Necdet TOPCU
Punto:
Dinle
Toplumsal değişim ile birlikte ele alabileceğimiz bir kavram olan kentleşmenin insan hayatındaki yeri oldukça ehemmiyetlidir. Toplumsal değişim kavramındaki “toplum” kelimesi sosyolojik ifadesi ile genel olarak, ortak bir kültürü paylaşan, belli bir toprak parçasında yerleşik ve kendilerini birleşik ve özgün bir varlık olarak gören insanlardan oluşan bir grup olarak tanımlanmaktadır. Kentleşme zaman, mekân ve insan üçgeni içerisinde meydana gelen bir olay olduğu için o aynı zamanda toplumun değişim aşamalarını göstermesi bakımından anlamlıdır. İnsanın imkânları genişledikçe hayatında ki değişimler de kaçınılmaz olmaktadır. Burada konumuz kent olduğundan dolayı meseleyi bu eksende ilerletelim. İnsanın mekân veya mekânlara sahip olması oralara hükmetmesi yapısal olarak tabiatında bulunan bir durumdur. Bu nedenle imkân oluşturdukça satın alma, sahip olma ve buraları inşa etme girişiminde hep bulunmuştur bundan sonra da bulunacaktır. Gelelim bu anlayışla birlikte ne gibi sorunları da topluma katmış olacak… Toplumsallık ekseninde baktığımızda kentli olmak zaten belli bir kimliğe sahip olmak anlamına gelmektedir. Birlikte yaşama kültürü oluşturabilmek, sokağı paylaşmak, oyun alanlarını paylaşmak, apartmanı paylaşmak vs. çoğaltabiliriz. Bu ortak yaşam alanlarını kullanırken veya imar ederken kent kimliğinden koparak ortaya konulan davranışlar ve yaşam tarzları bu toplumsallaşma ve kentlilik kimliği ile bağdaşmayacak bir hal almış durumda. Koca koca binalar yapılırken kent kimliğine aykırı inşa edilmesi hem ekolojik yapıyı olumsuz etkilemekte hem de toplumsallaşma kavramını yok ederek bireyselleşmeye teşvik eder niteliğe büründürecek şekilde inşa edildiği görülmektedir. Bu yapılanma şekilleri toplumumuzda ki yapısal bağları yok etmekte ve yerini umursamaz duyarsız bağ kurmayan bireylere dönüştürmektedir. Her şeyden önce birlikte yaşamayla kültürleşmiş ve bu hayata alışmış toplumumuzun bireyleri arasında nesil çatışmalarını da tetiklemektedir. Yaşamın daha çok zevkler ekseninde ilerlemesini teşvik eden seküler dünya anlayışının da sunduğu tamda budur. İnsan sosyal bir varlık olması nedeniyle, anlamlı bir sosyalleşme kuramadığında yaşamdan lezzet alamayacağı ve kişilik bozukluğu dâhil birçok yapısal bozuklukları da beraberinde yaşayacağı kaçınılmaz olacaktır. Bunları söylerken elbette ki insan bunu bazen isteyerek tercih etmemektedir. Bu durumlar bazen sistemden kaynaklanan yanlış kentleşme formlarından da kaynaklanmaktadır. Çarpık yapılanmalarla birlikte yanlış imar projeleri de bahsettiğimiz sosyal yaşamın aktörü olan insanı olumsuz etkilemektedir. Dünya genelinde kentleşme kavramına bakarken özelde ülkemizde kentleşmenin çok ciddi sorunlar teşkil ettiğini görmekteyiz. Yapıların kültürümüze, yaşamsal tarihimize uygun olmamakla birlikte modernlik adı altında şehirlerimiz katledilmekte ve insanlarımızı da mutlu etmemektedir. Bu yapılanmalar aynı zamanda doğal yaşam dengesini de etkilemektedir. İklim ve bitki örtüsünün değişmesi ile birlikte tabiatın bazen sel, bazen aşırı sıcak ile mukabelede bulunması ile kendini göstermektedir. Bununla birlikte insanların iş hayatını, eğitim hayatını da olumsuz etkilediğini de söyleyebiliriz. İfade ettiğimiz gibi kentin bir kimliği olmalıdır. Buna uygun imar edilmelidir. Bugün yaşadığımız büyük şehirlerin en önemli sorunlarından biri belki de en önemlisi olan trafik dahi bu çarpık yapılanmalardan meydana gelmektedir. Yani kent kimliğine aykırı yapılanma olduğundandır. Kentlerin toplumsallaşmada önemli bir rol oynadığı gerçeğinden yola çıkarsak; yapılacak çalışmalarında bu eksende planlanarak uygulanması geleceğimiz açısından çok önem arz etmektedir. Zevklerimizin değil ihtiyaçlarımızın oluşturacağı bir hayata sahip olduğumuzda yaşamımızda ki temel sorunları çözmüş olacağız. Unutmayın tekrar ediyorum sorunlarımızın tamamı ihtiyaçlarımızın değil zevklerimizin peşinden koştuğumuzda ortaya çıkacaktır.
Necdet TOPCU