Mehmet DOĞAN
Punto:
Dinle
Kimse “semboller önemsizdir” diyemez, çünkü kökleri derinlerdedir. Köklü Avrupa devletlerinin bayraklarında ekseriya haç bulunur. Muhtemelen Haçlı seferleri bakıyesidir bu haçlar. “Avrupa kimliğinin temelinde Haçlı seferleri vardır”, desek abartmış olmayız.
NATO bir Avrupa savunma paktı. Kısaca Kuzey Atlantik Paktı denilir. Atlantik denilince işin içine ABD’de giriyor. Peki NATO’un bayrağında ne var?
Yıldız!
Beyler, siz hiç dört kollu yıldız gördünüz mü?
Bizim yıldızımız beş şualı, İsrail’in altı, Azerbaycan’ın daha fazla...
Şimdi NATO bayrağına bir daha ve dikkatle bakın: Haçı göreceksiniz!
Yıldız şekli verilmiş basbayağı haç!
Bayrağına bakarak şunu söyleyebiliriz: NATO bir haçlı kuruluşudur! 2. Dünya Savaşı sonrasında Batıyı temsil eden Avrupayı doğuyu temsil eden Sovyetlerden korumak için meydana getirilmiştir.
Doğu-batı çatışması ezelî bir mücadeledir. Truva’dan beri sürer gider. Bu çatışma yüzyıllar boyunca çeşitli şekiller aldı. Bir zamanlar doğuyu Osmanlılar temsil etti. Batıyla mücadelede ileri hamleler yaptı. Fakat 18. yüzyıldan itibaren teknoloji ve ekonomiye yenildi. Yine de 1. Dünya savaşına kadar doğuyu Osmanlılar temsil ediliyordu.
1.Dünya savaşında doğu yenildi, Osmanlılar tarihten silindi. Onun yerini Sovyetler Birliği aldı. Sosyalizm batı kapitalizmine karşı sistemin içinden çıkan bir anti tezdi, geçici de olsa batı sistemine ciddi bir tehdit olarak görüldü. Düşman Osmanlının, yani İslâmın yerine sosyalizm konuldu.
Sosyalizmi İslâma benzetmek çok şaşırtıcı değil. Gerçek anlamda sosyalizm paylaşımda sosyal adaleti öngören bir sistem. İslâmın böyle ilkeleri olmadığını kim söyleyebilir?
Sovyetler Birliği dini dışlayan yapısıyla ve ağır bürokratik işleyişiyle farklı bir dünya devleti oldu. 2. Dünya Savaşından büyük bir güç olarak çıktı ve batıyı tehdit etmeye başladı.
Batının orak-çekiçe karşı NATO yıldızını, yani haçını çıkarması ilgi çekici değil mi?
Arka planında Hırıstiyanlık olan bir dünya ile dini dışlamakla kalmayan dine düşmanlık gösteren bir dünyanın çatışması sözkonusu idi. Avrupa’nın yenilmesi hıristiyanlığın mağlubiyeti ile eşdeğerdi.
Sovyet sistemi Avrupa’ya oluşturduğu tehdide Türkiye’yi de katmasa idi belki de farklı bir tarih yazılacaktı. Sovyet yöneticileri 2. Dünya Savaşı sonrasında Romanya ve Bulgaristan’ı kontrol altına alarak sınırlarımıza dayandılar. Zaten Kafkaslarda sınırlarımızda idiler. Daha ötesi, ülkemizin kuzey doğusunda ve Boğazlar üzerinde hak talep ettiler.
Türkiye düne kadar Batı ile mücadele eden bir unsurken batıya temelden muhtaç bir konuma düşürüldü. Batının savunma sistemi içinde yer almak neredeyse kurtarıcı ideal haline geldi.
Türkiye’nin NATO’ya giriş macerası 20. yüzyılın en mühim hadiselerinden. Rusya ile ezeli düşman Türkiye, Birinci Dünya Savaşından sonra ortaya çıkan Sovyetler Birliği ile iyi ilişkiler içinde oldu. Bugünkü sınırlarımızı Bolşevik ihtilaline borçluyuz desek hata olmaz! Cumhuriyet sonrasında da Sovyetlerle ilişkilerimiz sürdü. İçeride komünistler tasfiye edilirken de bu ilişkiler devam etti. Devletçilik siyasetini onları takliden icad ettik.
2. Dünya Savaşı işin rengini değiştirdi. Bu savaşta Nazi Almanyasına karşı Batılı güçlerle ittifak kuran Stalin yönetimindeki Sovyetler Birliği Türkiye’ye karşı 1. Dünya Savaşı öncesinden kalan tavrını takındı. Savaşa girmemekle övünen Türkiye şimdi topraklarından bir kısmının işgali tehlikesi ile karşı karşıya idi.
Rusya tehlikesi Türkiye’yi batının kucağına iter... Türkiye Batıya öylesine yanaştı ki, Batının güvenliği uğruna on binlerce vatan evladı, binlerce kilometre ötedeki Kore’ye sevk edildi, binlercesi de Kore topraklarında kaldı.
Küresel emperyalizmin güç savaşı için!
Kore’de feda edilen canlar, Batının Sovyetlere karşı kurduğu güvenlik teşkilatı NATO’ya girişe zemin oluşturdu. Batı Türkiye’yi Sovyet öcüsüne karşı korurken, ülke üzerindeki baskısını tahkim etti. NATO’suz bir Türkiye düşünülemezdi. Bütün ordumuzu NATO’nun emrine verdik. NATO Savunması nereden başlıyordu peki?
Toroslardan!
Biz Sovyet saldırılarını müttefiklerimiz Toros dağlarını tutuncaya kadar durdurmakla görevliydik! Rusya Akdenize, petrol sahalarına inmemeliydi! Bizim için hayat memat meselesi olan bu konu, batılılar için enerji alanlarının, sömürgelerin korunması, yani “menfaat meselesi” idi.
Türkiye NATO’nun koruması altında iken, batı emperyalizminin tasallutunda idi. Kıbrıs meselesi patlak verdiğinde görüldü ki, NATO’da bulunmak millî menfaatlerle uzlaşır gibi değil! Bunun için NATO dışı bir ordu kurduk (Ege Ordusu).
NATO hikâyesini uzatmaya gerek yok: Sovyet sistemi çöktükten sonra NATO varsa, İsâmla mücadele için var, yoksa yok! Düşmanın rengi kızıldan yeşile çevrilmedi mi?
Düşmanlık için Türkiye’nin başında Atatürk olsa da fark etmez, Tayyip Erdoğan olsa da!
Son vak’adan ötürü NATO özür üstüne özür diliyor. Şu makamda özür: Özür dileriz ama gerçek düşmanımız sizsiniz!