Piyasalar

KILIÇDAROĞLU VE CUMHURBAŞKANLIĞI

Punto:

Türkiye’nin en büyük talihsizliği siyasi karar alma süreçlerinde kurumsal düzeyde, halkla ilişkiler bağlamında, medya düzeninde üzerinde tartışılan sorun veya konuyla ilgili olarak nitelikli aydınlatıcı bilgilerin dolaşımda olmamasıdır.

Bu kısıtlama bazen kapitalizmin medya ve bilginin dağıtım süreçleri üzerindeki kontrolünden kaynaklanırken bazen de düz cehaletin sonucudur.

Türk basınında köşe yazdırılan profillerin ortalamasına baktığınızda bu kuşatmanın boyutlarını anlamış olursunuz.

Kuru  manzumeciliğine Türk basını fikir diyor.

Nitelikli bilgiyi bilinçli olarak örtüyor dolaşıma girmesini engelliyor.

BİLGİ TOPLUMU

Tarla kenarına, apartman altlarına, avcı yelekli mütevellilerle, ilahiyatçı bilgelerle! 500 briket 50 tabak tenekeyle açılan üniversitelerin yüksek “vasıflı” üretimini de buna ekliyoruz.

Batıda ciddi devlet geleneklerinde farklı siyasal ve felsefi görüşlerden üniversiteler, vakıflar, bağımsız araştırma enstitüleri, onlarca rapor ve tez üreterek siyasal karar alma sürecindeki kurumları ve kamuoyunu aydınlatırlar.

Karar verici konumdaki insanlar ve kurumlar bir konudaki birbirinden farklı ve zıt yaklaşımları, ileri sürdükleri kanıtları ve bakış açılarını öğrenme ve bilgilenme imkânına sahip olurlar.

BU KRİZ, NEOLİBERALİZMİN KRİZİDİR!

Devasa bir kriz yaşıyoruz. Bu kriz, özünde Neoliberalizmin krizidir. Askeri darbeyle pekiştirilen 24 Ocak 1980 kararlarından beri her on yılda bir bu kriz tekrarlanır. Israrla ana akım siyaset ve medya; iktisadı fizik sanan istatistik hokkabazı sermaye borazanı ekonomistler, bu krizi birtakım bilgisiz ve yetersiz kadrolara yükleyerek sistemi temize çekerler. Ana akım medyada muhalif kanallarda bile Neoliberal sistemin bu büyük krizinin nitelikli bir eleştirisini (birkaç entelektüel bilim adamı ve aydını haric tutarsak ) okuyamazsınız. “AKP kadrolarının yetersizliği ve kötü niyetliliği” üzerinden izah edilir.

Neoliberalizm adeta tabu gibi.

O bilimsel gerçek canım! Fukuyama, Atlantik fonları kızar hafazanallah. Bu kış gününde fonsuz kalmak donsuz kalmak gibi bir şey. Fonlar yüzünden zaten yumruklaşma başladı!

Türk iktisat tarihinin halen aşılamayan ekonometrik verileri 1923-1938 döneminde gerçekleşmiştir. Bu dönemde, bugünkü alım gücüyle 200 milyar dolar dış borç ödenmiş, üretim altyapısı kurulmuştur. Bütün iktisadi doktrinleri inceleyerek geriye doğru 500 yıllık Türk tarihinin üretimsizlik sorununu tahlil eden Atatürk’ün  ekonomi politik anlayışı sümenaltı edilmiş;  Tanpınar’ın ifadesiyle “sükût suikastine” uğratılmıştır. Ama sorarsanız bunu yapan beyler, hanımlar Atatürkçülük konusunda kimseye “beş” yaptırmazlar, ağız açtırmazlar size.

Cehalet dipsiz bir kuyu gibi.

Akademi, basın, siyaset bu karanlığını taşeronları pozisyonundalar.

Sermayenin ve küresel efendilerin yerli değnekçileri demekte bir beis yoktur.

Aydın görevi bir avuç insanın omuzlarındadır.

Diğerleri Gasset’in tabiriyle teknisyendir. Kitle insanıdır. Kitle insanı sisteme hiç bu kadar egemen olamamıştı. Her alanda onun yıkımını yaşıyoruz.

