Piyasalar

her insan mü’min olabilir de; ya her mü’min, insan olabilir mi..?!

Punto:
her insan mü’min olabilir de; ya her mü’min, insan olabilir mi..?! ya da; insan-mü’min olmak mümkün mü..? yani insaniyete layık bir ideal insan- mü’minlik mümkün mü..? buna ben acizane şöyle derim; insanî arş eşiğini aşamayan hiçbir birey, mü’min olsa da olmasa da, insan değildir.. insan görünümlü olabilir ama başka bir varyasyonudur.. ama insaniyete layık insan değildir.. * işte Prof. Yasin Ceylan da bunu anlatmaya çalışıyor bence.. “iman etmek ahlaklı olmaya yeterli olsaydı bu ülkedeki ve tüm İslam dünyasındaki ahlaksızlığı ne ile açıklayacaktık..?” * daha detaylısını ise şurada der; “Ahlak meselesine gelince, birçok mütedeyyin iman etmeyi, kelime-i şehadette bulunmayı, bir ahlak prensibini kabullenmek ve ahlaklı olmak olarak görüyor. Hâlbuki iman etmek ile ahlak yasasını, ahlaki değerleri kabul etmek arasında bir ilişki yoktur. Tabii, iman etmiş biri, ahlaklı bir birey olabilir, ama imanı sayesinde değil; ahlak yasasına, ahlaki değerlere inanıp onlara uygun davranmak sayesinde. İman etmek ahlaklı olmaya yeterli olsaydı bu ülkedeki ve tüm İslam dünyasındaki ahlaksızlığı ne ile açıklayacaktık? Aslında iman etmis kişi, asıl olan şartı yerine getirdim, Tanrıya ve kutsal kitaba inandım ya, gerisi teferruat deyip ahlak dışı eylemlere daha cesaretlenmiş buluyor kendisini. Tabii, bir de bu Tanrı esirgeyen, bağışlayan bir Tanrı ise, gerisini imansız düşünsün!” * biz ise bunu daha kategorik formüle ederiz.. evet, dört varyant var iman ve insan ilişkisinde; 1-) mü’min olmadığı gibi insan da olamamak 2-) mü’min olduğu halde insan olamamak (ki en korkunç durum..) 3-) mü’min olmadığı halde insan olabilmek 4-) hem mü’min hem insan olabilmek * (1) vahşi mahluk yani insanlık öncesi durumu ifade eder.. bu tarz fazla insan yok.. konumuz dışıdır.. * (4) ideal durumdur ki aslında tüm Semavî dinlerin de tüm hakiki medeniyetlerin de ideal hedef ve gayesi budur.. hem müm’in-i kamil ve hem de insaniyete layık insan olabilme yani.. * (3) ise, seküler ya da tarafsız (ilgisiz) kesimin ideal durumu veya hedefidir.. önemli olan insaniyete layık insan olabilmek.. ki bu tek başına dürüstlük ve ahlaklılık için yeterlidir ve elbette olmazsa olmaz gerekliliği olarak.. “iyi insan olmadan iyi müslüman da olunmaz..” diyen Aliya İzzetbegoviç de işte bunu demek istedi ve tam da isabet etmiştir.. hem de Muhammedü’l Emin, daha Nebi olmadan yani İslam Dini mü’mini olmadan da el-Emin idi.. yani insaniyete layık bir insan idi ki ahlak ve dürüstlük ve hakkaniyetli adilliği ile bu ünvana inançlı ya da inançsız herkesçe ortak kararla layık bulunmuştu.. yani; ahlaklı olmak, imanla değil insan olmakla ilgili bir sonuçtur.. * ve gelelim en korkunç olana.. (2). varyasyon olan, mü’min olduğu halde insan olamamak’lık durumu.. işte en korkuncu budur.. tüm riyakarlık da dürüstsüzlük de bağnazlık da yobazlık da barbarlık da vahşilik de radikal ve tekfircilik de kafa uçurmaklık da insanı diri diri yakmaklık da… kısacası tüm insanlıkdışılıklar (ve islamlıkdışılıklar da) bu katagoriden çıkmadır ve burada neşvünema bulur.. ve maalesef müslüman kesimin kahhar kesimi buraya denk düşer.. %80 hatta belki 90’ı bu şeritte yer alır.. kimi aktif olarak tüm barbarlık ve vahşiliği icra ile bizzat kusuyor.. bu onda ya da yirmide biri kadardır.. şu radikal barbarlar ve tekfircilerin tümü bunlardır işte.. hem de hepsi de mü’min olmalarına dayandırarak icraatı yaparlar.. diğer büyük kesimi de bunu yapmaya mekan, zaman ve imkan bulamadığı için siniyor ve susuyor olarak varlar.. sadece ahlaksızlık, soygunculuk ve barbarlıklarına güç ve makam bulamadıkları için pasif potansiyel olarak durgunlar.. ki pek çoğu da hacı-hoca ve okumuş eğitimlidirler de.. ve yine onlar da mü’minlikleri gereğine tüm bunları dayanak alırlar.. yani özetle; Prof. Yasin Ceylan dediği gibi; imanlı olmak çoğu zaman ahlaksızlığı giderici olmak bir yana tersine, şerirliğe daha da itici cür’etlik bile kazandırabiliyor.. bu yönüyle Din (inanışlar) evet en büyük ve en kolay ulaşılabilir ve kullanılabilir haşhaştır.. Hasan Sabbah belki de bunun ilk kurumsal kaşifi ve uygulayıcısıdır.. * bu yüzden.. İslam Coğrafyaları olarak din ve imandan önce, insaniyete layık insanlığı kovalayıcı olmalıyız.. öncelikle de, ideal mü’min olmanın da olmazsa olmaz gerekliğilinin bu olduğuna iman etmek gerek.. yoksa unutmayalım ki Hz.Ali gibi birine bile tekfir çekenler de inanmış mü’minler idiler.. ve hem de bunu da o ‘imanları gereği‘ (!) yapmaktaydılar.. ve tıpkı bugünkü uzantıları olan barbar kafa uçurucular da aynı gerekçeyle meydanlarda olmaları gibi.. yani; inanmış, afyonlulaşmış, haşhaşin zombiler olarak mü’mindirler elbette ama; insanî arş eşiğini aşmamış kategorisinde olarak insaniyete layık insan değiller.. * ve maalesef ki bunlar için çözüm, en ilkel kabile vahşilerine çözümden bile milyonlar kat daha zor ve çetrefillidir.. yine de ilk adım olarak en azından kendimizi tanımakla işe başlanabilir.. bunun için de; herkes, hergün ve her duruşta kendini sorgulamalıdır; “olmaya ki ben de bir barbarlık derekesine inmiş olayım..! bilmeden tekfircilerden ben de olmuş olabilir miyim..?!” gibi.. evet.. bu tehlike; herkes için, hem de her bir duruş için, her an bulaşmış olma ihtimali olarak var.. bu yüzden; Aliya aforizmasını her an göz önünde levha tutmalıyız; “iyi insan olunmadan, iyi müslim de olunamaz..!” gelin öncelikle insaniyete layık insan olabilenlerden kalın, 25.10.2021, nikaO (Nihat Kaya)