Merhum Prof.Dr.Fazlı POLAT
MİLLİ VİCDAN İLMİ DÜŞÜNCE PLATFORMU Türk topl ve düşünce hayatında organik bir meyve olarak doğmuş, geçmişten bu güne farklı siyasi ve sosyal deneyimleri bulunan aksiyon insanlarının bir araya gelerek oluşturduğu birlikteliğin ürünüdür. Bu platform kendini hiçbir sosyal ve siyasi kurumun uzantısı olarak görmez, uzanmak istediği tek şey hakikatin kendisidir. Bu yüzdendir ki Türkiye'de ki benzer oluşumların ötesinde, uzağında ve çok üzerindedir. Her alanda uzman kadro ve üyeleriyle hayatın her alanına dair ARGE çalışmaları, akademik vb çalışmalar başlatmış , ülkemiz, milletimiz ve insanlık için faydalı çabalar yürütmüştür. Tarafımız yazının başında a belirtildiği üzere; hakikattir. Çünkü İnsanlık tarihi göstermiştir ki hakikatten ayrılan tüm eylemler ve uygulamalar felaketle sonuçlanmış, bunun bedelini de tüm toplum ödemiştir. Kendi tarimize baktığımızda çöken bir sürü Türk imparatorluğu buna şahitlik etmektedir. Selçuklu Devlet aklının kurucusu Nizamu'l-Mülk şöyle demiştir ;
- Devlet küfürle yaşar ama zulümle yaşayamaz; devletin dini adalettir.
Mirasını devraldığımız Osmanlı devlet aklının kurucusu Şeyh Edebali ise;
-İnsan yaşat ki devlet yaşasın.
Demiştir.
Türk devlet tarihinde müstesna yeri olan her iki devlet adamının da vurguladığı temel mesele "İnsan ve yaşamdır". İşte bu hakikatin yerini zamanla devlet almış ve bu anlayışın tersine " kardeşini öldür ki devlet yaşasın'a dönüşmüştür. Bu anlayışa benzer olarak da yaşamın hakikatine dair her alanda zamanla gerileme başlamış ve sebepler yumağının içinde imparatorluk kaybedilmiştir.
Cumhuriyetle beraber Türk milleti ve devleti yeni bir hüviyet kazanmış olsa da geçmişin bırakmış olduğu bir sürü sorunu bir anda çözülebilecek düzeyde olmadığımızdan günümüze değin ulaşan problemlere çözüm getirme adına Milli Vicdan İlmi düşünce platformu hakikat taraftarı , ilmi ve organik bir reçete oluşturma azmetmektedir. Geçmişte getirilen çözüm uygulamaları kısa vadede sorunun kendisi haline gelmiş ve sorunlara sorun eklenmiştir. Bunun en temel sebebi de çözümlerin saf Dini veya siyasi ideolojik temellere dayalı olması , toplumun hepsini kapsayıcı olmayışı, belli bir kesimi mutlu, huzurlu ve zengin ederken , başka kesimi mutsuz, huzursuz ve fakir etmesidir. Aynı zamanda bilinçli ve bilinçsiz olarak ortaya çıkan siyasi, dini veya toplumsal lider, temsilci, sözcü vs vs vs'in bu çatlağı daha da buyutmekte , Türk toplumunun ayrılmasına , sığlaşmasına, radikalleşmesine sebep olmaktadır. Akıl ve vicdan ekseninden ayrılan her düşünce, söylem ve eylemin insanın yaşadığı her alana zarar verdiği evrensel bir gerçektir. Yakın tarih ve hali hazırdaki durumumuza bakıldığında bu gerçeklik ayna gibi karşımızda durmaktadır. Mensup olduğu dini gurubun imamının sozde şefaatini kazanmak için devletine ve milletine olmadık ihanetleri eden, hocasindan aldığı icazet fetvasiyla devlet sınavlarının sorularını çalarak kendi üyelerine servis eden ve bununla da sevap isledigini düşünen , devletin namlusunu millete çevirip katleden bir dini terör faaliyetlerini bu gün bile devlet ve millet olarak çözmüş değiliz.
Devletin imkan ve nimetlerini ele geçiren belli bir zümre adeta devlet ve milletin malını ganimet görerek her türlü rant ve hırsızlığı mubah sayıp devleti rant makinası , dini ise meşruiyet aracı kıldığına şahitlik etmekteyiz. Bunun sonucu olarak da toplumsal zeminde haksız kazancı marifet, yalan , hile vs vs vs de uyanıklık sanarak yer bulan bir çok insan turemektedir.
Zamanın koşullarına göre ahlaki ve dini yenilenmeyi basamadiginizda, şalvar giyinmeyi, elle yemek yemeyi, araba kullanmamayı sevap zanneden dini liderler!!! millete fetva vermektedir. Ne acıdır ki taraftarları da hiç az değildir. "Hüküm ancak Allahındır" ayetini dillerine pelesenk ederek tevhid adına kendilerinden olmayan herkesi murted ( İslam'dan dönen başka bir dine giren kişi) görerek mal , kadın ve kızlarının helal(!!!) olduğuna inanıp öldürülmelerini dini bir vazife saymaktadırlar. Hilafet taraftarı olduklarından laik demokratik Cumhuriyeti kâfir görerek Daeş teröristleri gibi İstanbul'u yeniden feth etmenin dini bir zorunluluk olduğu, Kabe'nin bir mabedden puta dönüştüğünü ve yıkılması gerektiği gibi saçma sapan fetvalar verirlerse şaşırmak gerekmektedir. Eğer iş bunlara kalır veya bunlara meydan açılırsa Türkiye Afganistan'a dönecektir.
Aynı şekilde İlmi ve Manevî yenilik Milliyetçilik içinde geçerlidir. Eğer milliyetçilik anlayışınızı zamanın koşullarına göre yenilemez iseniz milliyetçiliğizin faşizme, mensupları da birer suç makinasına ya da katillere dönüşür. Devlet ve milleti için zannettiği bir sürü suç işlenir ve bunun bedelini yine bütün toplum öder. Yakın tarihte ülkemiz ve komşu ülkelerde aynı şeyler yaşanmıştır. İçi boş sloganik söylev ve eylemler özde milli kalkınmanın mihenk taşı olan milliyetçiliği öğütmekte ve çürümesine sebep olmaktadır. Milli Vicdan İlmi düşünce platformu sığ sloganik Milliyetçilik anlayışını reddetmektedir. Çünkü biz ilim ve vicdan merkezine temellerini oturtmuş, geleneğini ve gücünü Türk tarihinden, şuurunu İslam'ın manevi ikliminden alan , geleceğin Türkiyesinde bu güç ve şuurla rol almayı isteyen organik bir dusunceyiz. Çünkü hali hazırdaki durumuyla Türklük, İslamlık ve insanlığın gücünü Türk tarihinden, şuurunu İslam ahlakının yüceliğinden alan aklı vicdaninda , yüzü ilmin gerçeğine dönük organik bir harekete ihtiyacı var.
Yoksa;
Kemalistler Hürriyet düşmanlarına,
Milliyetçiler katil surusune,
Muhafazakarlar kabile toplumuna,
Hilafet isteyen siyasi İslamcılar da ülkeyi Afganistan'a çevirecek...
Selam ve dua ile....