Piyasalar

İktidarın Namusu Eşcinsel Lobiye mi Emanet?

Punto:
İkiyüzlülük, çifte standart, riya kaynaklı mürailik her sosyal kesimin, dini ve ideolojik gruplara özgü müşterek bir etik aşınması. Ahlaksızlığın ırkı, dili, dini yok. Katolik kilisenin çocuk inananlara sistematik tecavüzü, zaman zaman kamuoyuna yansısa da, Katolik ruhban sınıfının kolektif savuşturma refleksi sayesinde gündem oluşturmuyor. Yani neredeyse tam bir dayanışma söz konusu. Benzer durum ülkemiz içinde geçerli. Sapkınlık adres sormaz. Her meslek grubundan, her dini gruptan, farklı cinsel eğilimleri olan bireyler çıkabiliyor. Dolayısıyla her kötü örneği genelleyerek dini gruplar ile meslek teşekküllerini damgalamak yanlış olabilir. Bununla birlikte eğer taciz olayları birden fazla tekrarlanan süreklilik gösteriyorsa bu alanda ciddi bir proplem olduğunu göstermez mi? Mübarek Ramazan ayında batılı tasvir İster Saidi Kürdi ister Saidi Nursi deyin fikirlerini beğenin veya beğenmeyin, işte o şahsın tamda Diyanet İşleri Başkanı Prof Dr. Ali Erbaş'ın eşcinsellik çıkışı ile ile ilgili durumu açıklayacak bir sözü var. Derki;"Batılı iyice tasvir, safi zihinleri idlaldir," bugünkü Türkçe ile yanlış bir şeyi tarif ve tasvir etmek bile zihinlerde, ruhlarda kötü, karanlık izler bırakır. Ne kadar doğru bir söz. Ankara Hacı Bayram Camii’nde, temsili Cuma namazını kıldıran Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş'ın, Ramazan ayının ilk Cuma hutbesinde, eşcinseller hakkında söyledikleri bazı kesimin tepkisi çekti. Erbaş ortalama hiç bir Müslümanınm karşı çıkmayacağı Cuma hutbesinde, İslamın zinayı en büyük haramlardan kabul ettiğini, Lutiliği, eşcinselliği lanetlediğini, zina ve eşcinselliğin "hastalıkları da beraberinde getirdiğini" ve kuşakları "çürüttüğünü' söylemiş. Söylemiş diyorum çünkü onunla birlikte göstermelik yani temsili Cuma namazını kılan seçilmiş azınlık içinde yoktum ve kameraları haricinde de konuşmaya tanıklık eden kimse yoktu. * Luti olsun bizden olsun mantığı mı? Belki ilk bakışta güzel ahlak sahibi, cemaatini her türlü maddi ve manevi pislikten uzak tutmak isteyen müslüman din adamının, 'iyiliği emretmek kötülükten men etmek' kapsamında ifade ettiği masum sözler gibi algılanabilir. Benim itirazım bu söz sahibinin yani Hutbe okuyan hatibin yani Erbaş'ın, lutiliği tescilli harbi Cumhuriyet düşmanı sözde bir tarihçiyi ziyaret ederken aynı duyarlılığı göstermemesi. Yine lutiliği mahkeme kararı ile onanmış, Amerika’daki şovmen Papazların özentisi içinde ağzını büze büze, kendi tapınağında ahkam kesen din baronuna neden göstermiyor? Neden merdivenaltı dini gruplarla mücadele etmiyor? Küçük ölçekli vakıf ve derneklerin haricinde ülkenin her bölgesinde örgütlü, kendilerini İslamın kutsal kaynağı Kuran'ı Kerim'i öğretmekle mükellef gören bir cemaatin yurtlarında her yıl gerçekleşen taciz ve tecavüzlere neden ses çıkarmıyor? Tersinden Erbaş'ın çıkışının analizi Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'ın hutbede eşcinsellik ve evlilik dışı ilişkiyle ilgili sarf ettiği sözler tartışılıyor. Eşcinsel dernekleri, bazı siyasi parti sözcüleri ile Ankara Barosu; Erbaş'ı "halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmekle" suçlayınca ortalık karıştı. Türkiye'de ne kadar dini dernek, vakıf,şirket