Helalleşme fiili “devletin siyasi dini” geleneğine dönüşürse, o devlette ne hukuk kalır, ne sosyal adalet kalır. Yapanın yaptığı da yanına kar kalır. Helalleşmeyenler de “devletin siyasi dinidarları” tarafından vatan millet düşmanı, ahlaksızlar olarak görülür.
Uzunca bir zamandır devleti-milleti borca ve faize esir edip, işsiz, aşsız bırakmakla kalmayıp, sağlığımızı, toprağımızı, suyumuzu, oksijenimizi, ormanlarımızı, denizlerimizi, güvenliğimizi ve en önemlisi de toplum ahlakı başta olmak üzere; velhasılı huzur ve refah içerisinde yaşamamız için ne gerekiyorsa; hepsini kimin/kimlerin çaldığını ve çalmaya teşebbüs edenleri merak eden, soran, sorgulayan ve itiraz edenleri korkutmak, yıldırmak için; Anayasal ve medeni haklarını kullanmalarını yasaklayıp hem zihnen hem de fiziken hapsetmek istediler.
Bunları yaptıkları yada sebep oldukları ayan beyan ortada olmasına rağmen şimdide çıkmışlar; “Sıkıntıya düşen insanlarımızın, hepsinden helallik istiyoruz” demeye başlamışlar.
Bu sözleri ilk işittiğimde önce şaşırdım.
Günümüzde “baş ustalık” dönemini yaşadığına inanılan bir siyasi hareketin; “Dicle'nin kenarında, bir kurt bir koyunu kapsa sorumlusu biziz” deme noktasından, bugün; “Sıkıntıya düşen insanlarımızdan helallik istiyoruz” deme noktasına gelmeleri ‘devleti idare etmeyi beceremedik’ itirafı gibi olmuştur.
Tabiki bu sözlerin halkın nazarında iki türlü karşılığı olacaktır.
“Halktan aldığı sınırsız yetkiye rağmen 20 yıldır vazifeleri hakkıyla yapamadıkları için helallik istiyor” diyenler olacağı gibi, bu tutumu “mütevazilik” kabul edip olumlu erdemli bir hareket olarak görenlerde olacaktır. Tabiki bu kişilerin değer sayımlarına göre değişkenlik gösterir.
Konumuza iki soru ile devam edelim;
1-) Helalleşme kimler arasında olur?
Sade vatandaşlar, bireysel olarak insani ilişkilerinden doğacak haklar konusunda birbirlerinden helallik isteyebilirler.
Ama devlet idaresindekiler, vatandaşlardan helallik isteyerek ülkeyi sürekli yönetemezler. Liyakat sahibi ise, zaten sorumluluğunun gereği neyse yapar. Beceremiyorsa daha iyi birisinin gelmesi için görevini bırakır. Ya da görevden alınır.
2-) Helalleşme isteyenlerin sorumlulukları ve liyakatları ne durumda?
20 yıl süren kesintisiz iktidarları boyunca 2 trilyon vergi toplayıp, 60 milyar $ özelleştirme yapılmış. Bu kadar gelire rağmen, her ne hikmetse gene de yaklaşık 450 milyar $ dış borç yapmışlar. Yani benim 4 yaşındaki torunumun doğmamış çocuklarını bile borçlandırmışlar. Buna yazımın ilk paragrafında bahsettiğim gayri hukuki yasaklamalar ve içinde bulunduğumuz ve iliklerimize kadar hissettiğimiz olumsuzlukları da eklediğimde;
Sonuç; Liyakatsız oldukları için sorumluluklarının gereğini yapmamışlar/yapamamışlar ve ülkeyi çökmenin eşiğine getirmişler.
Şimdi aklınıza; “hadi canım sende! Öyle şey mi olur? Koskoca Türkiye cumhuriyeti bu! Çökmesi ve yıkılması o kadar kolay mı?” diye bir soru gelebilir?
Bunların hepsi bir devletin zayıflayıp ve nihayetinde çöküp, yıkılmaya götürmek için yeterli sebeptir. Koskoca cihan imparatorluğu Osmanlı da işte bu yüzden çöktü ve yıkıldı.
Şimdi gelelim en can alıcı soruya;
Helalleşmeyenler “devletin siyasi dinidarları” tarafından vatan millet düşmanı, ahlaksızlar vb. olarak görülürseler böyle bir durumda ne yapılmalı?
Bundan sonra devletin çökmemesi ve yıkılmaması için; yukarıda yazdıklarımı yapanlara, yapmaya devam edecek olanlara ve yapmaya da yeniden teşebbüs edenlere, her yerde her ortamda yüksek sesle anayasal ve demokratik yollarla itiraz etmek ve halkı da buna teşvik etmek her Müslümana ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına farzdır.
Bu durumda Türkiye Cumhuriyeti devleti; Osmanlı'daki gibi Osmanoğlu ailesinin mülkü ve toprakları olmadığına göre, günümüzde bir ailenin ve zümresinin Helali Ahmer Keyfiyet Cumhuriyeti de değildir. Türk milletinindir.
Türkiye Cumhuriyetinde siyasi helalleşmeler ise; iki safhada yapılır.
İlk safha sandıkta olur.
İkinci safha ise; ülke tam anlamıyla demokrasiye ve hukuka geçince yapılır. İşte bu safhada helalleşme keyfiyetinden kaynaklanan sorunların çözümü de çorap söküğü gibi gelir.
Vesselam