Piyasalar

Hatunlarımız, Hanımlarımız

Punto:
Türk Kadınını seçme ve seçilme hakkının verilmesinin yıldönümü kutlandı. Gönül isterdi ki tarihi süreç içerisinde Türk Kadını nereden nereye gelmiş, hangi merhalelerden geçmiş, günümüz dünyasına hangi izler bırakmış vs. Bu ve benzer konular konuşulsun, kadınımız hak ettiği yere konulsun. Öyle bir imaj uyandırıldı ki 1934 kadar kadının sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasi hayatta hiç esamesi bile okunmazken, birden bire kadının varlığı akla gelmiş ve bütün hakları verilmiş! Bu en başta kadınlarımız olmak üzere Türk-İslam Tarihine hakarettir. Beş bin yıllık Türk Tarihinde, bin dört yüz yıllık İslam Tarihinde hayatın her safhasında yer alan kadınımızı yok saymaktır. Bu çok büyük bir haksızlık, insafsızlıktır. Çünkü tarih boyunca kadın, elde etmiş olduğu haklar konusunda zamanımız kadınlarımızdan fersah fersah önde olup daha ayrıcalıklı haklar kazanmışlardır. Gerek İslamiyet’ten önce Türklerde gerekse sonra kadınlarımız, bireysel ve sosyal haklar bakımından her hangi bir kısıtlamaya maruz kalmamış, son derece geniş bir yaşam alanı bulmuştur. Tarihte şöyle kısa bir gezinti yaptığımızda, Türklerde, Kağan eşine veya kadın hükümdara, ‘Katun/Hatun’, Moğol ve Türk Hanlıklarında Han eşlerine , ‘Hanım” denirdi. - Büyük Hun İmparatorluğu adına, Çin ile ilk barış anlaşmasını Mete Han'ın eşinin imzalaması, - Avrupa Hun ülkesine gelen elçiler, Attila’nın eşi, Arıg Han tarafından kabul edilmesi, - Kazan Türklerinin Milli Kahramanı, Süyüm Bike Hatun’unun olmasının yanı sıra, - Sakaların Anası olarak bilinen Tomris Hatun ilk kadın hükümdar olması, Tomris Hatun’un kendinden kat kat üstün ordusu olan Pers Hükümdarı Kiros’u ağır bir yenilgiye uğratması, - Cengiz Han, “Ben sizin hanınızım, (eşi Börte’yi gösterere) bu da benim Hanım” demesi, - Hun/Sabar Hükümdarı, Bogarık KHatun, Ögeday Han’ın ölümünden sonra tahta geçen Naib Töregene Hatun, Delhi Sultanı, Raziye Sultan gibi Türk Kadın yöneticilerinin olması, - Bunun yanı sıra, bir çok “Beylik” yapan hanımlarımızın bulunması, Türklerde kadının ne kadar önemli bir yerinin olduğunun göstergesidir. Diğer taraftan, Türk Toplumunda kadın ve erkek tamamen eşittir. Kadın, Han, Hükümdar, Sultan, Bey, Elçi, Kale Muhafızı ve Vali olabilir, toplumun her alanında etkili olurlardı. Anadolu Selçuklu Sultanı tarafından Niğde Sancak Beyliğine atanan ilk Vali Hudavent Hatun olması bunun en çarpıcı örneğidir. Kadınlarımız, aile yönetiminden devlet yönetimine kadar bütün kademelerde görev alırlardı. Örneğin, Büyük Selçuklu Hükümdarı Tuğrul Bey'in eşi, Altuncan Hatun devletin en önemli şahsiyetlerinden biriydi. Devletin devamı için son derece önemli görevler üstlenmiştir. Türk Tarihine baktığımızda kadın ve erkeğin bir bütünün bir birini tamamlayan iki parçası olduğunu görürüz. Orhun Kitabelerinde, “Türk Milletinin adı sanı yok olmasın diye, babam hakanı, annem hatunu yükseltmiş olan Tanrı” ifadesi, kadının devlet