mensubu varsa hepsi bir anda bir yerlerden talimat almışcasına Erbaş'ın arkasında saf tuttu. Belki bu tepkinin ardında, İslami kesime yönelik lutilik iddialarını örtbas etmeye yönelik içgüdüsel bir motivasyon işlevseldi. Bence bu çok kötü bir psikolojik travmanın bilinçaltından dışa vurumu. Semptomları ötekileştirme, alınganlık ve düşmanlık. Erbaş'ın çıkışı iktidara yönelik İstanbul Sözleşmesi eleştirilerini unutturdu Birisi bana siyaset sihirbazı kim var dese Cumhurbaşkanı Erdoğan derim. Ne Demirel'e ne Özal'a ne de Erbakan'a benziyor. Belki hepsinden bazı özellikleri icratına ve politik söylemlerine derc etmiş, cem etmiş. Muhafazakar kesimde İstanbul Sözleşmesine yönelik uzun süredir çok ciddi eleştiriler yapılıyordu. AK Parti bu sözleşme nedeniyle özellikle Saadet Partililerin sert tenkitlerine maruz kalıyordu. İşte Cumhurbaşkanı Erdoğan tüm bu olumsuzları Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'ın Eşcinselleri eleştirisiyle taca çıkardı. Erdoğan, "Diyanet İşleri Başkanlığına yapılan saldırı devlete yapılmış sayılır" dedi. Koltuğu sağlama alma operasyonu Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Ankara Barosu hakkında Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş'ı eleştiren açıklaması nedeniyle, "halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri aşağılama" suçundan soruşturma başlatıldığı duyurdu. Sosyal Medya trolleri ile koltuğu sallanan bürokratlar arasında tam bir dayanışma söz konusu. Bir kaç hafta önce İç İşleri Bakanı Süleyman Soylu'nun Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gücüne yönelik ufak çaplı istifa resti, sosyal medya trollerinin Soylu'ya destek mesajları ile zirve yapmıştı. Sonuçta Soylu hem Erdoğan’a kafa tutmuş hem de Erdoğan'a rağmen sosyal medya gücü sayesinde koltuğunu sağlama almıştı. Acaba diyorum Erbaş'ta Soylu gibi önce şimşekleri üstüne çekti sonrada makamını mı garantiledi? Ne de olsa Abant toplantılarına katulmışlığı var. Erbaş'ın Twitter hesabından yaptığı teşekkür paylaşımı maksadın hasıl olduğunu gösteriyor.** İslam, eşcinselliğe nasıl bakıyor? Türkiye Diyanet Vakfı’nın neşrettiği İslam Ansiklopedisi’nde, “livâta" kelimesi “havuzu çamur vb. ile sıvamak suretiyle onarmak” anlamıyla tanımlanır. Bazılarının “onarmak”tan neyi anladığı nihayet ortaya çıktı. Arap Örfünde 'livâta' kelimesi, “erkekler arasındaki eşcinsel ilişki”yi ifade eder. Arapça’da bu mânada aynı kökten türeyen livât, mülâvata ve televvut kelimeleri de mevcuttur. Bu kelimelerin Arapça'da kullanılır olması, bu fiillerin kavramlaştırılması, toplumdaki yaygınlığından kaynaklı. Dilbilimcilere göre “livâta" kelimesi, anlamını, erkekler arası eşcinsel ilişkinin yaygın olduğu “Lût Kavmi”nden almaktadır. “Livâta" fiilinde aktif olan taraf lûtî, lâit, mülâvit; pasif taraf me’bûn ve übne (Türkçede kullanılan argo “ibne” kelimesi, Arapça’dan dilimize geçmiştir) kelimeleriyle ifade edilir. Türkçe’de “livâta" karşılığı olarak “lûtîlik” ve “oğlancılık” kelimelerinin yanı sıra “eşcinsellik” de kullanılmaktadır. Bununla birlikte, aynı cinse mensup kişiler arasındaki cinsel ilişkileri ifade etmesi sebebiyle eşcinsellik, lezbiyenlik / sevicilik olarak adlandırılan kadınlar arası eşcinsel ilişkileri de kapsar. Tevrat’ta, Sodom halkının “Rab”be karşı