünde) ve ilkel bir atom bombası 6 Ağustos Pazartesi günü saat 8:15’te Hiroşima’ya atıldı. Bombayı atan B-29’da görevli Amerikalı havacı Robert Lewis seyir defterine şu notu düştü, bombanın patlayışını ve Hiroşima’nın yokoluşunu görünce: “Aman Tanrım, Biz Ne Yaptık?” üç gün sonra, saat 11.02’de bir başka atom bombası (20 kiloton gücünde) Nagazaki’ye atıldı.

Bu iki kentte önce gözleri kör eden bir ışık, eşyaların, insan derisini tutuşturan bir sıcaklık, sonra korkunç bir gürültü ile yapılan yerle bir eden sesten hızlı hareket eden bir şok dalgası ve arkadan da ağaçları söken, eşyaları, insanları uçuran kasırgalar, küçük ve ilkel iki atom bombasının hissedilen ilk belirtileri oluyordu. Radyoaktivite ise, bu iki kentte hala insan yaşamını etkiliyor. Örneğin, başta kan kanseri olmak üzere çeşitli kanser türlerinde önemli artışlar kaydediliyor. Gelecek kuşaklardaki olası genetik bozukluklar ise, henüz bilinemiyor; yalnızca, bombalar patlatıldığında bu iki kentte bulunanların yaşamlarını ve geleceğe ilişkin umutlarını karartıyor.

Nükleer felaketi yaşamış olmanın psikolojik etkileri ise, hala sürmekte. Olayın, evlenmeden, iş bulmaya dek uzanan “korku”su, kendini günlük yaşamın her anında hissettiriyor. Bomba atıldığında Hiroşima’da bulunan bir doktor şunları anlatıyor: “Evet, tabii, insanlar tedirgin. Benim durumumu ele alın. Sabah traş olurken şayet yüzümü azıcık kesersem, kanı bir parça kağıtla siliyorum. Ve sonra, kanın durduğunu görünce, kendi kendime düşünüyorum: ‘Eh, herhalde iyiyim’ 9 Ağustos 1945’te Nagazaki’de bulunan Yoshiaki Fukahori ise dramını şöyle dile getiriyor: “Bazıları kurtulanların ölenlerden daha şanlı olduğunu söylüyor ama gerçekten öyle mi?… Radyasyona maruz kaldığımda küçük olduğum için sağlığımın geleceği konusunda büyük bir kuşku içindeyim. Karım da kurbanlardan biri ve hasta… Ebeveynler olarak, ikinci kuşak kurbanlardan olan çocuklarımızın geleceğinden kuşkuluyuz… Benim çocuklarım, sağlıklı çocukların anne ve babası olabilecekler mi?… Ailemin üçüncü kuşağı yaşayacak mı?

Hiroşima ve Nagazaki’de bombanın etkisiyle kaç kişinin öldüğü, bugün hala tam olarak bilinmiyor. Bombanın atılışından sonraki 5 yıl içinde ölenlerin sayısının 1945 yılı sonunda Hiroşima’da 200-250 bin’e, Nagazaki’de ise 150 bin’e ulaştığı tahmin edilmekte.

 İnsanlık, Hiroşima ve Nagazaki’ye küçük atom bombalarının etkilerini görmüştür, ama nükleer savaş felaketini henüz yaşamamıştır. Bir nükleer savaşın etkilerini ve sonuçlarını tam olarak anlamak ve anlatmak olanaksızdır. Unutmamak gerekir ki, yalnızca bir adet 10 megaton gücünde nükleer bomba tipik bir kent merkezinde patlatıldığında, a)bombanın patladığı yöne bakmakta olan 320 km. uzaklıktaki insanlarda bile göz yanıkları meydana gelecektir; b)patlamanın merkezinde 2,5 km. genişliğinde bir krater açılacaktır; c)11 km. yarıçaplık bir daire içindeki tüm binalar, köprüler, fabrikalar vs.tamamen yıkılacaktır, buradan 10-15 km. ötedekiler de çok ağır hasar göreceklerdir; d) 35 km. ötedeki insanlar dahil birçok şey yanıp tutuşacak, eriyecektir; e)hızı saatte 250 km.’yi aşan kasırgalar esecektir; f) merkezden itibaren 40 km.içindeki hızla seyreden yangın herşeyi kül haline dönüştürebilecektir; ve g) rüzgarlarla yayılan radyoaktif serpinti yüzlerce kilometre uzaklıktaki insanları öldürecektir. Ve bu yalnızca bir tek ve nükleer güçlerin elinde bulunan orta büyüklükteki bir bombanın etkileridir. Bir nükleer savaşta tek bir nükleer bomba kullanılmayacak, yeryüzündeki irili ufaklı binlerce kentin payına bir’den çok fazla sayıda bomba düşecektir. Örneğin, New York’a atılacak 1 megaton gücündeki 18 bomba bu kentte yaşayan 16 milyon kadar insandan yaklaşık 13 milyonun ölümüne, 3 milyonun da yaralanmasına yol açacaktır.

