1 Ağustos 2021 tarihli Resmi Gazete ’de 4321 sayılı Cumhurbaşkanı kararı yayınlandı.
Karara göre Bosna Hersek’ten canlı büyükbaş hayvan ile domuz, at, eşek ve katır etleri ve sakatatları ile Türkiye’de üretilmesi yasaklanan kansere de sebep olan suni bal, yani bal görünümlü şeker şurubunun da içinde olduğu, birçok ürün ithal edilecekmiş. Hatta üstüne birde bunlar vergiden de muaf olarak ithal edilebilecek.
En başında şunu özellikle belirteyim:
Bu ürünlerin ithalat, gümrük vb. vergilerinden muafiyet kısmıyla hiç ilgilenmiyorum. İlgilendiğim kısmı, etler ve sakatatlarıdır. Hatta sırf gıdanın hijyenik ve sağlıksız olmasında insan sağlığına verebileceği zararları konuşulmasını geciktirecek kısır siyasi polemiklerle de ilgilenmiyorum.
1 Ağustos 2021 tarihinde yayınlanan ithalat kararında; büyük ve küçükbaş hayvanların et ve sakatatlarının yanında; İslam dinine göre yenmesi HARAM olan; Domuz için çok fazla şeyler yazmaya gerek yok zaten. Yazılacak tek şey var. O da külliyen HARAM olduğudur. Türk halkı zaten bu konu da zaten çok hassastır. Bırakın yemeyi, ne ağzına sürer ne de eline. Eğer yemişse kandırılmıştır mutlaka.
Keşke bakanlık ithalat kararında bu eti haram olanlara müsaade etmeseydi.
Bakalım bu konuda Tarım Bakanlığı ne açıklama yapacak bekleyip göreceğiz.
Bosna’dan İTHAL Edilecek Et ve Sakatatlarının Öldürücü Silah Olabilme İhtimali vardır.
Önce Bosna Hersek’ten ithal edilecek büyük baş hayvanların nasıl yetiştirildiği ile başlayalım;
Bosna Hersek’te büyükbaş ve küçükbaş hayvanların beslenme şartları ve kesimhaneler de dâhil toplandıkları bölgeler, domuz çiftliklerinin olduğu bölgelerdedir. Bu bölgede hayvan yetiştiriciliğindeki en önemli problem ise beslenme şartlarındadır. Çiftliklerde tıpkı domuz yetiştiriciliğinde olduğu gibi yarı açık besi uygulanıyor. Bu besi uygulamasında kesif yem olarak protein takviyesi yapılıyor. Günlük canlı ağırlık artışı için yemlerde et-kemik unu, kan unu vs. kullanılıyor. Bu besi uygulaması da başta Deli Dana Hastalığı (BSE) olmak üzere kolibasili (E.coli O157) de dâhil çeşitli hastalık riskleri oluşturuyor hâliyle.
Büyük ve küçükbaş kasaplık hayvanların etlerinin karkas olarak gelmesi çok önemlidir.
Büyük ve küçükbaş hayvanların etleri parçalanmış olarak kesinlikle gelmemelidir. Çünkü parçalanmış et içerisinde murdar etin karışmış/karıştırılmış olmasını anlamak mümkün değildir. Hayvanlar bütün karkas hâlinde olursa, kesim öncesi mi sonrası mı öldüğünü anlaşılabilir. Başka türlü anlamak mümkün değildir.
Besi ve kesim şartları ortada iken, Türk halkının ihtiyacını karşılamak üzere Bosna Hersek’ten ithal ediliyor olsa da aslında etlerde bir hastalık çıktığında bu durum politik bir kaosa neden olur mu?
Elbette olabilir. Mesela; “Hastalıklı etler Bosna’dan ithal edildi̇” yalanını ortaya atabilirler!
Bu tip yanıltıcı ve hedef gösterici haberlerin yapılmasında ki operasyonel kasıt, “Bosna’lı Müslümanlar, Müslüman olan Türkleri zehirlemişler” algısını yerleştirmek ve Müslüman iki toplumu birbirlerine düşman etmek olacaktır. Tıpkı 2018 yılının başında yaptıkları gibi.
