Piyasalar

Kırk Yıllık Turi Sina Cezası Bizi Bekliyor!

Punto:
Hükümet, geçmişte yavaşlayan ekonomimizde çarklar dönsün ve piyasada canlılık olsun diye zaman zaman çeşitli isimler adı altında; "çok düşük faizli" destek paketleri ilan ederken, sözde İslami ve muhafazakar camia "faizi çok düşük" diye itiraz etmeyip, iyi bir şeymiş gibi alkışlamışlardı. İçinde bulunduğumuz koronavirüs salgını yüzünden tamamen duran ekonomimizde çarklar dönsün, piyasada canlılık olsun diye, devlet destekli yine "çok düşük faizli" destek paketlerinin ilan edilmesinin ardından yine alkışlayanlar oldu. Ama her ne hikmetse, sözde İslami ve muhafazakar camiada bu sefer faizli krediyi alkışlayanlar, geçmişe göre daha az, itiraz edenler ise biraz daha fazla oldu. Peki devlet destekli "çok düşük faizli" destek paketlerinin ilan edilmesinin ardından aynı camia da bilinçli bir faiz karşıtlığı mı oluşuyor? Hayır ! Faize haram olduğu için değil, bu yıl yüksek miktarda borç ve faiz ödeneceğini öğrendikleri için karşılar. Bunu biraz daha açarak izah edeyim. Merkez Bankasının yayınladığı Nisan verilerine göre bu yıl ödememiz gereken kısa vade toplam dış borç miktarı 165 milyar dolardır. Ama Merkez Bankası'nın döviz rezervlerin de ise 90 milyar dolar vardır. Bunları öğrendikten sonra faizin zararını daha iyi andılar. İşte onun için faize karşılar aslında. İslami ve muhafazakar camiayı temsil ettiğine inanılan mevcut hükümet faizin her türlüsü ile değil, yüksek olmasına karşı mücadele ediyor. Bu da onlara göre faiz karşıtlığı oluşuyor gibi gözükse de, kafa karışıklıkları hala devam ediyor. Sonuç olarak bu mücadeleden doğru bir faiz karşıtlığı çıkmadığı apaçık ortadadır. Bu camianın faiz karşılığında ki samimiyetlerini sorgulamak için, bir kaç soru daha soralım; Sözde İslami ve muhafazakar camia; Karpayı adı altında aslında faizcilik yapan katılım ve finans kurumları ile çalışıyorlar. Neden karpayı adı altındaki örtülü faizciliğine itiraz etmiyorlar? Tıpkı karpayı'nda olduğu gibi, fâizin üstünü örtecek yeni bir isim icat edilerek helalleştirilse, koşa koşa gidip onuda alırlar mı? Buna 'evet/hayır' yada "haklısınız" gibi her kafadan farklı çıkacak olan cevaplar, bizi doğru sonuca ya götürmeyeceği gibi yeterli de değildir. Çünkü, çoğunluğu faizin ne olduğunu veya ne olmadığını tam kavrayamadıkları için katılım bankaları ve sözde islami finans kurumlarının üstü örtülü faizciliği nasıl yaptığını hala anlayamamış olmalarından kaynaklanmaktadır kafa karışıklıkları. Şimdi biraz da Diyanet cenahının, korona virüs postu giydirilmiş "çok düşük faizli" destek paketlerine nasıl baktığına değinelim. Diyanet işleri başkanlığına bağlı, Din İşleri Yüksek Kurulu salgın hastalık sebebiyle devlet tarafından verilen “çok düşük faizli” destek paketlerini kullanmanın "caiz" yani helal olduğu yönünde fetvasını verdi. Bulaşıcı hastalık, kıtlık, ekonomik kriz gibi zaruret hali ya da “kamunun menfaati” gibi gerekçelerle Diyanetin hocaefendilerin “ehveni şer” yaklaşımıyla bu seferliğine faiz'i "caiz" olarak saysalarda, helal olmuyor. Çünkü bütün bunların sebebi fâiz'in ta kendisidir. Diyanetin hocalarının toplanıp "bu sefer caiz olsun" (yani "helaldir") kararı verdiklerinde, faizin zararları, sebep olacağı kötülükleri ve vebalide ortadan kalkmıyor. Zaten "zaruret" hükmü ise, hayatın tehlikeye girdiği hallerde yürürlüğe girer. Faizli kredi ise bir zaruret değil, tamamen tercihtir. Diyanet'in neden böyle bir karar verdiğini sorgulayalım şimdi de... Kur’an-ı Kerim’deki; “Ey iman edenler! Faizle iştigal etmeyin. Eğer yinede iştigal etmeye devam ederseniz Allah ve Elçisi (Hz. Muhammed) ile harp halinde olduğunuzu iyi bilin” (Bakara: 278-279) ilahi uyarısını çok iyi bilmelerine rağmen, Diyanetin, Din İşleri Yüksek Kurulu neden böyle bir afetvayı verdi? Borç, para, kredi ve faiz sisteminin