Piyasalar

İstanbul Sözleşmesi Bir Manevi Tahribattır!

Punto:
İstanbul Sözleşmesi; Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu Komitesi tarafından 7 Nisan 2011 tarihinde Strazburg’da onaylanan ve tam adı “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”, Türkiye’nin öncülüğünde 11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul’da imzaya açılmıştır. Sözleşme burada imzaya açıldığından dolayı “İstanbul Sözleşmesi” olarak anılmaya başlanmıştır. Sözleşme, 60’ıncı Adalet ve Kalkınma Partisi hükümeti tarafından imzaya açılmış, sözleşmeyi her ülke adına Dışişleri Bakanları attığı için Türkiye adına Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu imzalamıştır. Davutoğlu, sözleşmeyi şahsi mesele olarak sahiplendiğini, ‘dostlar alışverişte görsün’ mantığıyla hareket etmediğini, var olan mevzuatla uyumlu olmasa da çekince koymadan kendi imzasıyla Bakanlar Kurulu’na sevk edildiğini beyan etmiştir. Dönemin TBMM Başkanı Cemil Çiçek, “Şahsi kanaatim sözleşmenin bir an evvel Genel Kurul’dan geçmesi” demiş, dönemin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin ise “sözleşmenin onayıyla kadının korunma sorununun kendiliğinden çözüleceğini” beyan etmiştir (Milliyet, 16.10.2011). Bakanlar Kurulu tarafından 18 Ekim 2011 tarihinde TBMM’ye sevki kararlaştırılan “İstanbul Sözleşmesi” 11 Kasım 2011 tarihinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan imzasıyla TBMM’ye sevk edilmiş, 24 Kasım 2011 tarihinde TBMM’de görüşülerek AKP, CHP, MHP ve BDP (HDP)’nin oybirliğiyle Meclis’te onaylanmıştır. 10 Şubat 2012 tarihinde Bakanlar Kurulu’nca imzalanan sözleşme, 8 Mart 2012 tarihinde Resmî Gazete’de yayınlanmış, 1 Ağustos 2014 tarihinde de yürürlüğe konulmuştur. Türkiye, sözleşmeyi sanki kutsal metin gibi hiçbir maddesine itiraz etmeden imzalayan, onaylayan ülkedir ve sözleşmenin bizzat tarafıdır. Herhangi bir çekince, şerh ve itirazda bulunmamıştır. Sözleşmeye çekince koyan ülkeler “dini, kültürel, toplumsal yapılarından ve toplumsal cinsiyet, cinsel yönelim ve partner (nikâhsız birlikte yaşayan bireyler) yaşamı” gibi konularda çekince koymuştur. Sözleşmeyi imzalayan irade, Müslüman bir ülke olmamıza rağmen sözleşmenin dördüncü maddesinin üçüncü fıkrasındaki “cinsel tercih ya da cinsel yönelimin” güvence altına alınmasına dahi itiraz etmemiştir. BU MANEVİ TAHRİBATA ORTAK OLMAYIN!!! Yetmiyormuş gibi, bir de... Hükümet partisinin hukukçu milletvekili Av. Özlem ZENGİN şöyle savunuyor bu vebali: "İstanbul sözleşmesi iptal edilsin diyenler Bize aile konusunda İslama uygun kurallar uygulayın diyorlar. Peki, bankalarımız için diyorlar mı, İslam hukuku uygulayın? Siyasetimiz için söylüyorlar mı? Yönetim için söylüyorlar mı, İslam hukuku uygulansın diye...? O yüzden biz kendi iç hukukumuzda çözeceğiz." Sayın ZENGİN'e şunları hatırlatmak isterim: 1- Birçok şeyin yanlış olması, ya da yanlışlar konusunda uyarı almıyor olmanız aile ve fıtrat üzerindeki tahribatınızı meşrulaştırmaz. 2- Siz tahrip edici değil düzeltici olarak yetkilisiniz. Yetkinizi niçin kötüye kullanıyorsunuz? 3- Bankacılık, Siyasi uygulamalar, Yönetim anlayışı ve uygulanmayan İslam Hukuku'nun farkındasınız ve itiraf ediyorsunuz. O zaman siz bunları da düzeltmelisiniz. 4- İç Hukukla çözeceğiz diyorsunuz ya.. Türk Milleti'ni kandıramazsınız! İstanbul Sözleşmesi İç Hukuk'un, hatta Anayasa'nın dahi üstündedir. Bu şekliyle kabul ettiniz!!! SAYIN ZENGİN'E VE BU SÖZLEŞMEYE İMZA ATAN VE SAVUNANLARA SESLENİYORUM: -İstanbul Sözleşmesi manevî bir tahribat, Türk Milleti'nin aile yapısının içene konan bir dinamittir! Sözleşmenin 80’inci maddesinde “Her taraf istediği zaman Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne yapacağı bir bildirimle bu sözleşmeyi feshedebilir” denmektedir. Hükümet tek taraflı sözleşmeden çekilebilir. Cumhurbaşkanımız Sayın ERDOĞAN, bugün eski bakanlar kurulunun bütün yetkilerini haizdir. Tek imzayla istediğini yapabilme yetkisine sahiptir. TBMM’de bir karar almak gerekirse Cumhur ittifakının çoğunluğu da yeterlidir. - Lütfen, bu Manevî Tahribata ortak olmaktan vazgeçin! Saygılarımla Recai ÇELİK