Piyasalar

Havalar ve Verimsiz Düşünme

Punto:
Orhan Veli’nin bir güzel şiirinde “Beni bu güzel havalar mahvetti” demekte… Şair “Şiir yazma hastalığım / Hep böyle havalarda nüksetti” diye de eklemektedir… Şairi dertlendiren, şiir yazmaya iten hangi havaydı onu açıkça yazmadığında anlayamıyoruz… Belki meteorolojinin konusu olan bir havadan bahsediyordur… Belki de mecazi anlamda havadan bahsediyordur… Bu tartışmayı uzatmadan zaman zaman katıldığımız sosyal ortam ve toplantılarda öyle bir hava oluşuyor ki şaşırıp kalıyoruz… Konuşmalarına şahit olduğumuz bazı kimselerin havasını görünce hayrete düşüyoruz… Peki, durum, ortam veya çevreyi konu alan çokta “bilimsel olmayan” bu “bol havalı” değerlendirmelere bir göz atalım… Memleket Havası… Geçen günlerde uzak bir yerde bir konferansa katıldım… Zorunlu dinleyici olan öğrenciler sayılmaz ise katılan sayısı sınırlıydı. Ön sırada boş bir yer bularak oturdum. Ön sıraya oturduğum için yanımdaki arkadaşta ister istemez yetkili biri oluyordu… Kısa bir sohbetten sonra ilk sunum yapanı izlemeye başladık… İlk olarak konferans öncesi “memleket fotoğrafları” göstermek için birisi sahnedeydi… Bu kişi çok güzel fotoğraflar gösteriyordu: Sular, çiçekler, böcekler, karlı dağlar… Hakkını teslim etmek gerekirse fotoğrafları beğendim! İçimden birazda şüphe ile hiç bu kadar güzel yerler görmediğim için fotoğraflar bu şehirden mi diye de düşündüm… Zaten sunucu da “Eşsiz manzaralar” diyerek izleyicileri etkiliyordu… Salondakiler “Cennetten bir köşe” diyerek bağırıyorlardı… Anlayacağınız salonun “havası” yerindeydi… Yanımda oturan arkadaş daha fazla dayanamayarak bana doğru eğildi ve kısık bir sesle “Hocam, gel de sevme bu memleketi, baksana Allah (cc) havayı, suyu, dağı yani her şeyi vermiş… Birde bu şehri niçin seviyorsun diye soruyorlar…” dedi. Ben de “Evet, memleket havası…” diye kekeledim… Bu gösteriden sonra toplantının bilimsel sunum bölümü başladı… Bu bölümde “aynı şehirdeki sular, çiçekler, böcekler, karlı dağlar bilimsel verilerle inceleniyordu… Konunun bir yerinde konuşmacı “Şehrimizdeki göl o kadar kirli ki bazı bölümlerinde artık canlı yaşamıyor…” dedi. Anlayacağınız konferansçı verilerle memleketi değerlendirdi ve bazı gerçeklere dikkat çekti… Dikkat ettim salondan hiçbir coşku yoktu ve yanımdaki arkadaş da suskundu… Anlayacağınız toplantının bu bölümünde salonda başka bir “hava” vardı… Konferanstan çıktım otele giderken toplantıdaki bu tabloyu hala zihnimde canlandırıyordum… Burnumu delercesine bir koku hissettim… Şoför; “Şehrin atıklarının açıktan aktığı bölgeden geçtiğimizi ve sıcakların artması ile kokunun dayanılmaz olduğunu” söyledi… Birden, birinci sunudaki suları, çiçekleri, böcekleri ve karlı dağları gösteren fotoğraflar gözümün önüme gelirken, bir yandan da aracın camını kapattım… Gel de sevme bu memleketi/insanları, bakar görmez… “Beni bu güzel havalar mahvetti” diyen şair haksız mı? Kaldı ki son yaşadığım bu olay bol havalı başka hatıralarımın da canlanmasına neden oldu… Şehrin ayrı bir havası var… Bir üniversite yöneticisi olarak göreve başladığım şehri yakından tanımaya çalışıyordum. Birçok insanla görüşüyor, personel ile yakın ilişki kurma çabasındaydım… Bir gün coğrafya bölümünden bir öğretim üyesi ziyaretime geldi ve başladı anlatmaya: “Bu şehrin ayrı bir havası var.” dedi. Bende şaşırarak “Nasıl yani” dedim… Pencereden karşı tepeleri göstererek “Bakınız, işte şu tepelere zamanında insanlar çadır kurarak verem hastalıklarını bile tedavi ederlermiş. Allah (cc) bu şehre ayrı bir hava vermiş…” dedi. O tarafa doğru baktım, gösterdiği tepede hiçbir ağaç/yeşillik yoktu, boz bir tepe idi… “Bu tepenin havasını eşsiz kılan nedir” diye sordum… O’da “Bu şehrin ayrı bir havası var” demeye devam etti… Tekrar baktım, gerçekten de ayrı bir havası vardı o tepenin… Bu konuşmalar daha sonra da tekrarlanınca “Siz akademisyensiniz ve coğrafya üzerine çalışıyorsunuz, “bu şehrin ayrı bir havası olduğunu” bilimsel bir rapor olarak yazın bizde bundan yararlanalım; gelen misafirlerimize tavsiye edelim” dedim… Hiçbir zaman böyle bir rapor getirilmedi… Ama “Sayın Hocam, Allah (cc) bu şehre ayrı bir hava vermiş…” dedi durdu… Gel de sevme bu memleketi/insanları, boz tepelere bakar görmez… Son söz: Bardağın boş tarafını görmeyen dolduramaz, dolu tarafını görmeyen susuzluktan hasta olur…