Teftiş için gittiğim bir şehirde öğrencilik dönemimden tanıdığım öğretmen bir arkadaş ile buluşup hasbihal etmiştim.
Öğrenciyken her soruna çözüm formülü üreten bir kurtarıcı gibi konuşurdu.
Yoğun bir şikayet faslından sonra “Ülkemiz niye her şeyde geri”diye sorduğunda bende “hem Erzurumlu’sun hem de tarih öğretmenisin,bana milattan başlayarak Erzurum tarihini özetler misin” dediğimde sadece kek küm etmişti.
Yani bu ülkede çoğu insanın kendi işini zamanında,tam ve doğru yapmadığı halde,ülkenin vaziyetinden şikayet etmesi ülkemizin dramıdır maalesef.
Kendi alanımız dışındaki her alanda da uzman(!) olmamız başka bir ironi.
Bankacı olarak ben işimi doğru yapmam, tarihçi olarak sen yapmazsın ,mühendisi yapmaz,öğretmeni yapmaz,ama hepimiz birlikte şikayet ederiz.
Ne olacak bu memleketin hali.
Bu girdiden farklı bir çıktı üretmek mümkün mü.
Yarının ne getireceğini ya da ne olacağına kafa yormak ya da bekleyip görmek gibi pasif bir eylem yerine ,”adım” atmak,atılan adımları izleyerek ve gerektiğinde revize ederek aktif bir eylemi ilke edinmek gerekmez mi.Tabii İlk adımı bizim atmamız gerektiğini unutmadan.
Başarının mutlak bir formülü olmadığı söylenir ama bence var.
Hem de çok basit ve ilk adım bu olmalı.
“bugün yapmanız gereken ne ise zamanında,tam ve doğru yaparsanız bu sizi bir sonraki hamle de ulaşabileceğiniz en mükemmel noktaya taşır”.
Sadece şu anda yapman gerekene odaklan,o kadar.
Mesela laborant arkadaş bu kan tahlilini sıfır hata ile yap.Tabii zor,öğrenciyken zamanın yarısını kantinde geçir,staj yaparken elin işte gözün oynaştaydı ve maalesef hayatımı sen etkileyeceksin.
Bu formül bizi bireysel olarak başarıya taşıyabileceği gibi ülkemizin de yazgısını değiştirebilir.
Ezcümle kimse bu ülkeyi kurtarmaya kalkmasın,kendi işini doğru yapsın yeter.
Aynı arkadaş ile yine yakın zamanda bir araya geldiğimizde bu kez yeni neslin vicdansızlığını uzun uzun anlattı.
Bende” oğlum okulda önemli bir suç işledi, eğer okul yönetimine anlatırsa okuldan atılacak,başka bir okula kayıt yaptırması da nerdeyse imkansız hale gelecek,anlatmazsa olaya hiç kimse şahit olmadığı için ortaya çıkmayacak.
Bu halde babası olarak “oğlum git müdürüne olayı olduğu gibi anlat “dermiyim?
Arkadaş “ama çocuğun hayatı kayar”dedi.
Peki,yaptığı/işlediği/söylediği her ne ise,onunla yüzleşmeden,kabullenmeden,ikrar etmeden ve sonuçlarına katlanmadan,bedel ödemeden bir insan nasıl vicdan sahibi olabilir.
Oğlumun yaptığı şey ile ,okuldan atılması pahasına,yüzleşmesini öneremiyorsam vicdansızlık benimle başlamıyor mu.(bunu önereceğimden emin de değilim)
Cinayet işleyen oğlunu ipten kurtarmak için ahlak ve adaletin bütün yollarını tahrip eden babaya hangimiz hak vermeyiz ki.
Gel sonra bu çocukların vicdan sahibi olmasını bekle.Onları vicdansız yapan bizleriz yani.
Orada vicdansız ise başka yerde de vicdanlı olamaz zaten.
Yoksa bu vicdan pazarda satılan ya da kendiliğinden oluşan bir şey mi.
Yine aynı hastalık,hep aynı şeyi yapıp farklı sonuçlar beklemek.
Onun için dualarımız,tevbelerimiz de bizi vicdanlı yapmaya yetmiyor.
Mahmut Esfa Emek