günahkâr olduğu ve orada her türlü ahlâksızlığın, özellikle cinsî sapıklığın yaygınlaştığı ifade edilir. Yahudilik’te çirkin bir davranış olarak kabul edilen erkekler arası eşcinsel ilişkiler yasaklanmış ve bu tür ilişkide bulunanların cezalarının ölüm olduğu belirtilmiştir. İncil’e göre, eşcinsel ilişkide bulunanlar şiddetle kınanan kimseler arasındadır. Kur’an’da, Lût kavminin livâtanın yaygınlık kazandığı ilk toplum olduğuna atıfla onların, bu çirkin fiili işlemeleri ve peygamberleri Hz. Lût’un kendilerini bu işten alıkoymaya yönelik uyarı ve öğütlerine kulak vermeyişleri sebebiyle helâk edildiği anlatılır (el-A‘râf 7/80-84; Hûd 11/78-83; el-Enbiyâ 21/74; eş-Şuarâ 26/161-175; en-Neml 27/54; el-Ankebût 29/28-35). Hazreti Peygamber’in hadislerinde de livâta kınanmış ve bu fiili işleyen kimseye Allah’ın rahmet nazarıyla bakmayacağı bildirilerek (Tirmizî, “Raḍâʿ”, 12) livâta yapanların lânetlendiği ifade edilmiştir (Müsned, I, 317). Resûl-i Ekrem, ayrıca, “Ümmetim hakkında en çok korktuğum şey Lût kavminin davranışıdır” demiş (İbn Mâce, “Ḥudûd”, 12; Tirmizî, “Ḥudûd”, 24) İmamı Azam Ebû Hanîfe’ye göre livâta, zinadan ayrı bir fiildir; nesebin karışma ihtimali yoktur, devlet isterse ceza verebilir… İmam Mâlik ve Ahmed b. Hanbel ise Hz. Peygamber’den nakledilen ve livâta yapan kişilerin öldürülmesi ya da recmedilmesi gerektiğini ifade eden hadisleri (İbn Mâce, “Ḥudûd”, 24; Ebû Dâvûd, “Ḥudûd”, 29; Tirmizî, “Ḥudûd”, 24) esas alarak muhsan olsun ya da olmasın livâta fiilinin fâiline, recm cezası verileceği görüşündedir. Bu hukukçulara göre livâta suçunun ispatı için zina suçunda olduğu gibi, dört şahit getirilmelidir. İmâmiyye ve Zâhiriyye mezhebine mensup hukukçularla Ebû Hanîfe, livâtayı, zinadan ayrı bir fiil olarak değerlendirmektedir. Onlara göre livâta, zinaya kıyas edilemeyeceği ve zina olarak adlandırılamayacağı için ondan farklı bir suç oluşturmakta ve farklı hükümler taşımaktadır. Ebû Hanîfe, üreme organının dışındaki bir yolla kadın ya da erkekle cinsel ilişkide bulunmanın zina olarak kabul edilemeyeceğini ve livâta yoluyla nesebin karışma ihtimalinin bulunmadığını ifade eder. Ona göre, bu suçu işleyen kimseye devletin yetkili organlarınca takdir edilecek bir cezanın (ta‘zîr) verilmesi gerekir. (Merak eden açıp okusun https://islamansiklopedisi.org.tr/livata) “Ta’zîr” nedir? “Ta’zîr" fıkıhta had suçları ve cinayetlerdeki gibi belirli cezası bulunmayan suçlara verilecek, miktarı ve uygulanması yöneticiye veya hâkime bırakılmış cezaları ifade eder. Ta‘zîr; toplumların kendi şartlarına göre düzenlenmek üzere cezaları tayin edilmemiş fiillere yöneliktir. Diyanet Vakfı’nın yayınladığı kaynakta; İmam-ı Azam Ebû Hanîfe’ye nispet edilen bu ifadelerde maalesef anlaşılan; “Livata’nın dinen cezalandırılmadığı ve ceza yetkisinin devletin yetkili organlarına bırakıldığı, eğer yetkili organlar ceza takdir etmezse yapılacak bir şeyin olmadığı…” değil midir? “Din” kisvesiyle çocuklara tecavüz… Gün geçmesin ki gazetelerde “dini” kisveli vakıf, dernek, kurs ve yurtlarda erkek çocuklara yönelik tecavüz haberleri yer almasın. Öyle ki bu tecavüz haberlerini toplasanız buradan Lût gölüne yol olur. Bir de buna sapık tarikat şeyhlerinin “Badeleme - Nur Çeşmesi” terimleriyle formülleştirdiği dinsel/cinsel