Piyasalar

İnsanın Yaratılış Gayesi

Punto:
Her varlığın bir yaratılış amacı ve hikmeti vardır. Hiçbir varlık boş ve boşuna yaratılmamıştır. Çünkü her bir yaratılmışın ayrı ayrı görevleri vardır. Hicr Suresinde durum şöyle ortaya konulmaktadır: “Biz gökleri ve yeri ve ikisinin arasındakileri bir gaye ile yarattık. Şüphesiz kıyamet saati gelecektir. Onun için, güzel ve yumuşak davran”(15/Hicr, 85). Yumuşak davranmaya çağrılan, şuur sahibi varlık olarak insandır. Hayvanlar içgüdüsel varlıklardır. Onlarda olan içgüdü istidâdı ile kendilerine verilen görevi hakkıyla yerine getirirler. Arılar binbir çiçeği dolanarak en güzel ballarını yapar ve insanın hizmetine sunarlar. İpek böceği, dünyanın en değerli ipliği olan ipeği, kozasında örer ve hazır iplik olan kozayı bizler de ipek kumaş haline getiririz. İnsanoğlu ise akıl ve irade sahibi bir varlık olarak yaratılmıştır. İrade-i cüziye sınırları içerisinde kendisine verilen iradeyi hür bir şekilde kullanır. Eğer iradesini Allah'ın ona yüklediği görevler doğrultusunda, Allah'ın emrine ram olarak kullanırsa görevini bihakkın yapmış olur ve “hazreti insan” olur. Eğer görevini yapmazsa, nefsinin ve şeytanın tuzaklarına düşerse ve onların emrine girerse, o zaman da aşağıların aşağısına iner. Bunu Yüce Kur'an Tin Suresi’nde çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır: 1. Tîn'e ve Zeytun'a, 2. Sina dağına, 3. Ve bu güvenli beldeye andolsun ki, 4. Biz insanı en güzel biçimde yarattık. 5. Sonra da çevirdik aşağıların aşağısına attık. 6. Ancak iman edip iyi işler yapanlar başka; onlar için kesintisiz bir ecir vardır. 7. O halde sana dini ne yalanlatır? 8. Allah, hâkimlerin hâkimi değil mi?” (95/Tîn). Allah, insanın görevini Yüce Kur'an'da ayrıntılı bir şekilde or-taya koyar: “Ben insanları ve cinleri ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”(51/Zâriyât,56) Yine Bakara Suresinde, “Ve düşün ki Rabbin melâikeye «Ben Yerde muhakkak bir halife yapacağım» dediği vakit «Â!.. Orada fesat edecek ve kanlar dökecek bir mahlûk mu yaratacaksın? Biz hamdinle tesbih ve seni takdis edip dururken» dediler. Her halde ben sizin bilemeyeceğiniz şeyleri bilirim”(2/Bakara, 30) buyurmaktadır. Meşhur ahlâk bilgini Ragıp el-İsfehanî bu konuları şu şekilde açıklamaktadır: Allah, yeryüzündeki her şeyi bir amaca yönelik yaratmıştır. Bu amaç olmasaydı, o varlık yaratılmazdı. İnsanda üç türlü görevi yerine getirmesi amacıyla yaratılmıştır: Birincisi, yeryüzünü imar etme: Bu görev sayesinde insan hem kendisinin hem de başkalarının geçimini sağlar. İkincisi, Allah'a ibadet etme; üçüncüsü, Allah'ın halifesi olma. Yeryüzünde Allah'ın halifeliği görevini ifa, dinin ahlâk ilkelerini kullanarak insanın gücü ölçüsünde yaratıcının emirlerine uymak şeklinde icra edilir. Bir varlık hangi amaç için yaratılmışsa onun değeri ancak uğruna yaratıldığı vazifeyi hakkıyla yerine getirmesi ile tamamlanır. Değerini yitirmesinin nedeni de o amacın dışına çıkması veya yerine getirmemesidir. İnsan da Allah'ın halifesi olmaya, ibadete ve yeryüzünü imara uygun bir varlık olma özelliğini yitirirse değerini kaybeder. İnsanın Allah'ın halifeliğine layık olması, ancak dinin ahlâk ilkelerini araştırıp gereklerini yerine getirmesi ile gerçekleşir. Araştırmak, ilim; yerine getirmek ise siyasettir. Bu anlamda iki türlü siyaset vardır: Birincisi, insanın ruhunu, bedenini ve kendine özgü şeyleri sevk ve idare etme sanatı; ikincisi, kendi dışında kalan diğer insanları sevk ve idare etme sanatı. Nefsini arındıramayan, aklını doğru kullanmayan kimse, Allah'ın halifesi olmaya layık olmadığı gibi, Allah’a ibadet etme ve yeryüzünün imarı görevini de tam olarak yerine getiremez. Çünkü Allah'ın halifesi olmak, ilahî kanunları araştırmayı ve icra etmede insan gücünün sonuna kadar kullanılmasını gerektirir. İslâm düşünürleri çoğunlukla ahlakı siyasetin içinde ele alırlar. Bunların başında ‘el-Medinetü'l Fazıla’ isimli eserin sahibi Farabi gelir. Farabi’ye göre, insan tabiatı gereği toplumsal bir varlık olduğu için siyaset olmadan ahlakî erdemler toplum hayatında gerçekleşemez. Ahlâk ve siyaset birlikteliğinin amacı ise erdemli toplumdur ve ruhun ebedî saadetidir. Vahyin de asıl amaçlarından birisi bir takım Sünnetullah ortaya koymak ve toplumların buna uyumasını sağlamaktır. Farabi'de devlet şekilleri ve yönetim tarzları,‘kendi başına iyinin ne olduğu’ sorusunun cevabına göre ‘fâsık şehir, dalalette olan şehir’ şeklinde sınıflandırılır. Fâsık şehirdekiler, doğrunun ne olduğunu bildiği halde ona göre amel etmeyenlerdir. Fâsık, bilgi yönünden erdemli insana benzer. Davranışları bakımından da cahil insana benzer. O, hakiki saadet yerine dünya zevklerini gaye haline getirir ve toplumdaki her şeyi bu gayeye göre düzenler. Dalalette olan şehirdekiler de gerçek mutluluk yerine başka şeyleri mutluluk diye kabul etmiş ve ikna edilmiştir. Bunun gibi iyilik ve mutluluğu şeref ve itibarda, para ve servette, hâkimiyet ihtirasında arayan şehirler mevcuttur. Bunların hepsi cahil şehirler olup hiçbiri gerçek manada ahlâk topluluğu değildir. Gerçek mutluluğa ancak doğru fikirlerin ve doğru davranışların bulunduğu Medinet’ül-Fazıla’da yani Erdemli Şehir’de, erdemli devlette ulaşılabilir. İslâm düşüncesinde toplumların siyasî yönetim biçimlerine göre cahil toplum veya erdemli toplum vasfını aldıklarını görürüz. İşte, kutlu medeniyetimizin inşası noktasında, insan, insanın görevi, insan-siyaset ilişkisi ve Erdemli Şehir fazilet devleti Medinetü'l Fazıla.