Piyasalar

İş Dünyası İntihara Sürükleniyor

Punto:
Ekonominin makro göstergelerinden tutun mikro göstergelerine kadar en önemli belirleyici aktörlerden biri müteşebbis, girişimci, sanayici iş adamlarımızdır. Ülkenin ekonomisi onların omuzlarında yükseliyor desek yeridir. Ticari hayatta yüklendikleri risk, önlerine çıkan bürokratik engellere rağmen istihdam oluşturacak üretimlerini devam ettirmeleri taktiri şayandır. Türk müteşebbisinin aşamadığı tek engel nedir diye sorsak, mevcut ekonomik yapıyı iyi bilen biri olarak, tereddütsüz sermaye kıtlığı deriz. Yani, üretimin gerçekleşmesinde önemli faktörlerden biri olan para sorunu. İş dünyası bu sorunu gidermek için, kendilerine yol gösteren, raporlar hazırlayan ekonomi danışmanları onlara borçlanarak büyümeyi öneriyorlar. Tabi bunu iş adamlarımıza bizim bu kadar açık ifade ettiğimiz şekilde söylemezler. Mevcut finans dilini kullanırlar. Çözüm önerileri sürekli yeni borç modelleri ile genişletilir. Üretim yapan iş adamlarımıza, adeta borçları çevirebilme kabiliyetini büyük bir başarı olarak sunarlar. Ciroların çok yüksek olduğunu görürsünüz, ancak kârların minimize edildiğini iş adamlarımız itiraf ederler. Onlarda haliyle kendi zaviyelerinden bir haklılık payı olarak, çalışanların oluşturduğu personel giderlerini kısabildiği kadar kısmayı en tasarruflu yol görürler. Kârların maksimize edilmesine dolaylı bir destek olarak bu yolu seçerler. Oysa bu iş adamlarımız için bir intihardır. Onların varlığı çalışanlara, çalışanların varlığı iş adamlarımıza bağlı ekonominin iki temel aktörüdür. Şimdi bu ikisinin arasına giren, iş verenle işçi emekçinin arasını açan nedir? Ülkemizde, üzerinde büyük gürültülerin koparıldığı asgari ücretin bu kadar düşük olmasının nedeni iş veren midir? Elbette böyle bir şeyi söylemiyoruz. İş vereni borç batağına sürükleyen; emekçiye vermesi gereken hakkı olmadığı gibi, asgari ücretin de bu kadar düşük olmasının nedeni iş veren değildir. Peki sorun nerededir? Sorun milli iradeyi temsil eden seçilmiş hükumette mi? Hükümetler, iş verenleri borç batağına, işçileri, e asgari ücrete mahkum etmek için mi siyasal yönetimin risklerini göze alıyorlar? Kuşkusuz Hükumet, iş veren ve çalışanlar bazında baktığımızda; sorunların kaynağı çözümün kaynağında olduğunu söyleyebiliriz. Burada da çözümün kaynağı hükumettir. Siyasal irade uygulayacağı politikalarla, toplumun iki kesimi olan, iş veren ve işçinin, emekçinin sorunlarını çözmek zorundadır. Burada memur, emekli gibi toplumun diğer kesimlerini de emekçi kesimi olarak değerlendirdiğimizin altını çizelim. Hükumet neden ekonomik sorunları çözemiyor? Çünkü, uygulanan ekonomik model kendisi bir sorun. Sorunlu olan bir ekonomik modelle o sorunların çözülmesi mümkün değildir. İş adamlarımız, sorunlu ekonominin baş aktörü para kredi sistemi karşısında diz çöktürülmüştür. Banka kapılarına bağımlı hale getirilmiştir. Bankanın kontrol ettiği finansal sistem, toplumun asıl reel ekonomiyi yüklenen iş adamlarını faizle sömürmektedir. Firmalar her ürettiğinin neredeyse 1/3 bankalara faiz olarak ödemektedir. Reel ekonomi için bu bir intihardır. Tüketiciye yansıtılan maliyetler, hükümetin ekonomi kanadından peyder pey yapılan açıklamalarda" vergiyi tabana yayacağız" demeçleri de emekçinin üzerine bindirilen ayrı bir yük olarak karşımıza çıkmaktadır. İş adamlarını temsilen oda başkanlarınca yapılan açıklamalara baktığımızda, hükumet tarafından verilen kobi kredilerini bir nefes alma olarak tanımlıyorlar. Tıpkı yüzme bilmeyen birinin denizde batıp çıkması, arada nefes alması gibi. Ama bir kurtarıcı simidi olmazsa bir batışın bir daha çıkışı olmayacaktır. İş adamlarımız sıkıntısını çektiği sermayeyi, bankadan faizle kredi almak zorunda değiller. Ama bunu anlamaları için, önce mevcut finans sistemine dirençli bir biçimde itiraz etmeleri gerekir. İş adamlarının faizci para kredi sistemine karşı sergileyeceği değişime zorlayıcı tavır, hükumeti harekete geçirecektir. Hükümetin acizliği, reel sektörün direnişi ile ortadan kalkabilir. Tabi burada hükümetin ekonomi kanadı alternatif iktisadi modeli önermesi ile, reel ekonomiyi bağımsızlaştıracak şekilde, üretime dayalı güçlü bir ekonomiye geçişimizi sağlayabilir. İş adamlarımız intihar etmeden, bankaların kapılarında modern köle bağımlılığından kurtarılmak zorundadır. işçinin emekçinin hakkını vermek için, mevcut borç ekonomi yapısını terk ederek, üretim ekonomisine geçmek zorundayız. Fark edersek değiştirebiliriz... Selam ve dua ile...