ve millet nezdindeki önemini, hükümdardan aşağı da olmadığını gösterir. Bilindiği gibi İslam, kadınlarımıza “Cennet anaların ayakları altındadır” diyerek mertebelerin en yükseğini vermiştir. İslam’a göre kadın erkek eşittir. Üstünlük ancak takva iledir. İslam Hukukuna göre kadının serveti olabilir. Buna ne kocası, ne kardeşleri, ne babası, ne çocukları müdahale edebilir. Kocası fakir bile olsa hanımının mallarına karışamaz. Osmanlıda vakıf kuranların yüzde 36 sının kadın olduğunu görürüz. Osmanlı’da vakıfların ne kadar önemli olduğu bilinen bir gerçek. Osmanlı arşivlerinde, kadının asla zorla evlendirilemeyeceği, şiddet uygulanamayacağı, kötü söz dahi söylenemeyeceği, yalnız kadınların devlet tarafından korunduğu, çok çocuklu ailelere ayrı bir yardımın yapıldığı görülmektedir. Batıda hiçbir şekilde kadın hakları yokken Osmanlıda kadın hakları olduğunu görürüz. Osmanlı Şehzadeleri Annesinin gözetiminde sancağa çıkartılır, kontrolü annesi tarafından yapılırdı. Yani devletin geleceğin annenin ellerindeydi. Arşivlerde, evliliklerin kadı huzurunda yapıldığı, kadının boşama hakkı olduğu, sicillere işlenmemiş evliliklerin geçersiz sayıldığı belirtilmektedir. Şer’iyye sicillerinde, kadınların evlenme, boşanma, nafaka, miras konularında haklarını aradıkları kayıtları mevcuttur. Osmanlı kadını, ekim, dikim, hasat konularında erkekle aynı haklara sahipti. Kadından izinsiz, alım, satım işleri yapılamazdı. Şehirde kadınlar dokumacılık, ip eğirme, örgü gibi işlerle uğraşır, hatta ipek atölyelerinin büyük kısmı kadınlara aitti. Lonca (Esnaf Odası)ya kayıtlı kadınların olması, ekonomik alanda söz sahibi olduklarının göstergesidir. Yine Osmanlıda, Hürrem Sultan, Mihrimah Sultan, 3.Haseki Afife Nur Banu Sultan, Haseki Safiye Valide Sultan, Haseki Mah-Peyker Kösem Valide Sultan, Haseki Turhan Hatice Valide Sultan gibi Osmanlı Devlet Yönetiminde son derece etkili olmuş, hatta bir dönem yönetmiş kadınlarımız vardır. Bütün buraya kadar söylediklerimiz, Türk-İslam Tarihinde Kadının Yeri’nin özeti bile değildir. Sadece birkaç hatırlatmadır. Bu dönemlerde Batı'daki kadınların halini söylemeye gerek bile yok. Roma İmparatorluğunda Kadınların delilerle eşit sayılması, İngiltere’de kadın erkek eşitliğinin ancak 1935 yılında kabul görmesi, yukarıdaki hatırlatmalarımıza bakıldığın da Batı Toplumuna göre, Türk-İslam Toplumunda kadının yerini ve önemini çok daha iyi anlamış oluruz. Bu güne gelindiğinde, ülkemiz dâhil çağdaş dünyada, kadınlarımıza istediğiniz kadar her türlü hakkı verin, onlara hak ettikleri, değeri, önemi, kıymeti vermiyor, hak ettikleri saygıyı göstermiyor, sürekli olarak şiddeti, aşağılamayı, tacizi reva görüp, bir meta olarak sunuyorsanız ( ki biz dahil bütün dünyada böyle) Kadın hakları konusunda yüzlerce hatta binlerce yıl gerideyiz demektir. Bundan dolayı da kadına, haklarınızı verdik demeye de hakkınız yoktur! İsmet TAŞ - İç Anadolu Birliği Genel Başkanı Dünya Muhabirler Birliği Türkiye Başkanı