İNNA LİLLAHİ VE İNNA İLEYHİ RACİUN
“ Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah’a aidiz. Allah’tan geldik ve yine O’na döneceğiz.” (Bakara
156)
Bırakalım siyaseti, ekonomiyi, politikayı, çekişmeyi, sürtüşmeyi. Atalım elimizdeki taşları,
sopaları, sokalım kılıçlarımızı kınlarına. Sonra soralım kendimize; “ben kimim, neyim, nereden geldim
nereye gidiyorum? Kimden geldim, kime gidiyorum? Mutlak teslimiyet, mutlak itaat, mutlak dönüş
ancak kime olacak? Kimimiz hemen, kimimiz sonra belki de kimimiz daha sonra, kimin huzuruna
varacağız? Hesap günün de gerçek hesabı kime vereceğiz?
Kimimiz genç, kimimiz yaşlı ama bir şekilde mutlak varacağımız yer belli değil mi? Takdir
edilen ömür sona erdiğinde, geride ne veya neler bıraktığımıza baktığımızda, o müthiş hesap günü
geldiğinde ne diyeceğiz?
Hayatımızı nerede, nasıl, kimin için sarf ettiğimiz sorulduğunda ne cevap vereceğiz?
Kiminle veya kimlerle birlikte olduğumuzu nasıl anlatacağız? Boynumuzu bükerek büyük bir
pişmanlık içeresin demi cevap vereceğiz yoksa alnımız ak, yüzümüz açık bir şekilde demi cevap
vereceğiz?
Biz neyin derdindeyiz? Niçin koşturuyoruz? Nereye koşuyoruz? Hayattan beklentilerimiz
neler? Bunun için neler yapıyoruz? İyi, güzel, sevilen, sevap ve helal işlerimi yoksa kötü, çirkin,
sevilmeyen günah ve haram işlerimi yapıyoruz?
Yoksa hiç ölmeyecekmiş gibi hayata sımsıkı sarılanlardan mıyız? Kaybetmekten korkan,
makam, mevki, şan şöhret için hiçbir sınır tanımayan sadece ama sadece dünya malına “tamah”
edenlerden miyiz? “HER CAN ÖLÜMÜ TADACAKTIR. SONUNDA BİZİM HUZURUMUZA
GETİRİLECEKSİNİZ” (Ankebut 57) Ayetini unutanlardan, hiç hatırla yamanlardan mıyız veya bu ilahi
emri bilmeyenlerden miyiz? Yoksa ölümden kurtulacağını sananlardan, ölüme meydan okuyanlardan
mıyız? Veya o müthiş hesap gününde hesap vermeyeceğini düşünenlerden miyiz? Ölümden
kaçabileceğini, kurtulacağını sananlardan mıyız?
Yine soralım kendimize! Allah’tan başkasına bilerek veya bilmeyerek kulluk ediyor muyuz?
Yoksa bütün samimiyetimizle, bütün içtenliğimizle, gönül rahatlığı ile Allah’ın huzuruna çıkmaya hazır
mıyız?
Sahi biz kimin eseriyiz? Biz eninde sonunda bizi “Yaratan’a” dönmeyecek miyiz?
BİR AN, SADECE BİR AN, ÖLÜMÜ DÜŞÜNELİM…
Ne hissettiniz? Korku, panik, dehşetli ürperme… Yoksa büyük bir istekle, ümitle, şevkle ve
hevesle “Yaratan’a” kavuşma… Hangisi?
Geriye dönüp şöyle bir bakalım! Neleri ezmişiz, neleri yok etmişiz, kimleri nasıl kırıp
dökmüşüz? Dünyaya geliş gayemizi unutup gitmiş miyiz?
Veya bunun tam tersi bir hayat sürmüşüz; Allah ve Resulü bizden razı, Allah ve Resulü’nün
emir ve yasaklarını gözeterek yaşamış, insanları iyiye, güzele, doğruya, gerçeğe, Hak’ka, hakikate
yöneltmiş, Allah’ın davasını kendisine şiar edinen insanlardan olmuşuz. Yani ebedi saadete
erenlerdeniz. Hakikati görenlerdeniz. İşte gerçek hayat bu diyenlerden miyiz?
Gerçekten biz kimiz, neyiz, nereden geldik nereye gidiyoruz? Diye tekrar tekrar kendimize
soralım. Sonrada hayatımızı tekrar gözden geçirip, hangi “hal” üzerine olursak olalım tövbe edip,
hayatımıza gerçek anlamda bir çeki düzen verip, ebedi saadete ulaşanlardan olalım. Ne dersiniz?
Öncelikle bütün bu söylenenlerin tamamını kendime söylediğimi, kendimi hesaba çektiğimi
bilmenizi isterim. Ve elbette bunu siz dostlarımla birlikte yapalım istedim. Haddimi aşmışsam
bağışlayın. Peki, nereden aklıma geldi sizlerle birlikte böyle bir konuyu “hasbıhal” etmek?
İki olaydan dolayı…
Birincisi, özellikle şu dönem de, kardeşin kardeşe insafsızca, vicdansızca, sınır tanımaksızın
saldırması, kırıp dökmesi, kendilerini lider sananların, ötekileştiren, ayrıştıran, kamplara ayıran söz ve
davranışları,
İkincisi, Allah (c.c.) çok sevdiğimiz bir insanı yanına aldı ve bize, “Ölüm var” dedi. Bu hayat
“Fani” dedi. Bu hayat “Geçici bugün varsınız yarın yoksunuz” dedi…
O halde, hadi hep birlikte ayağa kalkalım…
Bizi kullanamayacaksınız… Bizi birbirimize düşüremeyeceksiniz… Kardeşimle aramı
açamayacaksınız… Bizi bölüp parçalayamayacaksınız… Biz sizin değil, Allah’ın kullarıyız… Ancak O’na
boyun eğer ancak O’dan yardım isteriz...
“Sizin vaat ettiklerinize değil, Allah’ın vaat ettiklerine inanır ve ona talip oluruz” diye haykırıp,
sımsıkı kenetlenerek kucaklaşıp kardeşliğimizi pekiştirelim.
Allah, birliğimizi, dirliğimizi, kardeşliğimizi daim kılsın.
Allah’ın rahmeti, bereketi, selameti üzerinize olsun.
Selam ve dua ile…
İsmet Taş – İç Anadolu Birliği Genel Başkanı
Dünya Muhabirler Birliği Türkiye Başkanı