Piyasalar

KAYSERİLİ SİYASETÇİLER

Punto:

31 Mart seçimi için parti ve adayların propaganda çalışmaları hızlı başladı. Her seçimde olduğu gibi, bu seçimde de genel yayın araçları (kamu-özel tv’ler) çoğunlukla iktidar tarafına hizmet etmekteler. Seçimlerin demokratik bir yarışma olduğunu düşündüğümüzde bunun kesinlikle adil bir yarış olmadığını her yerde haykırmak gerekir. Devletin her türlü gücünün siyasi bir tarafa kullandırılmasını hem ahlaka hem de yasalara uymadığını söylemenin bir borç olduğunu düşünenlerdenim.

ELİTAŞ VE ÖZHASEKİ

Yakın tanıdığım ve aynı zamanda hemşerim olan Ak Parti Genel Başkan Vekili Mustafa Elitaş, bir parti propaganda toplantısında “İstanbul’da 1982 yılında yedek subay askeri öğrenci olduğunu ve o yıllarda şehrin susuzluğunu “gazozla traş olduk” söylemiyle anlatmıştı. Elitaş’ın asıl anlatmaya çalıştığı Erdoğan’ın 1994-1998 yılları arasındaki İstanbul Belediye başkanlığıdır. Yani İstanbul suyu bu yıllar arasında görmüş olduğudur. Oysaki ben (Metin Çınar) 1989 yılında Tuzla Piyade Okulu’nda yedek subay öğrenciydim. Nisan ayında okula başlamış, Temmuz sonunda mezun olmuştum. Okulun duşları sabah 05.00’de açılır, gece geç saatlere kadar hizmette kalırdı. Her gün sabah sporundan sonra her öğrenci sıcak duşunu alır, kahvaltısına giderdi. Duş sayısı öğrenci sayısına denkti. Eğitim alanımız havaalanı yanındaydı. Her tarafta muslukların gürül gürül aktığı çeşmeleri vardı. Kısaca 1989 yılında her tarafta sıcak sular gürül gürül akardı. Sabah kahvaltımızda sucuk, salam, sosis, yumurta, bal, tere yağ, zeytin, peynir o kadar fazla çıkardı ki, bir öğrenci okul komutanına yemekhanede “komutanım, sabah çorbasına hasret kaldı, artık bu kahvaltılardan bıktık, çorba istiyoruz” diye, absürt talepte bile bulunma cüretini göstermişti. Siyaset olsun diye Sevgili Hemşerim Mustafa Elitaş’ın bu anlatımını biraz abartılı bulduğumu söylemek isterim. Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan öncesinde İstanbul’da su musluklardan en az 5 sene öncesinde akıyordu.  Mehmet Özhaseki hemşerimin depremzedelere verilen evleri övmek için “ev sahipleri ölüsü yoksa, yıkıldığı iyi olmuş, mis gibi villa verdiniz” ifadesinin eleştirisini sizlere bırakıyorum. “Kayserilice siyaset yapıyorlar” derseniz bile saygı duyarım. Yorum sizlerin. 30 Mart akşamına kadar daha tüm siyasetçilerden ne gibi abartılı söylemler duyacağız, ne gibi absürt vaatler dinleyeceğiz merakla bekliyorum.

POLİTİKACININ VEFALISI  (fıkra)

Yaşlı rahip emekli olunca,  bölgenin en ünlü politikacılarından biri onun emekliliği şerefine bir veda yemeği düzenlemiştir. Yemeğe de bölgenin ileri gelenlerini davet etmiştir. Ancak kendi verdiği davet yemeğe geç kalmıştır. Politikacı gelinceye kadar kalabalığı oyalamak için yaşlı rahip kürsüye çıkmış ve anlatmaya başlamıştır.

“Kasabaya ilk geldiğimde burası berbat bir yerdi. Bana ilk günah çıkarmaya gelen şahıs, hırsızlık yaptığını, polise yalan söyleyerek hapisten kurtulduğunu, ailesini ve işyerini dolandırdığını, patronunun eşiyle aşk yaşadığını itiraf etmişti. Çalışma ve çabalarım sonucunda burası hayırla anılan bir yer haline dönüştü.

Rahip tam konuşmasını bitirdiği sırada yemeği düzenleyen politikacı nefes nefese içeri girip kürsüye fırlamış ve; “Geciktiğim için özür dilerim” demiş ve telaşla konuşmasına devam etmiş.

“Sevgili rahibimiz bu şehre geldiği gün onu terminalden alıp kilisemize getiren benim. Aranızda onun yardımı ile ilk günah çıkaran kişi olma onurunu da ben taşıyorum”…

YARIŞIN DOĞALCASI MI?

Thomas Friedman ‘’ dünya düzdür’’ (The World Is Flat ) kitabında derki;                                                      Afrika’da her sabah bir ceylan uyanır.                                                                                                                                En hızlı aslandan daha hızlı koşması gerektiğini, yoksa ona yem olup öleceğini bilir.                                    Afrika’da her sabah bir aslan uyanır.                                                                                                                                      En yavaş ceylandan daha hızlı koşması gerektiğini, yoksa açlıktan öleceğini bilir.                                                   Düzleşen dünyada aslan ya da ceylanın yaşaması, koşmasına bağlıdır.                                                                        Biri avcı, biri avdır. Avcı, avcılıktan vazgeçemez.                                                                                                                        Av ise,  avcının avı olmasından,  ancak çok çalışması ve avcıdan daha hızlı koşmasına bağlıdır.                                 Birinin yaşaması diğerinin ölümüyle doğru orantılıdır.                                                                                                        Diğer bir ifadeyle; serbest piyasa düzeninde ayakta kalabilmenin yolu;                                                                     Her sabah uyanmaktan, ataletten kurtulmandan ve rakiplerinden daha hızlı koşmandan geçer.