Detroit üzerinde patlatılacak 25 megaton’luk tek bir bomba, bu kentte yaşayan 4 milyon insandan 3,2 milyonunun ölmesi ya da yaralanmasıyla sonuçlanacaktır. Leningrad’a atılacak 9 megaton gücünde bir bomba ise, 2,5 milyon insanın ölmesine, 1 milyonun üzerinde insanın da yaralanmasına neden olacaktır.

Amerikalıların Detroit ve Leningrad için kullandıkları verilerden kalkarak, bir nükleer bombanın İstanbul üzerindeki etkisi de hesaplanabilir. “Bir somut örnek olarak, İstanbul’da Taksim meydanının yaklaşık 2 km. üzerinde yalnızca 1 megaton’luk bir nükleer bombanın patlatıldığını düşünelim. Bombanın ilk etkisiyle sınırları Harem, Üsküdar, Ortaköy, Mecidiyeköy, Eyüp İskelesi, Atikali, Fatih, Belediye Sarayı, Hipodrum, Sultanahmet Cammi’nden geçen daire içinde kalan bölgede hiçbir şey kalmaz. Bölgede bulunan tüm insanlar ölür. Bu bölgede bulunan semtlerin bazıları şunlardır: Taksim, Harbiye, Osmanbey, Bomonti, Kurtuluş, Piyalepaşa, Kabataş, Beyoğlu, Şişhane, Okmeydanı, Hasköy, Pangaltı, Tepebaşı, Eminönü, Şemsipaşa…

Sınırları, Kadıköy, Acıbadem, Bulgurlu, Çengelköy, Vaniköy, Bebek, Gümüşsuyu Caddesi, Koca Mustafapaşa Camii, İmrahor Camii’nden geçen daire içinde bulunan bölgedeki çok büyük binaların iskeletleri ayakta kalır. Öteki tüm yapılar yerle bir olur. İlk anda bölgedeki insanların en az yarısı ölür, öteki yarısı yaralanır. İlk ölümlerin çoğunluğu yıkıntı altında kalmaktan olur. Ayrıca, radyasyon ve ısı etkisiyle onbinlerce insan daha ölür. Bölgede yangınlar çıkar. Bu bölgedeki bazı semtler şunlardır:Karagümrük, Şehremini, Haseki, Aksaray, Laleli, Validebağı, Kısıklı, Bağlarbaşı, Kuzguncuk, Beylerbeyi, Kuruçeşme, Arnavutköy…

Daha dışarıdaki 3.5 km.’lik üçüncü daire içinde yapılar çok büyük zarar görür. İlk anda bölgede yaşayanların %10’u ölür, yarıdan fazlası yaralanır. İlk anda yapıların %5’inde yangın çıkar. Yangın etrafa sıçramayı 24 saat sürdürür ve sonunda yapıların yarıdan fazlası yanar. Isı etkisiyle oluşan yanıklardan, ayrıca onbinlerce insan ölür. Bu bölgedeki bazı semtler de şunlar: Moda, Fikirtepe, Kızıltoprak, Kalamış, Fenerbahçe, Göztepe, Erenköy, Küçüksu, Anadolu Hisarı, Ataköy…”

Tehlike payı daraltılmış sayılabilecek olan yukarıdaki verilere ek olarak, bir kaynak, nükleer bombaların “ölüm çemberleri”ni şöyle vermektedir. (Yüzeyde patlatılan 1 megaton’luk bomba)

            1.Daire (merkez): 120 m. Genişliğinde, 360 m. Derinliğinde bir krater açılır ve herşey yok olur.

2.Daire (1,3 km):Saniyenin onda birinde herşey, insanlar, yapılar, araçlar, binlerce ton toprak, moloz yığını ateş topu içinde yok olur.

(Taksim Meydanı üzerindeki 1 megaton’luk patlamanın en etkili ve ölümcül ilk beş derecesini gösteren “ölüm çemberleri”)

            3.Daire (1,3 km-3,2 km):İnsanların %98’i ölür. Saatte hızı 800 km olan kasırgalar oluşur, betonarme binalar bile yanar.

            4.Daire (3,2 km-4,8 km):Elbiseler, tahtalar, kağıtlar uçuşur. İnsanların %50’si hemen, geriye kalanların da %40’ı sonra ölür.

            5.Daire (4,8 km-9 km): İnsanların %50’si ölür veya yaralanır, evler yıkılır, sığınaklar birer fırına dönüşür.

            6.Daire (9 km-24 km): Açıktaki insanlar yanar ya da kör olur. 500 km2’lik bir alan harap olur.

