Yazıyı kaleme aldığım gün, ulusal kanallarımız Balıkesir’deki bir fabrikada meydana gelen
patlama haberini geçiyorlardı. Yazım yayınlanana kadar gündeme neler gelir, hangi kazaları,
ihmalleri, kayıpları yazarız bilemiyorum. Yine de Allah bir daha böyle acılar yaşatmasın
diyerek kaybettiklerimize rahmet, yaralılarımıza şifalar dileyerek başlayalım yazımıza.
Artan trafik kazaları, helikopter, uçak kazaları, iş kazaları derken düşünmeden edemiyoruz.
Bütün bunların peş peşe gelişi tamamen bir tesadüf mü? Yoksa sürekli yazdığımız devlet
tarafından yapılan denetimlerin yeterli şekilde yapılmaması veya denetim sonuçlarının
yeterince yaptırımlarının olmamasının bir etkisi var mı bütün bu olanlarda?
Hercai kelimesinin anlamı; hiçbir şeyde kararlı olmayan veya konudan konuya geçiveren,
yeltek, gelgeç olduğunu görüyoruz. Başımızı sözlükten kaldırıp etrafımıza baktığımızda da
neredeyse bütün kurum ve kuruluşlarımızın içlerinde bulundukları ortamı ancak bu hercailik
kelimesi ile tanımlamamız da mümkün. Yeni yeni kurallar geliştirsinler, yeni teknolojilerle,
yeni ürünler satın alıp kullansınlar, cicili sözlerle yeni nesil ile başlayan yeni yeni kavramları
belleklerimize kazandırmaya çalışsalar da hepsinin genel durumlarını açıklamaya bir tek
hercai kelimesi yetiyor da artıyor bile.
Çocuk şımarıklığı içinde davranan koca koca adamların dillerine pelesenk ettikleri yenilerden
gına geldi inanın.
Gereğini yapmadıktan sonra bütün bu yeniliklerin, yapılan bunca yeni işlerin ne anlamı
kalıyor ki?
Yeni programlar kullanmak, yeni teknolojiyle denetimleri daha kusursuz yapacak hale
gelmek, eskinin kayıpları, eskinin kusurları, eskinin hataları falan artık olmayacak demek
karın doyurmuyor, para etmiyor inanın.
Kendinizi, canınızı, bedeninizi nereye koyacaksınız önce onu söyleyin. Kaleyi kaybettiğinizde
namlunuzu şakağınıza dayayacak mısınız?
Biz aynı coğrafyadaki başka toplumlara benzemeyiz. Bizdeki kadim devlet anlayışı ne yazıktır
ki çevremizi saran toplumlarda yok ve bunun da acısını çekmiyor değiliz. Kabileler, aşiretler
halinde yaşamaya alışmış toplumların devlet gelenek ve göreneklerini içselleştirmeleri,
hayatlarını buna göre düzenlemeleri elbette epey zahmetli bir süreç. Şükürler olsun ki bize
bu devletleri emanet edip, devlet-i ebed müddet kültürünü bize kazandırmış olan ecdadımız
sayesinde bizler mensubu olduğumuz devletlerimizi omuzlarımıza almasını da ona sahip
çıkmasını da bütün dünyaya ders niteliğinde öğretecek kadar da yol almışız.
Aç kalır, çıplak gezeriz ama devletimize bir halel gelsin istemeyiz. Devlet kültürümüzün
gereğidir en acılı anlarımızda bile dudaklarımızdan dökülen ‘Vatan Sağ olsun’ cümlesi. Biz
yazdık, yazıyoruz da. Hadi sizin işiniz gücünüz çok, çarşıya pazara çıkamıyor, halk ile çok
teşriki münasebetleriniz olmuyor diyelim. Pekiyi ama birer zorunluluk olarak kullandığınız o
sosyal medya hesaplarınızı kullanarak da bakmıyor musunuz etrafta olan bitenlere? Ayda bir
etiketi değiştirilmeyen bir gıda ürünü, bir tüketim maddesi yok iken yılda bir kez maaşlarına
zam verdiğiniz vatandaşlarımızın seslerine hiç mi kulak vermezsiniz?
Yıllar önce bir iş güvenliği uzmanından duymuştum. Sadece bir kusur tek başına bir kazaya
sebebiyet vermez. Tek kusur, tek bir hata önlenebilir ve idare edilebilir ancak birden fazla
kusurların aynı anda oluşması kazalara sebep verir demişti. Sürekli üzeri örtülen, sürekli
olarak çöpleri masa altına süpürmek, sürekli olarak ihmal edilen kurallar, alınmayan
önlemler, yapılmayan denetimler acaba gündeminize ne zaman asıl gündem olarak girecek?
Korkarım ki sürekli olarak her konuda yukarıdan emir ile ancak çalışabilen bir mekanizma bu
konuda yine de yukarısının emirlerini bekleyecek ve yapması gerekeni yapmayacak ve biz de
kamuoyu olarak daha çok uzun bir süre başsağlığı ve geçmiş olsun mesajlarını kullanmaya
devam edeceğiz.
Sayıştay’ın kurumlarımız üzerinde yaptığı denetim raporları hepimizin gözleri önünde ve
kurumlarımızın mevzuatın gerekleri karşısında durumları içler acısı. Çoğu aldırmıyor, çoğu ipe
un seriyor, çoğu hile-i şeriyyeler peşinde düzenbazlıklar çevirmekte. Böyle olunca da sade
vatandaşın gözünde devlet o güvenilir, baba vasfını zedeletmekte. Parası olan, siyasi gücü
olan bir şekilde bütün kurallardan azade olup gemisini yürütebilirken, cebinde yeterli maddi
gücü veya siyasi gücü olmayanların vay haline.
Kurumlardaki bu hercailik insanımızı da etkiliyor, mutsuz ediyor. Amaçsız yaşıyor, amaçsız
sahip oluyor, bir süre kullanıyor, atıyor, velhasıl tükete tükete tükeniyoruz.
Hercai zamanlar içerisinde gelin yine de sımsıkı tutunacağımız, kolay bırakamayacağımız,
vazgeçemeyeceğimiz bir şeylerimiz olsun. Yaşamak gibi. Yaşama tutunmak, okumak,
okumanın kanatlarına tutunup zaman ve mekânın dışına kaçmak gibi.
Erdal ÇİL