Tarih bugünü anlama ve geleceği düşünebilme imkânını sağlayan bir bilimdir. Dünyada siyasetin maalesef el atmadığı hiçbir şey yoktur. Her şeye el atan siyaset, tarihe de el atıp tarihi de istediği şekilde yönlendirmiş. Hâkim güç politikalarının mecbur kıldığı doğrultuda tarihide istedikleri yöne çekmişler. Bu yüzden tarih, politikanın ortaya koyduğu şekline “resmi tarih” üzeri kapatılmaya çalışılan tarihe ise “karşı tarih veya muhalif tarih” denilmiş.
Resmi tarih, insan kitlelerini hangi istikamete götüreceklerini ve egemen gücün politikalarını meşrulaştırmak amacını taşır. Ülkenin tarihi gelişimini belli bir mantık içerisinde düzenleyen egemen güç, muhalif ilan ettiği gerçeği saklamıştır. Resmi tarih büyük araştırmalarla ortaya çıkmış ciltler dolusu bilgi halinde; kütüphanelerde, eğitim kurumlarında, üniversitelerde, büyük halk kitlelerine ulaşan ve onları yönlendiren bir bilim halindedir.
Karşı (muhalif) tarih ise, siyasal, sosyal, ekonomik bir güce dayanmadığı için büyük çoğunluğu karanlıkta kalmıştır. Ortada olan da dağınık ve yetersiz bilgiler halinde küçük çevreler de sıkışıp kalmıştır. Bu yüzden küçük araştırmalar, aydın sohbetlerinde özel fısıltılar, en çokta hatıralar halinde, varlıklarını çayevlerinde, dost sohbetlerinde biraz da garipleştirerek yaşatmışlardır.
Genel anlamda resmi ve karşı (muhalif) tarihi, tarih bilimcileri muhtelif kaynaklarda bu şekilde değerlendirirler ve politika ile tarih arasında parça bütün ilişkisi kurarlar. Egemen güç politikalarının arka kısmını her daim karanlıkta bırakır. Delilleri bilinçli bir şekilde ortadan kaldırır. Karşı tarihe kaynak olarak yalnızca olayları yaşayanların sözleri ve yazdıkları hatırat babında bilgiler kalır.
Bu nedenle “karşı tarih” durumuna düşmüş olanı “gerçek tarihe” ilgi duyanlar, mesuliyet düzeylerine göre bu dağınıklığı toplayarak geçmişi aydınlatmaya çalışırlar.
Karşı (muhalif) tarihin kaynakları olan hatırat ve çeşitli belgeleri kabiliyetli ve cesaretli ve vicdan sahibi bilim insanlarının çalışmalarıyla ortaya konularak tarihe büyük faydalar sağlamışlardır.
Parlamenter tarihimizde iki meclis vardır. Meclisi Mebusan ve Büyük Millet Meclisidir.
1.Büyük Millet Meclisi, meclis kürsüsü, tartışma cesareti, imkânı ve adabı bakımından eşsiz bir örnektir.
Başlangıçta bir bütün olarak hareket eden 1.Büyük Millet Meclisi, zamanla görüş ayrılıklarına düşerek Birinci ve İkinci Müdafaa-i Hukuk Gruplar ile Bağımsız Grup olmak üzere üç parçaya ayrılmış. Siyasi partiler gibi hareket ederek Türkiye’nin en demokratik meclisini oluşturmuş.
Olağan üstü yetkilerle donatılarak faaliyet gösteren 1.Büyük Millet Meclisi İlk toplantısını 23 Nisan 1920’den 16 Nisan 1923 yılına kadar üç yıl aralıksız devam etmiştir. Bu yüce meclis:
a- Milli Mücadele Hareketi’ni yönetmiş başarıya ulaştırmış.
b- Çıkardığı kanunlarla Türkiye Cumhuriyetinin temellerini atmış.
c- Yasama-Yürütme-Yargı yetkilerini elinde bulundurmuş.
Birinci Meclis’in 29 ciltlik açık 4 ciltlik gizli toplantı tutanakları bugün internet sitelerinde mevcuttur.
Meclis tutanakları okunduğunda insana büyük bir heyecan verir. Hatta Milli Mücadele üzerine yazılan heyecanla okuduğumuz o çokça eserlerin bu davanın ancak onda birini anlattığı görülür.
