Piyasalar

Furkan Yazıcıoğlu'nun Sonuna Kadar Arkasındayız

Punto:

Elbette sonuna kadar arkasındayız. Bazı medyamenler, tıpkı paralel medya gibi manipüle etmeye kalkışsa da Furkan Yazıcıoğlu’nun mesajı, mütevazı fakat kararlı duruşu, bize babasını hatırlattı.

Yıl 2009; TRT, Fetullahçı yapılanmanın önemli adreslerinden biri olmaya namzet idi ne kadar engel olmaya çalışsak da…

Hemen herkesin cemaate ve liderine temenna gösterdiği demler… Birçok bizden insan cemaatin gazetesinde yazıyor, birçok bizden(!) dernek diyalogçu hocaefendiye ödül verme yarışında. Fetullah’tan gelen listeleri genel müdüre kim getiriyor? El’an devletin en üst makamlarında bulunan birisi…

Peki bu yapılanma ile mücadele edilebilir mi?

Edilebilir ki, Muhsin Başkan kararlılıkla Sayın Erdoğan’ın üstüne gidiyor ve randevu istiyor. Ama bu virüsü deşifre etmesi ancak son yıllardaki acı tecrübesinden sonra şuur halini alıyor. Peki randevu alabiliyor mu? Sayın Erdoğan yahut etrafını kuşatmış cemaat yapılanması randevuyu vermiyor. Ben şahidim kaç kez aradı ve alamadı. Başkan, yapılması gereken mücadeleyi elbette milli görüşçü olduğunu bildiği ve iktidarda bulunan insanlarla yürütebilirdi. Onları cemaat kumpasından kurtararak bu mücadeleyi yapabilirdi. Fakat devletin her kademesindeki kriptolar, onun bu niyetini sezdiler.

O yüzden Hrant Dink olayına bulaştırmak istediler. Zaman’daki röportajı pek manidardır bu açıdan… Ve Hrant için yazdığı şiiri…

Fakat kolay değildi böyle bir mücadeleye kalkışmak.

Öyle ya ‘muhterem hoca efendi hazretleri’ diskurunun merkezî devletin ve mahallî idarelerin hemen bütün idarecilerinin dillerinde pelesenk olduğu devirde bu nasıl mümkün olabilirdi? Hemen her Allah dostuna samimî bir hissiyatla yaklaşan bu tertemiz Anadolu delikanlısının gençliğinden olgunluk çağına kadar düstûru, İslâmiyet’e samimiyetle adanmak ve Türk’ün hürriyet aşkının ve devlet adamlığının izini sürmek idi..

Böyle olunca da başlangıçta cemaatin ne kadar vahim bir örgütlenme peşinde olduğunu kavraması gecikti. Yakinen şahidim ki, devletin tepesinde kurulan tehlikeli ittifak Cumhuriyetin temellerine dinamit koymaya başlayınca Muhsin Başkan da en kararlı tutum ve davranışını ortaya koydu. Fakat her zamanki gibi cesareti aklının önüne geçti. Binbir fitne ve fücur tezgâhlayabilen meş’um teşkilat ne yazık ki katline ferman verdi.

Öyle bir senaryo yazılmıştı ki, tanrısal bir kader, kaza perdesiyle dimağları iğdiş edecek ve içinde suikast şüphesini Ergenekon yapılanmasına yöneltecek bir kurgusu vardı.

Hatırlayın daha ilk gün Fetullah Gülen’in açıklamasını… Bir yandan “Çarşamba ölür, Cuma cesedine ulaşılır” gibi başkalarına bir ikaz, bir tehdit olarak salvo atışa devam ederken bir yandan da Ergenekon’u ihsas ettiren lafları hem kendi diliyle, hem de iti olan savcıları ve gazetecileri eliyle kamuoyuna pompalıyordu.

Furkan Yazıcıoğlu’nun henüz on beş yaşında iken yitirdiği babasının davasını bağrına taş basarak titizlikle incelemesi her türlü takdirin üstündedir. Ona göre bu katliam bir konsorsiyum tarafından planlandı ve katiller Muhsin Başkan sonrasını da planladılar:

Muhsin başkanın öldürülmesinde rol oynayanların planı sadece bu suikast ile sınırlı değildi. Bu planın Muhsin Yazıcıoğlu’nun öldürülmesi sonrasını da kapsadığını söyleyebilirim. Bugün geldiğimiz aşamada da sanki bunun izdüşümünü görüyoruz. Başkanın ölümü sonrasının da planlandığını görüyorum. Fetullahçı Terör Örgütü tarafından, onun bıraktığı siyasetin, lideri olduğu hareketin ve partisinin de kontrol altına almayı amaçladıklarını görüyorum. Bu suikast ile aynı zamanda Türkiye’nin geleceği dizayn edilmeye çalışıldı. Muhsin başkan hayatta olsaydı 15 Temmuz gibi hain kalkışmanın gerçekleştirilmesi zor olacaktı.”

Olayın arkasında küresel bir akıl(daha doğru tabirle kötülük) ve onun Fetö taşeronu var. Ancak her zaman geçerli olan bir kural burada da geçerli:

Nedim Şener’in “Bir olaydan kim kazançlı çıkıyorsa fail odur görüşü her zaman doğru sonuç vermiyor.” tezi bizzat Furkan Yazıcıoğlu tarafından yalanlanmış oluyor.

Ne istediler de vermedik?” teslimiyetinin zirve yaptığı yıllar… Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı seçilecek helikopterin düşürüldüğü hafta sonu. Acı Çarşamba’dan iki gün önce Pazartesi uzun bir telefon görüşmemizde: ‘Cuma günü Dedeman’da kahvaltılı basın toplantısı yapacağını ve oyunu açıklayacağını’ söylemişti. Sonradan darbe yapacak olan en azılı terör örgütü ile birlikte parsel parsel hırsa kapılanlar, cinayetten haberdar olmasalar bile sonucundan memnun değiller midir? Konsorsiyum parsel parsel çalışmış olamaz mı?

İş dünyası, finans sistemi, bakanlıklar, bürokrasinin tamamı, ordu, polis, adliye, mahalli idareler her yer, her köşe cemaatin kadrolarına açılmış. Sınav soruları çalınmış, iktidar vekilleri ise her vesileyle bu çeteyi masum gösterme yarışındalar. Bir yandan gazeteciler, bir yandan siyasiler neler demediler neler?. Bunların çoğu sosyal medyada el’an dolaşımda zaten. Bazıları ise silindi.

Devrin Başbakanı Erdoğan’dan randevu istiyor Muhsin Yazıcıoğlu; devletin selameti için çok önemli bir meseleyi paylaşacak.

Onun alamadığı randevuyu oğlu aldı ve babasının kör topal ilerleyen davası hakkında Sayın Cumhurbaşkanını bilgilendirdi.

Her yerinden Fetö fışkıran davanın adı suikast davası bile değil… Fetö ile mücadele sürüyor mu? Bu kadar zaman geçmesine rağmen neden dosya ilerleyemiyor o zaman?.

Helikopter üzerinde manevra yapıp yüksek basınç ve karbonmonoksit bulutu oluşmasına sebep veren F4 savaş uçağı pilotu Ali Armağan’ın Adil Öksüz ile irtibatlı olduğu ortaya çıkmış.

O zaman Türk kamuoyunun, devletin ilgili tüm birimlerinden şu Adil Öksüz neden binbir suratın niçin üzerine gidilmediğini sormaya hakkı yok mu?

Nerede bu Adil Öksüz? Yoksa yüzü değiştirilip Polat Alemdar gibi uydurma bir kahraman mı yapıldı?