Punto:
Dinle
*De ki: “İster gönüllü infak edin ister gönülsüz; sizden asla kabul edilmeyecektir:çünkü siz, hepten sapık bir güruh oldunuz.”( Tevbe 53. Ayet)*
Bu ayette İnfak-nifak karşıtlığı işleniyor ve gönülsüz verildiği bir sonraki âyette dile getiriliyor. Zımnen: Allah için vermek gerçekte almaktır. Bunu bilmedikten sonra verseniz ne olacak?
*Onların hayır için harcadıklarının kabulüne tek engel, Allah’a ve Rasulü’ne ısrarla nankörlük etmeleridir; onlar namaza hep üşene üşene katılırlar ve onlar her daim gönülsüzce hayır yaparlar. (Tevbe 54. Ayet)*
*(Ey peygamber!) İnsanların hidayeti senin elinde değildir; lâkin Allah tercih edeni/tercih ettiğini doğru yola yöneltir. Hayır için harcadığınız herhangi bir şey kendi yararınızadır; yeter ki yalnızca Allah’ı kazanmak için harcayın; ve hayır için yapacağınız bir harcama, size tastamam geri dönecek ve siz kesinlikle haksızlığa uğramayacaksınız. ( Bakara 272. Ayet)*
Yoksula yardım, o kadar hasbi ve o denli karşılık beklentisi olmadan yapılmalıdır ki, değil kişisel menfaat ve minnet altına alma, onun yanlış bulduğunuz inanç ve düşünce dünyasına müdahale için bir araç olarak dahi kullanılmamalıdır. Çünkü hidayet, kulun talebiyle bağlantılı olarak Allah’tandır. Hidayet kişinin kendisine iyilik yapanın hatırı için onun istediği yola girmek değil; hakkın hatırına, kişinin özgür iradesiyle Allah’a teslim olmayı tercih etmesidir.
Hayır için yapılan herhangi bir harcamanın getirisini belirleyen şey, harcamanın kendisine yapıldığı kimseden daha çok harcamayı yapan kimsenin niyet, tavır ve davranışlarıdır. Çünkü, bu hayır ve iyilikten en kazançlı çıkan taraf, alan değil veren taraftır. Başkalarına iyilik yapan biri, aslında bilerek ya da bilmeyerek en çok kendine, kendi öz benliğine iyilik yapmaktadır.
Bu âyet indikten sonra Rasulullah ve mü’minler bu tavrı terk ettiler ve yardıma muhtaç olanlara, hangi inanca mensup olduklarına bakmaksızın yardım ettiler. Bu bir mü’minin, yanlış yolda olan insanların gönlünü İslâm’a ısındırmak için onlara yardım yapmasına mâni demek değildi. Ne ki, muhtaç insanlara yapılacak iyiliğin böyle bir şarta bağlanması, “iyilik” ve “hayır” kavramlarının yaslandığı insani ölçülerle de çelişiyordu. Çünkü, başkalarına karşılıksız yardımda bulunmanın ilk ve en temel şartı, “liyakat” ve “ihtiyaç”tı.
Allah yolunda verilebilen servet sahibinin atı, verilemeyen servet ise sahibinin süvarisidir
Servetin emanet olduğunu bilenler paylaşırlar ve paylaşmak emanete sadakattir.