Rubil GÖKDEMİR
Punto:
Dinle
23 HAZİRAN SONRASI NE KONUŞACAĞIZ ?
KEMERLERİ SIKMAYIP, ÇÖPE ATACAĞIZ !
Çeşitli ve sınırsız vaatlerin havada uçuştuğu ve "İstanbul'u daha çok kim seviyor" ortak temalı seçim kampanya sonrası, herkesin tahmin ettiği gibi bir seçim sonucundan sonra neler konuşacağız ?
Seçim sonrası siyasi gelişmeleri ve dış politikanın parametrelerini bir tarafa bırakarak, ağırlıklı olarak ekonomide neler olacağına dönecek olursak;
14 Haziran cuma günü açıklanan MOODY'S'in kredi notumuzu düşürdüğü raporunda bulunan tespitlere Maliye ve Hazine Bakanlığı'mız çok kızmış olsa bile, benzer tespitleri değişik cümlelerle D.Bahçeli'de yapmış oldu.
Mesela MOODY'S; "Türk bankalarının yabancı paraya ulaşım imkânı güçleşebilir" derken Istanbul'da iş dünyasına hitaben konuşan D.Bahçeli'de; "Türkiye bütün uluslararası ilişkilerini ve KAMBİYO REJİMİNİ gözden geçirmelidir." dedi. D.Bahçeli bir konuda konuşursa, o konu gündemimize girmez mi? Bu iki açıklama, değişik cümlelerle yapılmış olsa bile mahiyet ve sonuç olarak aynı kapıya çıkıyor...
Hep birlikte MOODY'S'e kızdık ama içeride "kambiyo rejimi, döviz hareketleri ve mevduat çekişlerine sıkılaştırma" tedbirlerini konuşmaya başladık. Hatta kamuoyuna açık bir şekilde bu döviz-faiz sarmalından kurallı piyasa ekonomisiyle çıkamayacağımızı, belli ölçüde piyasanın kurallarını askıya alarak kamu müdahâlelerine ihtiyaç bulunduğunu kendi ekonomistlerimiz açıkça konuşuyorlar artık.
Sayın Cumhurbaşkanı da "bu yüksek faizlerle artık yol alamayacağımızı, MB'nın bağımsızlığı konusunda kendi çevresiyle farklı düşündüğünü" ifade etti ve "enflasyon yüksek faizden kaynaklanmaktadır" yönündeki görüşünde ısrar etti...
Seçim öncesi bu konuşmalarla birlikte, kurallı piyasa ekonomisinden vazgeçilmesi yönündeki adımlar da zaten atılmaya başlandı bile. Şöyle ki,
* Döviz işlemlerine %0,01 oranında vergi getirilmesi, 100.000 $'lık işlemlerin bir günlük valörlü yapılmasıyla başlayan BDDK tedbirleri kapsamında,
* Türk ekonomisinin en kötü sektörü durumuna gelmiş bulunan konut satışlarını canlandırmak için Enflasyon +0,19 aylık faizli konut kredilerinin devreye sokulması,( Garantili geliri olmayanlar bu riske girmezler herhalde?)
* Yine beyaz eşya, mobilya, elektronik ve otomotivle birlikte iç tüketimin canlanması için Kredi kartlarının asgari ödeme tutarının azaltılması ve taksit sayısının artırılması gibi tedbirler alındı.( Garantili geliri olmayanlar bu türden "gel gel" çağrısına uyup, riske girmezler herhalde?)
* Aynı şekilde MB tarafından ve kamu bankaları vasıtasıyla döviz kurlarına müdahaleye devam edildiği gibi, piyasa yapıcı bankalara ellerindeki Hazine Tahvilleri oranında 100 baz puan daha düşük, yani %23 faizle likidite sağlanacağı ilân edildi. Bu tedbirin, bankaların daha çok hazine tahvili satın alması yönünde kullanılacağı, piyasalarda örtülü faiz indirimi olarak sayılan bu tedbir yetmezse, faiz oranının daha da düşürüleceği ve bu da yetmezse para basma yoluna gidileceği, kamuoyunda açık açık konuşulmaya başlandı bile.
(Ne hikmetse böyle bir ortamda döviz düşüyor ve kredi notu düşürülmüş bankacılık sektörü hisseleri borsada rekor kırmaya devam ediyor.)
* Son iki haftada açıklanan 30+25 milyar TL'lık Ilave KGF kaynaklı %80'ine garanti verilmiş kredilerin yaklaşık 400 milyar TL'ye ulaşmış bulunduğu, bankaların kredi toplam 2,5 trilyon TL'lık havuzuna artık içeriden ve dışarıdan yeni kaynak gelmediği dikkate alınır ve mevcut kredilerin de yüksek bir oranda donmuş hâle geldiği düşünülürse, azalan likidite imkanları sebebiyle, seçim sonrası piyasa kurallarından vazgeçilmeye başlandığını ve bir takım kısıtlayıcı tedbirlerin alınacağını daha açık bir şekilde görmeye başlayacağız.
NİYE Mİ? BU SORUNUN CEVABI AŞAĞIDA !
* MERKEZ BANKASI 20 Haziranda açıkladı, toplam borç büyüklüğümüzü bir tarafa bırakarak, kısa vadeli dış borçlarımız 175,3 milyar $'a ulaşmış olması...
* İthalatımız azalmasına sevinirken, kg birim fiyatları her geçen gün düşen İHRACATIMIZIN kalıcı bir şekilde artmasını, ithal ettiğimiz ara mallar ve ham madde almaksızın nasıl devam ettireceğiz? Aynı şekilde 17 yıl toplamı olarak verdiğimiz 600 milyar $'lık cari açık faturasını nasıl ödeyeceğiz?
* 2019'ın bütünü için 80 milyar TL olarak öngörülen BÜTÇE AÇIĞİ asgari iki katına çıkacak gibi gözüküyor.
* Bütçe açığı büyüdükçe HAZİNENİN borçlanma ihtiyacı yine öngörülenin iki katına doğru gidiyor ama borçlanma havuzunda da çok az su kaldı veya bu kaynağı HAZİNE kullanırsa, piyasaların likidite ve kaynak ihtiyacı nereden karşılanacak ? İhracatçılar bile iki aydır vergi iadelerini alamıyorken !
* Nisan ayına ait bütün üretim göstergeler olumsuz gelmiş ve tüketim düşmeye devam ediyorsa, vergi de toplayamayacağız demektir. Seçim sonrası zam ve vergi artışlarının bile durgunluğa girmiş bir ekonomide, nasıl sonuç vereceği de maalesef ki meçhuldür.
* İşsizlik can yakıcı bir şekilde artmasına ve bu sebeple tüketim talebi düşmesine karşın, yine de enflasyonda kalıcı bir düşüş trendinin yakalanamamış olması ve muhtemel bir "kur" hareketiyle tekrar maliyet enflasyonunun tekrar artma ihtimali önümüzde duruyor.
Hadi bakalım seçim sonrası bu meseleleri çözmek için PİYASA KURALLARI içinde mi kalacağız, yoksa yukarıda ip uçlarını verdiğimiz gibi KUMANDA EKONOMİSİNE mi geçeceğiz? Bu tür tedbirleri çok demokratik bir siyasi iklimde mi konuşmak imkanımız olacak mı acaba?
Hep birlikte 23 Haziran'a kadar "lay lay lom" yapmanın keyfini çıkaralım, nasıl olsa sonrasında acı reçeteyi daha çok, uzun uzun konuşacağız.
Rubil GÖKDEMİR