Konumuz olan Hüseyin Avni Bey, her iki mecliste mebus olarak bulunmuş. 1. TBMM’sinde 2. Grupta yer almış. 2.Grupta kendisine yoldaş olan, gruba ön ayak olanlar şunlardır: Sivas Mebusu, Kara Vasıf (Karakol)- Erzurum Mebusu; Hüseyin Avni (Ulaş), Süleyman Necati (Güneri)- Canik Mebusu; Emin (Geveci)- Kastamonu Mebusu; Mehmet Besim (Fazıloğlu)- Kayseri Mebusu; Rıfat (Çalıka)- Trabzon Mebusu; Ali Şükrü- Mersin Mebusu Salahattin (Köse)
2.Grup sözcülerinden Hüseyin Avni Bey Hukukun üstünlüğünü ve demokrasiyi savunmuştur. Demokratik bir meclis istemiş. Kabine sistemini ve kuvvetler ayrılığı ilkesini savunarak milletin refahını hürriyetini temel alan çağdaşlarında ilerde fikir ve görüşler öne sürmüş. Onun bu cesaretini ve fikirlerini kıskananlarda olmuştur.
Hüseyin Avni Bey bir ahlak ve vicdan hareketinin öncüsü olarak hukukun üstünlüğü içinde adaleti aramış, seçkin bir azınlığın değil demokratik bir zihniyetin hâkimiyeti içinde bir yönetim mücadelesi verdiği için karşı duruma düşürülmüş. Bu halk çocuklarının kurduğu bu cumhuriyete kim karşı olabilir. Bu duruma düşürülmesi onu derinden üzmüş. Meclis kürsüsüne çıkarak mebuslara şu şekilde hitap etmiş: “-Bu grubun ilkesi, yediden yetmişe herkesin ilkesidir. Bütün millet bu grubun içindedir. Ben de ayrı değilim. Ben de sizdenim. Ayrılık doğru değildir. Anadolu’da yarın, ‘Mecliste bu amaca aykırı kimseler varmış’ diye bir düşünce doğar. Birlik zedelenir. Mecliste bu amaca karşı kimse yoktur. Grubun programı, milletin programıdır. Ben de bu gruptanım ve bu grubun temeliyim. Beni dışarıda bırakmak doğru bir şey değildir. Rica ediyorum ki, grubun programını Meclis Genel Kuruluna getiriniz de hepimiz kabul edelim. Dünya bilsin ki, mecliste buna karşı kimse yoktur. İşte ben bunu ilan ediyorum. Benim için esaslı bir görevdir.” Hüseyin Avni’nin bu haykırışına Meclis Başkanvekili Hasan Fehmi(Ataç) Bey, “bu iş bir özel iştir” diyerek konuyu kapatmıştır. Kaynak: (Z.C.16 Mayıs 1921) Mahmut Goloğlu. Milli Mücadele Tarihi 4. Cilt s.169”
Milli Mücadele’de ve Türk Devletinin kuruluşunun temelinde yer alan bu asıl insanın haykırışı millet vicdanlarında yer etmiş. Bu Türk evladının üzeri örtülmeye çalışılmış, iftiralar atılmış, haksızlığa uğramıştır. Hüseyin Avni Bey’i bugünlere taşıyan ve onun muhteşem ahlâk görüşlerini mesuliyet sahibi kıymetli insanlar ortaya koymuşlar. Kendi çıkardığı, davasını anlattığı Anadolu Mecmuası, Mesuliyet Dergisi gibi dergiler ile oğlu Dr. Mehmet Ulaş’ın, Rahmetli Nurettin Topçu’nun ve yakın arkadaşlarının yazmış oldukları hatıralar Hüseyin Avni Bey’i bugünlere getirmiş. Yakın zamanda da kıymetli tarihçimiz Prof. Dr. Ahmet Demirel bey’de ortaya koyduğu bilimsel ve objektif çalışmalarıyla Hüseyin Avni Bey ve yakın tarihimize büyük bir ışık tutan eserler yazmıştır.
Büyük bir vatan ve milletperver olan kıymetli hemşerimiz Hüseyin Avni Ulaş Bey hiçbir güce yaslanmadan bir ahlak ve irfan hareketiyle hukukun üstünlüğünü ve adaleti savunmuş. Mesuliyet varsa adalet vardır. Diyen Hüseyin Avni Bey, milletinden yana ortaya koyduğu bu tavır onu muhalefete itmiş. Allah’tan başka hiçbir güce eğilmeden, dalkavukluk yapmadan, onurlu bir muhalefetin sınırları içerisinde mücadelesini vermiş. Cumhuriyet tarihimizin doğru sözlü, cesur, hiçbir kuvvete boyun eğmeyen kahramanı, cumhuriyet ve demokrasi aşığı Hüseyin Avni bey’i milletimize tanıtmak şüphesiz Türkiye’nin kazanımı olacaktır. Sağlam bir Erzurum duruşu gösteren Hüseyin Avni Bey’i bir kez daha anılmasına vesile olan Erzurum Büyük Şehir Belediyesi Kültür Daire Başkanı Sayın Ergün Engin Bey’e ve arkadaşlarına teşekkürlerimi sunarım. Hüseyin Avni Bey’e ve bütün Milli Mücadele kahramanlarına ve bize bir vatan ve devlet bırakanlara rahmet olsun. Nur içinde yatsınlar. Saygılarımla