Özet Anlatımı
İslam kelimesinin kökü silm kelimesidir. Bu ise soyut mana ve deyim olarak, barış demektir.
Somut manası da merdiven demektir. Çünkü merdiven, aşağı ile yukarıyı birleştirip
barıştırıyor. İslam kelimesi, İf’al kalıbının altı manasından en çok kullanılan kök kelimeleri
geçişli (müteaddi) yapmaktan, barıştırma demek oluyor. Peki neyi barıştırıyor? En başta fakir
ve zengini, soyut ile somutu, doğu ile batıyı, Musa ile İsa’yı, toplum ile bireyi, madde ile
manayı, dünya ile ahireti, kadın ile erkeği ve en önemlisi de iman ile bilimleri barıştırıyor.
Tarihte birçok uç dinler, mezhepler ve siyasi akımlar hep var olmuştur. Semavi yani vahiy ile
gelen dinlerin ise, (4/163; 42/13) Nuh’tan Muhammed’e kadar hepsinin ismi İslam’dır. Fakat
şiddetli ihtiyaca binaen onlar da bazen uç olabiliyorlar.
Şöyle ki:
Kur’an, İslamiyet’in, 4000 yıl öncesine dayanan Hz. İbrahim dininin aynısı olduğunu
söylüyor. (22/78) Bu dinin ismi İslam’dır. İslam, bütün zıtları dengelemekle barıştırıp yaz ve
kışı bahar yapmaktır. Hristiyanlığın, Budizmin ve daha sonra İslam Tasavvufunun ruhaniliği
esas alması, Yahudiliğin ve İslam Fıkhının devlet ve şeriatı esas alması, tarihî mecburiyetten
kaynaklanmış birer sapmadır. Yoksa onlar da aslında İslam idiler. (3/84) Evet, Yahudilik,
özünde ve temelinde Musa ile Harun’un (şeriat ile velayetin) birliğidir. Hristiyanlık da özünde
ve temelinde Tevrat ile İncil’in beraberliğidir. (Matta, 5)
İslam manasında kullanılan Şeriat ise, kelime olarak büyük nehir demektir. Ürdün Nehrinin
ismi Şeria’dır. Batı Şeria’yı hatırlayın. Deyim olarak ise dinin ana akımı ve bazen de Fıkıh
İlmi olarak kullanılır. İbn Sina, İbn Rüşd ve Bediüzzaman, bu kelimeyi daha çok dinin ana
akımı manasında kullanıyorlar.
Şeriat için büyük nehir dedik. Büyük nehrin temel karakterinin özelliği ise hiç kirlenmemek
ve tıkanmamaktır. Bediüzzaman bunu Muhakemat kitabının hemen başında, ifrat ve tefrit
ortası olan sırat-ı müstakime yani her nevi aşırılıktan ve her nevi geri duruştan azade olmasına
bağlar. Demek Şeriatı Ortaçağ fıkıh ve hukukundan ibaret sananlar yanılıyorlar. Çünkü o fıkıh
da o hukuk da bugün artık tıkanmıştır. Sırat-ı Müstakimi kaybetmiştir.
İslam, Mekke’den ziyade Medine’de uygulanmıştır. Medine demek, medeniyet ve uygarlık
demektir. Kelimenin aslı, din ve yargının egemen olduğu şehir şeklindedir. Evet, Kur’an
birkaç yerde Mekke’ye köy derken, Yesrib’e (Medine’nin eski ismi) Medine demiştir. Evet,
asıl, gerçek medeniyet ve asıl uygarlık, iman ve adaletin (hukukun) egemen olduğu
bölgelerdir.
İslam dini, hukuk ve adaletin olmadığı yerlere Darül-Harb demiştir. Yani hukuk ve adalet için
ve inanç özgürlüğü için (yani hatta la-tekune fitnetün) orayla mutlaka savaşılmalı manasında
bu ilke konulmuştur. Demek İslam savaşlarının hepsinin evet hepsinin temelinde bu ilke var.
Yoksa İslam’da Savaş özellikle Ehl-i Kitap ile savaş asla caiz değildir. (Ankebut Suresi, 46)
İslam kavramı ile ilgili beş temel çalışmam var: Onların linklerini buraya yerleştiriyorum. Bu
konuda asıl söz, Kur’an ayetlerinindir. Fitne Kur’an’da, insanları inançlarından zorla
caydırmak demektir. (Tevbe ve Nahl sureleri)
1- Saff Suresi Meal-Tefsiri- https://bit.ly/saff-suresi-meal-tefsiri
2- Hanif ve İslam Kavramı- https://bit.ly/hanif-ve-islam-kavrami
3- Muhammed’i Beğenmediyseniz İsa Gibi İnanabilirsiniz-
https://bit.ly/muhammedi-begenmediyseniz-isa-gibi-inanabilirsiniz
4- Karşılaştırmalı Eski Ontoloji ile Çağımızdaki Ontoloji- https://bit.ly/eski-ve-yeni-ontoloji
5- Salât (Namaz) Kavramı- https://bit.ly/salat-namaz-kavrami
07.03.2025
Bahaeddin sağlam