Şubat, nedense soğuğu gibi hüzünlü bir ay. Toplumumuzun bir kesiminde şehitler ayı
olarak da bilinir Şubat. Şanlı tarihimizin hemen her döneminde kan, gözyaşı ve zulüm ile
muhatap olmuşuzdur millet olarak. Milli bilincimizde mutlaka acıları yad etmek, geçmişe
özlem duymak vardır. Millet olarak duygusal bir yapımız var. Yaşanan onca yozlaşmaya
rağmen hala şefkat ve merhamet duygumuzu tamamen kaybetmedik. Dünyanın neresinde
bir haksızlık olsa biz haykırdık, biz koştuk, el uzattık. Belki adaleti tesis edemedik ama
zulme de sessiz kalmadık. İnşallah bu hassasiyetimizi kaybetmeden adalet kılıcını
kuşanmaya devam edenlerden oluruz.
Niye bunları anlatarak başlıyorum? Dediğim gibi Şubat, bizim için hem hüzünlü hem acı
dolu bir ay. Adlarını bilmediğimiz ya da hatırlayamadığımız nice kahramanları, şehitleri
andığımız, anacağımız bir ay bu ay. Bense bu hafta bu yazıda dikkatlerinizi Türkistan’a
çevirmek istiyorum. Çünkü, bilmediğimiz ya da az bildiğimiz kadarıyla o topraklarda da
istiklal mücadelesi verildi ve verilmeye devam ediliyor.
‘’ Takvimler 19. asrın sonlarını göstermektedir. Dünyayı yeniden şekillendirecek büyük
savaşların ve hadiselerin yaşanacağı 20. yüzyıl kapıdadır. Kadim Türk yurtlarının eski
ihtişamından eser kalmamış, dört bir yandan düşman istilaları baş göstermiş, içeride de
hanlıklar, emirlikler birbirine girmiştir. Siyasi ve askeri böylesi karmaşalar sürerken
Fergana Vadisi’nde yer alan Andican şehrinde bir ‘Çolpan’ doğar. Süleymanoğlu
Abdülhamit’tir adı. Tarih boyunca hürriyet timsali olmuş bir medeniyetin evlatları olarak bu
zelil durumdan rahatsız olan diğer yoldaşları gibi o da istiklal mücadelesine gönül
koymuştur. İlgisi ve kabiliyeti anlatmaya, yazmaya, nakletmeye yöneliktir. Şiirler kaleme
alır. Dergiler, gazeteler çıkarır. Bu çalışmalarını da tan yıldızı anlamını taşıyan ‘Çolpan’
mahlasıyla yapar. Başına geleceklerden bihaber ömrünü feda edeceği Türkistan’a şiirler
yazar. ‘Güzel Türkistan sana ne oldu? Seher çağında güllerin soldu.’ diyerek hüznünü
dile getirir. Bu istiklal mücadelesi onun canına mal olur ve Sovyet yönetimi tarafından
idama mahkum edilir. Sistematik bir şekilde Türk aydınlarını katlederek bir milletin,
medeniyetin kimliğini elinden almaya çalışan kızıl rejime rağmen adları ve hatıraları
unutulmadan günümüze gelen Türkistanlı mazlumlardandır Abdülhamit Süleyman
Çolpan.’’
Şubat, şehitler ayı dedik ya. Oradan aklıma geldi. Güzel Türkistan için canını veren
aydınlarımızdan, kahramanlarımızdan biriydi Çolpan. Belki aradan geçen uzun yıllardan
sonra pek çok kentimiz, soydaş halkımız hürriyetine kavuştu, egemenliğini kazandı. Fakat
hala tutsak, hala esir tutulan kadim kentlerimiz, soydaşlarımız var doğuda; Doğu
Türkistan’da.
Aylardır Gazze’de yaşanan insanlık dışı soykırımı çaresizce izliyoruz. Maalesef yardım
kolisi göndermekten başka elimizden gelen hiçbir şey yok. Ki, o yardımların da sınır
kapısında bekletildiğine, Gazzelilere ulaşamadığına canlı yayınlarda tanıklık ediyoruz.
Katliam başladığından bu yana neredeyse 28 bin insan katledilmiş. Çoluk, çocuk, kadın,
erkek. 28 bin! Tüm dünyada olduğu gibi duyarlı halklar, sadece müslümanlar değil tüm
insanlık bu soykırımın durması için sokakları doldururken, yöneticilerimiz de ticari
kaygılarla katillere gidecek gemileri dolduradursun, bu zilletten cüret bulan Çin’in İstanbul
Başkonsolosu utanmadan, sıkılmadan Sincan’daki Müslümanların hastalıklı inanışa(!)
sahip oldukları için eğitim kamplarında tutulduğunu söyleyebiliyor. Benzer eğitim
kamplarını daha önceleri Stalin önderliğinde SSCB de kurmuştu. Kazakistan’da
günümüzde müzeye çevrilmiş olan bir kampı ziyaret etme imkanı bulmuştum. Hiç de
anlatıldığı gibi eğitim(!) verilmediğine şahitlik ettim. Çinli sefir bu metotlarına bu kadar
güveniyorsa bağımsız medya kurumlarını davet edip bahsettiği eğitimleri(!) tüm dünyaya
naklen göstersin o halde! Hepimiz biliyoruz ki bunu yapmayacaklar. Ve pişkin pişkin
sırıtarak gittikleri her yerde radikalizmle mücadele ediyoruz diyerek kadim yurtlarımızda
soydaşlarımızı ve dindaşlarımızı katletmeye devam edecekler. Dahası, Çinli
Başkonsolos bunları söyledikten sonra devlet kanadından bir tepki beklemiyorduk zaten
ama toplumsal bir tepki bile gösteremedik. Siyonist İsrail örgütü Gazze’de kimleri
katlediyor? Müslümanları. Peki ne diyerek bunu yapıyor? Orada yaşayan insanların sahip
oldukları inanışın radikal ve hastalıklı olduğunu ima edip ‘’terörist(!)’’ diyerek. Aynı dili ve
söylemi Çinli sefir de rahatlıkla kullanarak soydaşlarımızı, dindaşlarımızı terörist olarak
yaftalayabiliyor. Kinayeli şekilde inancımıza da hakaret ediyor. Söz konusu Müslümanlar
ve İslam olunca küfrün dili tek oluveriyor. Fakat ne yazık ki millet olarak, toplum olarak
refleks gösterip meydanlara dökülsek de ne katil Çin ile ne de katil İsrail ile ticaretimiz
artarak gelişmeye devam ediyor...
Ezcümle, evet bu şiirin sözleri o gün de çok anlamlıydı, bugün de bir o kadar anlamlı.
Tekrar görüşünceye dek hoş ve esen kalınız...
‘’Güzel Türkistan Sana Ne Oldu?’’
güzel türkistan sana ne oldu
seher çağında güllerin soldu
çemenler berbad, kuşlarda feryad
hepsi bir mahzun olmaz mi dilşad
bilmem niçin kuşlar ötmez bahçelerinde
birliğimizin sarsılmaz dağı
ümidimizin sönmez çerağı
birleş ey halkım gelmiştir çağı
bezensin şimdi türkistan bağı
uyan halkım bitsin artık bunca zulümler
bayrağını al kalbin uyansın
kulluk, esaretin her şeyi yansın
kur yeni devlet düşmanlar ürksün
yüce türkistan göklere değsin
yayıl yeşer öz vatanin gül bağlarında
- Abdülhamit Süleyman Çolpan