Şimdi diyeceksiniz ki; ne alaka bu zehirleme teorisi?
Bu soruya cevap vermek için önce Bosna Herseklilerin hayvancılık işin neresinde olduğuna bakalım;
Bu yazdıklarıma belki; “Müslüman Bosna-Hersek ekonomisine destek sağlanıyor, bunları baltalamak için yazıyorsun” veya buna benzer sözlerle itirâz edebilirler. Böyle düşünenler ve konuyu bilmeyenler için şu ön bilgileri vermek gerekir. Kesim bölgesindeki çiftlikler, hayvanlar ve kesimhaneler Sırpların, gümrük bölgesi ise Hırvatların kontrolünde.
Bosnalılar ise; Kesim yapmak ve paketlenmiş et kutularına “helal kesim” sticker etiketini yapıştırmak da dâhil amelelik yani işçilik safhası Bosnalı fakir ve yoksul Müslümanlara kalmış durumdadır. Ama buna rağmen kasaplar Müslüman Boşnaklar oldukları ve kısmen de olsa İslami kurallara uyulmaya çalışıldığı için belki ehveni şer… Yani kötünün iyisi.
Tabi birde İslami usullere göre kesimi Tarım Bakanlığı müfettişlerinin usul ve esaslara uygun olarak ne kadar denetleyeceği de önemli.
Ama domuz gibi tüketilmesi İslami olmayan hayvanların, et ve sakatatlarının ithalatı işin içine girince ister istemez ne kadar titiz davranıldığı şüphesi de ortaya çıkıyor.
İnşallah bu zehirlenme teorisinde yanılıyoruzdur.
Peki ya eğer yanılmıyorsak…
Eğer yanılmıyorsak; bu hâliyle 1 Ağustos’tan sonra yediğimiz etlerin, sakatatlarını ve bal görünümlü kansorejen şeker şuruplarının ne kadar helal ve insan sağlığına zararlı olup olmadığını çok iyi düşünmemiz gerekiyor. Çünkü bunların hiç birinde menşelisi ve özelliklede helal olup olmaması Tarım Bakanlığınca önemsenmeyeceği gibi, hiçbir şeyi de bizlere açık ve net olarak beyan edilmeyeceği gibi bir sonucun ortaya çıkabileceğini belirtmek isterim.
Şimdi bir kez daha düşünün yavaş yavaş zehirlenme yani gıdanın silah haline gelme ihtimalini…
Gıdanın öldürücü silah hâline gelebileceği hiçbir zaman göz ardı edilmemeli.
Türkiye’de ki, mevcut hayvan sayısı yeterli olabilir. Ama mevcut hayvanların beslenme şartları çok kötü. Bu da et ihtiyacını karşılamakta yetersiz kalmaktadır. Tarım bakanlığının hayvancılık destekleme teşviklerine günlük canlı ağırlık artışı sağlamak yönünde zorlayıcı madde konsa hiç sorun kalmayabilir.
Bir de Türkiye’de yem bitkisi üretimi azaldı. Tarımda yaş sebze ve meyvecilik öncelik olduğu için bu da hayvancılığın temel problemlerinden biri. Türkiye’nin tarımda/hayvancılıkta ki geleceği küçük aile işletmesinin yaygınlaştırılmasında.
İşte bu yanlışlıklar ve ihmaller gıdanın Türk halkına karşı yöneltilmiş bir silah hâline gelmesinin önünü açmaktadır. Bunların olmaması ve milli güvenlik sorunu olmaması için yukarıda saydığım öneriler, ilk etapta Cumhurbaşkanı kararı ile hemen yürürlüğe sokulabilir. Devamında uzmanlar tarafından daha da geliştirilebilir
Gıdanın silah olmaması için farkındalık oluşturacak yerli ve milli tarım reformları geliştirmek zorundayız.
Vesselam
Sadi ÖZGÜL