Ayrıca radyoaktif serpinti, ilk anda, 1000 km2’lik bir alanı insanlar için öldürücü yapar. Daha sonra, rüzgârla zehirlenen alan –ki insanlarda kanser, genetik bozukluklar, vs. yaratır- 50000 km2’yi bulur.

 Topyekûn bir nükleer savaş sonunda ise, ilk anda, ABD’de 150-160 milyon, Sovyetler Birliği’nde 100-125 milyon ve tüm dünyada yaklaşık 1 milyar insan ölecektir. Yaralıların da ölmesi ve radyoaktif serpinti sonucu bu sayılar daha da artacaktır.

 Nükleer savaşın, etkileri, ne denli korkunç görünürse görünsün, bununla kalmayacaktır. Savaş sonunda  “kurtulanlar” yaygın bir deyişle, ölülerden daha şanssız olduklarını anlayacak ve ölenlere gıpta edeceklerdir.

            1 Megaton’luk hava patlamasının etkileri

            Yeryüzünün irili ufaklı tüm kentleri harabeye dönecektir. Kurtarma çalışmaları da olanaksız hale gelecektir. Çünkü kurtarma işlemini yapacak olan doktorlar, hemşireler, itfaiyeciler, vb. de ölmüş ya da yaralanmış olacaklardır. Elektrik, su şebekeleri yollar, köprüler, hastaneler işlemez hale gelecektir. Radyoaktivite, mümkün olsa bile, dışarıdan gelecek yardımı engelleyecektir.

            Ekonomi tamamen duracak, üretim olanaksız olacaktır. Su ve yiyeceklere radyoaktivite bulaşacak, hastalık ve açlık kol gezecektir. Yaralılar ölüme terkedilecek, panik, korku, çaresizlik egemen olacaktır. Kentler, kokuşan milyonlarca cesetle yavaş yavaş ölen yaralılarla ve çaresiz insanlarla, sonsuz bir karanlığa ve sessizliğe bürünecektir. Soğuktan korunma, barınma, temel gereksinmeler, her biri, aşılmaz engellerle karşılaşacaktır.

            Savaşın ve getirdiği felaketin insanlar üzerinde çeşitli psikolojik etkileri olacaktır. Oluşacak olan panik, toplum düzenini ortadan kaldıracaktır. Yakınlarını ve sevdiklerini yitirmiş olmak, açlık, korku ve çaresizlik saldırganlık yaratabilecek, toplumsal dayanışma, siyasal otorite gibi kurumlar yok olacaktır. Hiroşima ve Nagazaki’de ise, daha değişik bir davranış biçimi gözlenmiştir. Buralarda insanlarda bir “mental anestezi”, bir “mental felç” durumu saptanmıştır. İnsanlar en yakınlarını gömmeyi bile yapamaz hale gelmişlerdir. Bunun sonucu oluşan suçluluk ve kendini aşağılama duygusu ise, kurtulanları büyük ölçüde etkilemiştir.

            Savaş sonunda, yeniden örgütlü, düzenli bir yaşam biçimine geçmek, üretmek, beslenmek, barınmak, sağlık ve eğitim hizmetlerini sürdürmek, kısaca insanca bir yaşam tarzı yaratmak, aşılmaz engellerle karşılaşacaktır. Bir başka deyişle, nükleer savaş bildiğimiz anlamıyla insan yaşamının ve uygarlığın sonu demek olacaktır. İlk çağların ilkelliğinde, eski becerilerini ya unutmuş ya da bunlara güvenlerini yitirmiş insan yığınları, nitelikleri bugünden görülmesi olanaksız yeni bir çağa gireceklerdir.

            Bu arada, iklimlerdeki, atmosferdeki ve topraktaki olumsuz etkiler ekolojik değişmeler, şimdiden bilinemeyecek sonuçlar doğuracaktır. Sonuç olarak, topyekün bir nükleer savaş* etkileri ve sonuçları açısından tam olarak bilinemeyecek, anlatılamayacak bir felaket olacaktır. İnsanlık tarihindeki hiçbir savaş, hiçbir doğal afet, hiçbir “hayal gücü” ya da teknik bilgi ve araştırma, bu olayı ve sonuçlarını tüm boyutlarıyla kavrayamaz, aktaramaz. Mümkün olabilen tek şey, nükleer savaşın sonrasına ilişkin eksik ipuçları getirebilmektir. Kesin olan ise, bir nükleer savaşın yaşamın sonu olacağıdır.

            Buradan hareketle, nükleer savaşın sonuçlarının bilinmezliğinden bir başka gerçek daha ortaya çıkmaktadır:Nükleer silahlara karşı çıkmak, insanı sevmekle eş anlamlıdır ve kendimize, yakınlarımıza, sevdiklerimize, gelecek kuşaklara sahip çıkma duygusunun, yaşam sevgisinin doğal bir uzantısıdır.

* Haluk Gerger’in Nükleer Tehlike Kitabından.

M.Talât Uzunyaylalı