yürütücüleri başta olmak üzere, yakın zamanda yapılacak olan Din İşleri Yüksek Kurulu üye seçimlerinde hükümetle çatışmayı göze alamadıkları için, yeniden seçilmeyi garantilemek için iki üyenin karşı çıkmasına rağmen bu fetvayı verdiler. Ama bunu yaparken de, güya dinen vebal altında kalmamak için de, kendilerine göre mevcut sistemi kamuflaj olarak kullandılar. Bu sistemde ne oluyor ki? diyeceğinizi duyar gibiyim. Bunu da çok fazla uzatmadan, sözde İslami ve muhafazakâr camianın rehber edindiği üstadları Kadir Mısıroğlu’nun bir sözünü örnek verirsem yeterli cevap olur diye düşünüyorum. Mısıroğlu şöyle demişti; “İdare şeriat olmadığı sürece, kemalist rejimde yapılan her kötü iş, kemalizmin hanesine yazılır. İdare müslüman bile olsa…” Sözde İslami ve muhafazakar camida, faizli kredilerin verilmesine karşı olanlar ile, faizli ihtiyaç kredilerinin kullanılmasına sistemle ve hükümetle çatışmamak için helal fetvaları yayınlayanların hepsi, neyin faiz olduğunu ve faiz ile mücadeleyi kime karşı yapılması gerektiğini tam mânâsıyla kavrayabilmiş değildirler. Bunu yine bir örnek vererek izah edeyim. Atmışlı yıllarda çekilmiş bir belgesel izlemiştim 2010 yılında. Afrikada müslüman bir köye, İngiliz belgeselciler gidiyor. Görüyorlar ki, müslümanlar domuz eti yiyorlar. Şaşkınlıkla, kabile şefine; “müslüman olduğunuz halde neden domuz eti yiyorsunuz” diye soruyorlar. Kabile şefi de; “ne münasebet, biz domuz eti yemeyiz haramdır” diyor. Belgeselciler; “işte şu kesip, etini yediğiniz şey domuzdur” diye gösterince kabile şefi diyor ki; “olamaz bu hayvanın adı (filan) dır. Belgeselciler bu sefer, onların neye domuz dediğini soruyor. Kabile şefi de orada etrafta otlayan domuza biraz benzeyen bir hayvan olan Tapir’i gösterip; “işte Kur’anın haram kıldığı domuz budur” diyor. Tabi belgeselciler şaşırıyorlar. Sonrasında gerçek domuzun ne olduğunu onlara gösteriyorlar. Bu belgeselden de anlaşılıyor ki, birileri bu Müslüman kabileye başka bir hayvanı domuz diye öğretmiş. Faize karşı olan sözde İslami ve muhafazakar camianın, faizi tanımlamaları da aynen bu şekilde. Çünkü Kur’anın neye faiz dediğine değil, İslam iktisatçısı etiketli teorisyenlerinin neye faiz dediğine bakıyorlar. İslami ve muhafazakar camianın sözde ekonomistleri, küresel finans elitlerinin dizayn ettiği ortodoks ekonominin çökmeye mahkum ezberletilmiş ve çaresiz öğretilerini genel geçer kural, inanç ve tabu kabul etmeye başladığı zaman ortaya çıkan söylem; “Faiz kalkmaz“ olur haliyle. İçinde bulunduğumuz durumda bu camiada; “faiz kaldırılmalı ama kalkmaz ki…” anlayışının hakim olmasının sebebi tamda budur işte. Yani bu durumda, faizin kalkabileceğine değilde, Allah'a rağmen kalkmayacağına iman ettirilmiş bir toplum yaratılmış oluyor. Dikkat ettiyseniz buna özellikle “yaratmak” diyorum. Yaratmak Allah’a mahsustur. Ama Allah böyle bir toplum yaratmaz. Böyle bir toplumu sadece Allah'a rağmen insanlar yaratır. Peki gerçek faizin ne olduğunu öğrenmek çok mu zor !? Hayır hiç zor değil. Ama önce paradigma değişikliği şart. Bu değişiminin nasıl olacağını öğrenmenin yolu da; Prof. Dr. Mete Gündoğan hocanın kurucusu ve başkanı olduğu İktisat Hareketinin kapısını çalmakla başlar. Sonuç olarak; Milletçe topyekün faize karşı mücadele yapılacaksa; kime karşı, nasıl ve neyle yapılacağını hidayet, dirayet ve feraset sahibi olanlar anlar ancak. Bunu anlayamazsak, tıpkı bugün olduğu gibi faizli krediler vererek, milleti ve devleti daha fazla borca ve faize esir etmeyi, dinen de Allah ve elçisi ile harp halinde olmayı, haram işler içinde olmayı “ekonomik istikrar kalkanı” olarak sunan hükümetler tarafından yönetilmeye devam ederiz. Bunları iyi anlayıp, iyi idrak edip, bir an önce harekete geçersek çok iyi olur. Yoksa, yeni bir 40 yıllık Turi Sîna cezası, bu sefer bize gelecek. Vesselam Sadi ÖZGÜL