SAYIN KILIÇDAROĞLU VE CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİM SÜRECİ

CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nu 2014 yılından beri tanırım. “Karadeniz ve Hazar, Avrasya” konulu bir sunum rica ettiklerinde kendisiyle tanıştım. Devlet tecrübesi olan, birikimli bir devlet adamıdır. Türkiye Cumhuriyetinin devlet yöneten sınıflarından maliye disiplininden yetişmiştir. Türkiye’nin hassasiyetlerini bilen sağduyulu, millî bir çizgisi vardır. (şahsi gözlemlerimi arz ediyorum)

Vaktiyle Karadeniz Araştırmaları Enstitüsü, Kültür Bilimleri Akademisi Başkanı sıfatıyla dünya ve ülke gündemini ilgilendiren pek çok konuda kendilerine bilimsel raporlar ve görüşler arz ettik. Akademiye ve ihtisasa, bilgi odaklı yönetime, liyakate önem veren bir liderdir. Bilimsel eleştiriyi “benim hiç alışık olmadığım bir saygı ve soğukkanlılıkla” dinlemesi en çok imrendiğim özelliklerinden biridir. Basında CHP ve kendisine yönelik pek çok eleştirim olmasına rağmen bunun “daha iyiyi arama ve bulma kaygısı” olarak değerlendirdiğini gören pek çok arkadaşımın saygısını kazanmıştır. Bu haslet, Türk devlet ve siyaset hayatında pek rastlanılmayan üstün bir meziyettir. Bir liderin olası bütün seçenekleri ve görüşleri dinlemesi, bilmesi ve okuması karar alma sürecindeki isabet için son derece hayati öneme sahiptir.

Atatürk perspektifindeki bir Türk milliyetçisi olarak bu hasletlerini tanıdıkça pek çok konuda mutabık kaldığımızı gördüm.

Türkiye’nin içinde bulunduğu şartlar; Cumhuriyet, demokrasi, hukuk devleti, anayasanın ilk dört maddesinin kurucu ruhu etrafında kenetlenilmesi gereken bir süreçtir. CHP, bu hassasiyetteki diğer geleneklerden gelen aydın ve siyasilere alan açıyor. Bunu daha da genişletmesi gerekir. Partizan kaygılarımızı bir kenara bırakmamız gereken bir dönemeçteyiz.

KİMLİK VE ETNİSTE YERİNE SINIF VE EKONOMİ POLİTİK TERCİHLER

Kılıçdaroğlu, özünde kimlik ve etnisite ve dinsel siyasete karşı bir liderdir. Yurttaş hukukuna dayanan farklılıkları zenginlik sayan Atatürk’ün “Ne Mutlu Türküm diyene” çerçevesini benimseyen bir liderdir. Ekonomi politik tercihleri emekten, halktan ve üreten kesimlerden yanadır. Kamucudur. Onun bu yönlerinin partideki neoliberal sol çevrelerce doğru bir biçimde özümsenmesi, CHP’nin ve Türkiye’nin önüne çağdaş bir XXI. yüzyıl penceresini  aralar. Neoliberal sol arkadaşlar kendi zan ve inançlarına göre siyaseti biçimlendirme arayışından bir nebze soluklanarak siyaset sosyolojisinin, Türkiye sosyolojisinin gerçeklerine, seçmenin siyasal değer ve tutumlarına odaklanması gerekir. Siz bu seçmenin oyunu almak için onu ikna etmek durumundasınız. Kürt asıllı Türk yurttaşlarımızın bu ankette etnik siyaset lobilerinden çok daha sağduyulu olduğu görülüyor. İmparatorluk umuru görmüş bu sağduyuları büyük ortak geleceğimizin yapı taşlardır. Varsa aksak ve eksikler giderilmesi konusunda bütün Türk milletine mertçe açık bir siyasi çek anlamına gelir. Türk ve Kürt ne Arap ile ne de Fars ile bir kültür yaratamamıştır. Türklerle Kürtler ortak bir medeniyet grameri yaratmıştır. İşte mutfağımız, işte folklorumuz, geleneklerimiz. Oksijeni oluşturan iki hidrojen bir oksijen atomu gibiyiz. Beraber suyu oluştururuz. Suyu moleküllerine ayrıştırırsak hidrojen ve oksijeni tek başına içemeyiz, zehirleniriz.

