Sadi Özgül
Punto:
Dinle
AK Partinin genel başkan vekili Numan Kurtulmuş; “Halkımızda İstanbul Sözleşmesi konusunda büyük bir beklenti varken AK Parti olarak biz buna bigâne kalmayız. Nasıl usulü yerine getirerek bu sözleşme imzalanmışsa, aynı şekilde usulü de yerine getirilerek bu sözleşmeden çıkılır” demiş.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın LGBT derneklerinin bu seneki yürüyüşleri ile ilgili sözlerinden sonra, Numan Kurtulmuş’un yaptığı bu açıklama üzerine sanki LGBT derneklerinin faaliyetlerine son verilmiş, İstanbul sözleşmesinden ayrılmışız ve uygulama yasası 6284 sayılı kanun yürürlükten kaldırılmış gibi sözde islami ve muhafazakar camia, dernekleri ve vakıfları ile beraber öyle büyük sevinç naraları atılmaya başlandı ki, neredeyse havanın kararmasını beklemeyip gündüz vakti havai fişek gösterileri ve fener alayları düzenleyecekler.
Mevcut iktidarın bu paradigması (değersayımı) ile İstanbul sözleşmesinden ayrılmamız ve uygulama yasası olan 6284 sayılı kanunun yürürlükten kaldırılması mümkün olmaz!
Konuya açıklık getirmek önce şu iki ana soru ile başlayalamak istiyorum.
1-) Türkiye kısa vadede borçları ödemek için acil 163 milyar dolar sıcak paraya (borç) ihtiyacı var. Borcu verecek olan küresel finans elitleri; “İstanbul sözleşmesinden çekilirsen, uygulama yasası olan 6284 sayılı kanunu yürürlükten kaldırırsan ve LGBT derneklerini kapatırsan size borç morç yok” derse ne yapmayı düşünüyor acaba !?
Boyun mu eğecek?
Rest mi çekecek?
2-) Numan Kurtulmuş’un İstanbul sözleşmesinden çıkabiliriz sözü üzerine sanki çıkmışız gibi sevinç naraları atanlar, İstanbul sözleşmesinden çıkmanın yolu bağımsız bir Türkiye olmaktan geçeceğini biliyorlar mı ?
Türkiye ne kadar bağımsız?
Soruların biraz ağır olduğunun farkındayım ve cevaplamanız için size biraz yardımcı olayım.
Bağımsız bir devlet olmanın olmazsa olmaz 2 ana kuralı vardır.
1-) Yerli ve Milli silahlarıyla donanımlı ordusu olmalıdır
2-) Yerli ve milli parası olmalıdır.
Bunlardan biri eksik olursa, tam bağımsızdır diyemeyiz.
Ordumuz bu milletin ordusudur yerli ve millidir.
Ama kullandığımız para devletin değildir.
Bunun da nasıl olduğunu izah ederken, bazıları gibi cebimdeki banknotu çıkartıp; “işte bakın burada Türkiye Cumhuriyet yazıyor Cumhuriyeti yazmıyor. Dolayısıyla bu para bizim değildir” demeyeceğim. Çünkü onu zaten herkes biliyor artık.
Kullandığımız para, kısa adı FED olan, Amerika Merkez Bankasına bağlı olan, Avrupa Merkez Bankası’na bağlı, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası adındaki bir anonim şirkete aittir.
Bu bankacılık ağındaki, para-kredi sistemi bir avuç faizci küresel finans elitin dizayn ettiği sisteme göre işliyor. Yani kullandığımız para bu elitlerin.
Bu durumda kullandığımız para bize ait olmadığına göre, Türkiye uyguladığı faizci ekonomik model yüzünden ekonomik alanda tam bağımsız değildir.
Bu durumda dünyada uygulanan ve bizimde entegre olduğumuz küresel finans elitlerin sistemine göre onlar borç vermezseler biz hiçbir şey yapamayız.
Acil ihtiyacımız olan borcu verirken de; “İstanbul sözleşmesinden çekilmeyeceksiniz, uygulama yasası olan 6284 sıra sayılı kanunu da iptal etmeyeceksiniz ve LGBT derneklerine dokunmayacaksınız, yoksa size borç morç vermeyiz” derseler paşa paşa bu buyruklarına boğun eğeceğiz.
Bundan sonra bu şartları masada önümüze koyabilirler.
Peki bu cendereden kurtulmanın yolu var mı?
Elbette var !
Bunun yolu mevcut ekonomimizde uygulanan borca ve faize dayalı para-kredi sistemini tamamen lağv edip, yerine borca ve faize dayalı olmayan yeni para kredi sistemlerini taban ekonomisi ile birlikte yürürlüğe koymaktan geçer.
Bir devletin bağımsız bir devlet olabilmesin ikinci şartı olan yerli ve milli parasının nasıl olması gerektiğini çok kısa anlattım.
Ancak, bütün bunların nasıl yapılacağını ve nasıl tıkır tıkır çalıştırılacağını öğrenmek için, önce Prof. Dr. Mete Gündoğan‘ın kurucusu ve başkanı olduğu İktisat hareketinin kapısını çalmaları gerekiyor.
Vesselam
Sadi ÖZGÜL