sapkınlık eklenince yaşanılan ahlaki dezenformasyonu siz düşünün. Çocuklar sahipsiz… Müslümanlar duyarsız… Yetkililer sadece müdahil… “2018 Türkiye'de Çocuk İstismarı Raporu” maalesef yürek kanatan verilerle dolu. Cinsel suç mağduru çocukların yüzdesi 2014'ten 2016'ya yüzde 33 artmış, çocuk mağdur sayısı 2014'te 74 bin 064 iken, 2016'da 83 bin 552'ye yükselmiş. TÜİK verilerine göre 2008-2016 yılları arasında çocuklar hakkında yapılan kayıp müracaatları da 104 bin 531. Hadi raporlar falan neyse de Adalet Bakanlığı da “Çocuklara yönelik cinsel istismar suçları”na ilişkin açılan davaların istatistiklerini tutuyor. Durum hiç de iç açıcı değil. Bakanlığın 2017 Adli Sicil İstatistikleri, Çocukların Cinsel İstismarı Suç ve Karar Sayıları tablosuna göre 2010-2017 yılları arasında çocukların cinsel istismarı suçundan açılan davalardaki suç sayıları toplam 134 bin 960. Suç sayıları 2014 yılına kadar artış gösteriyor. 2014'te 18 bin 104 olan suç sayısı 2015 ve 2016'da düşüyor ve 2016'da 15 bin 51 oluyor. 2017'de ise 16 bin 348'e çıkıyor. Çocukların cinsel istismar suçunun, Türk Ceza Kanunu (TCK) uyarınca açılan tüm davlar içindeki oranı ise ortalama yüzde 0.7. "Mutlu" musunuz!?. - Çocuğa karsı cinsel saldırı, taciz, tecavüz davalarında 2008-2013 arası yüzde 400 artış oldu. 2008’de 7 bin 500, 2009’da 13 bin 812, 2011’de 18 bin 334. - Son 3 yılda taciz ve tecavüze uğrayan ve adli mercilere yansıyan çocuk sayısı 70 bin. - Son 10 yılda bu sayı 250 bin dolayında. - Son 10 yılda, adli makamlara ulaşan tecavüze uğrayan çocuk sayısı 7 bin. “Peygamberler şehri Urfa”da çocuk tecavüzleri rekora koşuyor!.. Geçtiğimiz yıl Şanlıurfa Barosu Çocuk Hakları Merkezi Koordinatörü Avukat Esra Yurum Aktaş, 2019'un ilk 6 ayında 12 ila 16 yaş aralığındaki 378 çocuğun cinsel istismara maruz kaldığını açıklamıştı. Şanlıurfa ve ilçelerinde 2019 yılının ilk 6 ayında 287’si kız çocuğu, 91’i erkek çocuğu, toplam 378 çocuğun, cinsel istismara maruz bırakıldığı resmi kayıtlara geçmiş. Bu çocuklardan 21’i istismar sonucu hamile kalmış. Cinsel istismara maruz kalan çocukların yaş ortalaması 12 ila 16 yaş aralığında. Faillerin yaş ortalaması ise 27- 28. Tecavüz vakalarında 21 kız çocuğunun, maruz kaldığı cinsel istismardan kaynaklı hamile kaldığı ve bunların hepsi doğum yaptığı da bir başka vakıa. Doğum yapan çocuklar, devlet korumasına alındı. 378 vakadan 21’inin ise ensest olduğu öğrenildi. Ah Nasreddin Hoca… Ahhhh!.. Nasreddin Hoca bir köye gitmiş. Köyün girişinde bütün köpekler bir araya gelip, başlamışlar havlamaya… Hoca bakmış ki, köylü köpeklere ses çıkarmıyor çâresiz, “iş başa düştü” deyip, yerden bir taş alıp da köpeklere atmak için eğilmiş… Ama, ne mümkün! Hangi taşa el attıysa hiçbirini yerinden kıpırdatamıyor!.. “-Allah Allah” demiş Hoca, “-Bu ne biçim memleket?...Taşları bağlamışlar, itleri salmışlar!...” Etrafımız "köpek" dolu!.. Son söz muhafazakâr camianın iki yüzlülüğü. Dini kisveli vakıf, dernek, yurt gibi yerlerde gerçekleşen tecavüzlere kolektif tepki verilmiyor. Bu tepkisizliğin iki temel nedeni var. Birincisi sözde İslami eğitim hizmetinin, bu tür şeni olaylar yüzünden kesintiye uğratılması endişesi. İkincisi "Kol kırılır yen içinde kalır. Bunlar bizim mahallenin çocukları" mantığı. Topunun ervahına yazıklar olsun.