 

KÜRT ASIILI YURTTAŞLARIMIZ NE SÖYLÜYOR?

En son yapılan Kadir Has Üniversitesi “Siyasal Değerler” araştırmasında kimlik temelli taleplerin %5 mertebesinde olduğu açıktır. Onlarca kez yazdım kimlik diye yansıtılan sorun ekonomi temellidir. Hakkari’nin 4 katı Kürt nüfusa sahip Gaziantep’te refahtan pay alan Kürt meseleye yurttaş hukuku açısından bakıyor, politik şiddet olarak kendini ifade etmiyor. Muhafazakar oylar, farklı isimlerdeki milli oylar, sol oyalar analiz edildiğinde ortaya Kemal Kılıçdaroğlu’nun devlet ve siyaset düşüncesine uygun bir sosyolojinin olduğunu görürüz. Bir Türk milliyetçisi olarak böylesi bir projeye [anayasanın ilk 4 maddesine saygılı, Atatürk devriminin birikimini içselleştirmiş birprojeye] entelektüel ve siyasi destek verdiğimi ifade etmek isterim.

KADİR HAS ÜNİVERSİTESİ SİYASAL EĞİLİMLER ARAŞTIRMASI NE SÖYLÜYOR?

Kemalist+ milliyetçi +Ulusalcı+ Ülkücü oyların toplamı büyük çoğunluğu oluşturuyor. Bu sosyoloji Atatürk değerlerinden, çağdaş Türkiye’den  yanadır (yaklaşık % 46).

Bugünkü görev anketlere açık bir biçimde yansıyan bu sosyolojinin Sayın Kılıçdaroğlu ve CHP, Millet ittifakı önderliğinde milli bir siyasal dile kavuşturulmasıdır. Millet ittifakı milli bir proje olarak bu sayede temayüz etmiş olur. Uluslararası sistem böylesi bir siyasi iradeye karşı duramaz. Onunla oturup konuşur. Telaşa lüzum yok. Atatürk’e bakınız lütfen.

 

Araştırmalara  açık bir biçimde yansıyan bu sosyolojinin Sayın Kılıçdaroğlu ve CHP, Millet ittifakı önderliğinde milli bir siyasal dile kavuşturulması hususunu dikkatlere sunuyorum. Millet ittifakı millî bir proje olarak bu sayede temayüz etmiş olur.

Partizan kaygılarımızı bir kenara bırakmamız gereken bir dönemeçteyiz. Burada bir şerh koyuyorum; CHP ‘nin siyasi anlayışıyla çağdaş muhafazakâlar hariç, siyasal İslam formasyonuyla politize olmuş AKP   seçmeninin tercihleri arasında ontolojik bir çelişki mevcuttur. O sosyolojiden ciddi bir oy almasını olası görmüyorum, enerjinin ve kaynakların buna göre planlanmasını zarureti vardır. Pozitif ilişkiler ve sıcak bir dil elbette ki önemlidir ve değerlidir.

Sosyolojik olarak farklı varyantlara  sahip milli seçmen “eğer arzu edilir ve böyle bir kaygı ortaya konursa” “Müdafa’â-yi Hukuk” şemsiyesi altında birleştirebilir. Millet ittifakı Müdafa’â-yi Hukuk değilse nedir? Bu sosyolojiyi kazanmadan Türkiye’yi kazanmak aritmetik olarak da mümkün gözükmüyor.

DEVLET DENEYİMİ VE BELEDİYE KADROLARI

Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı seçim sürecine ilişkin görüşleri son derece önemlidir. Kılıçdaroğlu’na göre “Cumhurbaşkanı devlet deneyimi olan bir kişi olmalı, kritik bir süreci yönetecek.”

