Lütfü ŞEHSUVAROĞLU
Punto:
Dinle
23 Nisan TBMM açılış günü. Türkiye, parlamenter sisteminin devlet felsefesi olarak algılandığı nadir devletlerden birisi.
Hele Birinci Meclis’in öyle bir mayası vardı ki, sanırsınız Selçuklu Kurucu iradesi olan Oğuzlar konseyinin bir devamı. Bin yıllık devletimizin Ankara’da ibdası…
Bu yıl İstiklal Marşı (12 Mart) ve TBMM’nin Kuruluşu (23 Nisan) koronavirüs sebebiyle layık-ı veçhile kutlanamadı. Fakat her ikisi açısından da önemli bir şahsiyet var: Mehmet Âkif, ki o aynı zamanda karantina günlerine mihver teşkil edecek bir davranış kodunun da sahibi. Sırat-ı Müstakîm’in Hasbıhal Köşesinde okuyucu mektuplarını bizzat Âkif cevaplandırırdı.
Okuyucu: “Bir zamanlar memlekete kolera gibi, veba gibi müstevli bir hastalık gelince, fedakârlık yapılarak para ile hafızlar tutulur ve memleketin etrafı devr ettirilirdi. Bugün İstanbul’da civar vilayetlerde koleradan epeyce telefat olduğu rivayet ediliyorken hiç böyle bir teşebbüste bulunmak kimsenin aklına gelmiyor. Sırat-ı Müstakim hükümete bu eski fakat dindarâne usulü ihya etmesini tavsiyede bulunsa büyük bir hayr işlemiş olur.”
Mehmed Âkif Beyin cevabı:
“Evet böyle eski bir usul vardı. Lâkin hiçbir vakit dindarâne değil idi. Hükümet-i sabıka mevkiini tahkim için millete savlet eden felaketlerden bile istifade etmek isterdi yoksa, sâri hastalıklara karşı nizamat-ı sıhhıyeyi tamamıyla tatbikten başka bir tedbir olmayacağını pekala bilirdi.
Yıldız’da yüksek sesle tilavet edilen Buhariler hastalığı def etmek için değil, sadedil halkın hissiyatı diniyesini okşayarak huluskâr bir padişaha ihlas celbetmek içindi… iyice bilmeliyiz ki gerek münferit gerek sâri ne kadar hastalık varsa izalesi için tebabetin tavsiye edeceği tahaffuzî şifâî tedâbirlerden başka yapılacak bir şey yoktur.”¹
Mithat Cemal, Âkif’in Pasteur’un çalışmalarını hayranlıkla takip ettiğini bildirir. 1885’te Osmanlı’dan bir heyet Pasteur Enstitüsü’ne armağanlarla gidiyor ve 1887 yılında da 3 Kuduz Müessesi Türkiye’de böylece kuruluyordu. Âkif’in Halkalı ve sonrasında sadece millî şair olarak değil baytar olarak da yaptıklarını yazmıştım.²
“Veteriner hekim adayı Âkif, Pasteur’un ilim yolundaki çabalarını sıcağı sıcağına bu yuvada öğreniyor, gizliden gizliye ona büyük bir sevgi besliyordu. Okul yıllarından sonra kütüphanesinde Pasteur’un resmi hiç eksik olmamıştı. Mithat Cemal’i dinleyelim: Âkif, Pasteur’un adını heyecanla söylüyor, heyecanla dinliyordu. Bu heyecan Âkif’te meftunluk tavrı almıştı.”³
Türkiye Mart ayından itibaren aldığı tedbirleri aslında Şubat ayında almalı ve sınırları kapattığı gibi, sosyal mesafeyi koruyacak kararlılığı göstermeliydi. Sırat-ı Müstakim oyucusu gibi yapamazdık.
Şimdi de tarımsal ürünler ve gıda meselesi etrafında olağan dönemlerin dışında bir yönetişimin ihtiyacı hissediliyor. Bugüne kadar tıpkı sağlıktaki gibi tarım ve gıda da yeni yönetişim ve gerekli kurullar tesis edilmeliydi.
Gıda zinciri tarımsal girdilerden başlar. Tohum, fidan, fide temini, toprağın işlenmesi, ekimi, zirai mücadele, gübre kullanımı, sulama, finansman, mekanizasyon desteği, üretim, besleme vb tarımsal faaliyetler zinciri sonunda hasat ve ardından işleme, depolama, soğuk zincir, ambalajlama, pazarlamanın diğer safhaları…
Koronavirüs günlerinde olağan dönemden çok farklı olarak üretimden marketteki rafa gelene kadar gıda ve tarımsal ürünlerin tedarikinde problemler mevzubahistir. Gerçekten yeterli gıdaya erişememek… ürünlerin tarlada kalma riski… çiftçinin üreticiliği bırakması… Toprak ve diğer üretim faktörlerinin atıl kapasiteye yol açması… dağıtımda aksaklıkların oluşması…
Bu konuyu tarıma yıllarını vermiş insanlarla teati ettik. Koronavirüs krizi büyürse ne yapılabilir? Tarımda sürdürülebilir bir planı bu devrede nasıl sokabiliriz?
Türk Ziraat Yüksek Mühendisleri Derneği Genel Başkanı Fehmi Kiraz daha ilk günden tarım işçilerinin ve çiftçilerin yasak kapsamından çıkarılması gerektiğini ısrarla vurguladı. Öyle ya üretici tarlasına gidemezse tüketici ekmek yiyemez ki. Gerçi çoğu evde ekmek yapımı artık aile ekonomisinin gereği oldu. Evde ekmek yapabiliyoruz, fakat un olmazsa yapabilir miyiz? Un için evde değirmen kuramayız ya…
Tarımcılar evvelemirde tarımsal girdilerin teminindeki zorluklara dikkat çekiyorlar. Tohum bunların başında geliyor. Üreticilere uygun tohum, gübre, mazot, tarımsal işletme kredisi ve mekanizasyon bakımından destek şart. Tarım arazilerinin amaç dışı kullanımının önüne geçilmeli, toprak ve su kaynaklarının muhafazası ve geliştirilmesi için acil bir sürdürülebilir yönetişim ve mevzuat ortaya konmalı. Üreticilerin örgütlenmesi ve tarım - sanayi arasında bir entegrasyonun tesisi de işleme oranlarının artırılması ve tarımsal ürünlerin raf ömrünü uzatmak açısından olduğu kadar, ortaya çıkaracağı sektörel bütünlüğün ekonominin ‘laitmotive’i işlevi gördüğü de unutulmamalı.
Tarımcılar, Âkif ve Cumhuriyet şuurunun teknik açıdan olmazsa olmazlarıdırlar.
1) Mehmed Âkif Hasbıhal, Koleraya dair, Sırat-ı Müstakim C 5, S 115, s 178 4 Teşrinisâni 1326
2) Lütfü Şehsuvaroğlu, Mehmet Âkif Belgeleriyle Millî Şairin Portresi, Hasret Yayınları, Ankara 2017
3) Mithat Cemal Kuntay, Mehmed Âkif Ersoy, Türkiye İş Bankası Yayınları, Ankara 1986