Bir gün devlet memurluğu yapmamış kadroların Türk devletine önderliği yıkıcı facialara yol açar. Bu açıktır. Türk devlet teşkilatı içerisinde belediyeler öteden beri kara deliklerdir. Kadroları büyük ölçüde siyasidir ve yetersizdir. Hâlen de böyledir. CHP kendi bürokratik anlayışını ve kadrolarını yetiştirip taşıyacak fırsatı bulamadı. Geride on yılların cemaat ve tarikatlara dayanan siyasi kadrolaşması ve yönetme geleneği var. Görevdeki bürokratlara bakınca bunu görüyoruz. Büyük devlet projelerini planlayıp uygulayacak basiret ve ferasetten uzaktırlar. Türkiye belediyelerinin toplam borç miktarını bilemiyoruz. Keşke böyle bir kaynak ve araştırma olsa. Hızlı bir reforma tabi tutulmaları gerekir. Şehirlerin büyük köylere dönüşmesi bu başarısız yönetimlerin bir neticesidir. Çağdaş dünyada kentsel alanda yeşil alan oranı %15’tir.Türkiye’nin hiçbir il ve ilçesinde bu orana yaklaşamayız.

AKP ile belediyeden devlete taşınan kadrolar 150 yıllık modernleşme tarihimizin bütün kurumsal bilgi ve liyakat birikimini, kültürünü neredeyse sıfırladı. Türk devleti ve siyaseti bugün bu tahribatı yaşıyor. Bu tablo ortadayken muhalefetin  onun kötü bir kopyasını taklide yönelmesi akıl kârı değildir. Mansur Bey ve Ekrem Bey Türk siyasetinin geleceği için önemli kazanımlardır. Buna kuşku yok. Halkla çok ciddi bir pozitif etkileşim ve diyalog zemini yakaladılar. Bulundukları görevlerde görev süresi sonunda bir başarı grafiğine, kendilerini yaptıkları işte ispata ihtiyaçları vardır. Henüz İstanbul ve Ankara’nın temel altyapı sorunlarına dokunulamamıştır. Bütçe ve kaynak yetersizliğidir, anlaşılabilir lakin bu konunun bir CHP iktidarı desteğiyle aşılması gerekir.

Türkiye’de il ve ilçe belediyeleri alanında bir yılda imara dayalı oluşan kentsel rant “ uzmanlara göre [=KÜBAK Ekonomi Danışmanı Teoman Alparslan] “ yaklaşık 50 milyar dolardan az değildir. Bu rant hazine içine alındığı takdirde Türkiye kaynak sorununun büyük ölçüde aşar. Mevcut durumda bu rant yerel siyasal çevrelerin kontrolündedir. Kimseyi itham etmiyoruz, genel iktisadi yapıdan söz ediyoruz. Böylesi bir rantın üleşildiği bir ortamda siyasetin yukarıya doğru niteliğinden bahsedilemez. Bu paralarla oluşturulan trol orduları,  okuma yazması olmayan beş dakika herhangi bir konuda konuşacak genel kültürü olamayan zevatı kamuoyu nezdinde hikmet üstadı mertebesine taşıyor. Türkiye bu yapıyı tasfiye etmelidir. Siyasetin normalleşmesi, Türkiye’nin gerçek birikiminin siyasete taşınması için bu reform  zaruridir. Bütün siyasi partilerin “yerel gocuklu imar rantiye finansmanından” kurtulup nitelikli kadrolara kavuşması için bu değişim şarttır. İmara ve hazine mülklerini işgale dayalı kent varoş feodallerinin, delege ağalarının kontrolündeki kelle sayımına dayanan ritüele demokrasi diyebiliyorsak sorun yok!

Bu yoksul halkın vergileriyle oluşan fonlardan finanse edilen medya araçlarıyla, oluşturulmuş/ inşa edilmiş “ halkın beğenisini” her şeyin başı sonu ve ölçütü olarak kabul ederek sunmak bu hacıyatmazların en büyük kurnazlığıdır. Gerçek böyleyse Reis en çok beğenilen lider neden şikayetçisiniz?

SONUÇ

Aydınlara, siyasi kadrolara, basına düşen görev; halka gerçekleri anlatmak, halkın kendi gerçeği ile yüzleşmesini sağlamaktır.

Kemal Kılıçdaroğlu Millet ittifakı bileşenleri içerisinde Türkiye’yi Atatürk ilke ve devrimlerinde, anayasal mutabakatta, yurttaş hukukunda, haksızlığı ve yoksulluğu buluşturacak bir siyasi teklife önderlik edebilecek en öndeki adaydır.