Lütfü ŞEHSUVAROĞLU
Punto:
Dinle
Küresel ölçekte bu haftanın en önemli gündemi neydi diye sorulsa, Trump’ın otomobiliyle (adı: Canavar imiş) yüz binler önünde bir otomobil yarışını başlatması diyenler çıkacaktır.
Daha duyarlı olanlar Çin’deki asrın belası virüsü söyleyeceklerdir, bölgesel duyarlılık ise Ortadoğu’da yaşanan vekâlet savaşlarını işaret edecektir şüphesiz. İçerde ise işsizlik, hayat pahalılığı, iktidarıyla muhalefetiyle kötü yönetişimden dem vurulabilir.
Fakat en komik tragedya bence bir kısa vtr idi geçen gün izlediğimiz…
Buzullar eriyor ve insanlar onu seyrediyor, gülüşüyor, eğleniyor, kimi videoya çekiyor.
Koca bir buz kütlesi buzdağından koparak aşağıda kayboluyor, insanlar haykırıyorlar, belli ki eğleniyorlar.
İşte bu felaketimizin müziği idi. Titanic batarken de böyle bir müzik eşliğinde gemidekiler kendilerini nasıl bir sonun beklediğini anlayamadılar, anladıklarında da iş işten çoktan geçmişti.
Atmosferin sıcaklığında görülen artışın her geçen yıl artış göstermesi iklim değişikliği senaryolarını gündeme getirmektedir. Küresel ısınma, kutuplardaki buzların erimesini; bunun da büyük sel felaketlerine yol açacağını herkese ezberletmiş gibi… İklim değişikliği ile alışılagelen mevsim trafiğinin değişeceğini, kuraklıklar ve beklenmedik seller husule geleceğini bir kısım uzmanlar ileri sürüyorlar. Hatta bu felaket senaryosuna dayanan bir Amerikan filminde (The Day After Tomorrow) ABD’nin tamamen donma tehlikesi geçireceği, güneye büyük göçlerin başlayacağı kurgusu yapılmıştı. İklim değişikliğine dayanan felaket senaryolarının askeri stratejileri de etkilediği ve telaşla ‘gelecek’ kurguları yapıldığı vurgulanıyor. İklim değişikliği sonunda yaşanabilir coğrafyanın Akdeniz ve Ortadoğu coğrafyası olduğu ve bu yüzden Ortadoğu’nun şimdiki sahiplerine bırakılmaması gerektiği hesapları yapılıyor.
‘İnsana ettiğinden başkası yoktur’ elbette… Bu yüzyılda insan faaliyetleri nedeniyle biyolojik çeşitlilikte korkunç bir azalma var, arazi örtüsü hızla değişiyor, habitat bozuluyor, parçalanıyor, su-hava-toprak kirliliği önlenemeyen bir hızla artıyor. Biyolojik çeşitlilik kaybına yol açan faktörleri uzmanlar beş başlıkta topluyorlar: habitat değişimi, iklim değişikliği, istilacı türler, aşırı kullanım ve kirlilik.
Yerküre 6 ‘yokoluş’ yaşamış. Birincisi 443 milyon yıl önceydi ve canlı türlerinin %86’sı yok oldu. İkincisi 359 milyon yıl önceydi ve bu sefer de %75’i kayboldu. 251 milyon yıl öncekinde geriye kalan türlerin %96’sı, 200 milyonda da %80’i ve 65 milyon yıl önce de %76’sı yok olmuş.
Bütün bu yok oluşların kaynağı küresel ısınma yahut soğuma… yani karbondioksit derişimlerinin artması gibi nedenler… (Doğanay Tolunay, İklim Değişikliğinin Ekolojik Sistemlerdeki Yeri, İklim Değişikliği Eğitim Modülleri Serisi 5, 2019 Ankara)
2019 yılında Dünya Meteoroloji Örgütü’nün Bülteninde Karl Hofius, WMO (Dünya Meteoroloji Örgütü)nün hidroloji ve su kaynakları yönetiminde gelişen rolüne işaret etti. Önümüzdeki yarım asırda su kaynaklarını temininde yaşanacak sorunlar beklenenden daha hızlı evrim geçireceğe benziyor. Dünya Meteoroloji Örgütü ‘Hava, İklim ve Su’ sloganı başlığı altında operasyonel hidrolojinin faaliyetlerinde bir entegrasyonu öngörüyor.
Aslında ‘gelecek’ demek, bütün insanlığı ilgilendiren ‘gelecek’ demek. Hofius, hidrolojik sabitlerin değişmeyeceği varsayımıyla geleceğe matuf iklim değişiklikleri senaryoları hazırladığımızı, oysa bunun böyle olmadığını, iklim değişikliklerindeki verilerin daha hızlı değiştiğini, beklenenden daha kısa zamanda su kıtının, kıt su kaynakları yönetiminin gündeme geleceğini paylaşıyor. Yarınlar için tahminde bulunurken bu yüzden daha az içilebilir ve kullanılabilir su varlığının bizi beklediğini kabul etmeliyiz. Bir de şiddetli hava olaylarına karşı daha az savunabileceğiz doğamızı. Doğamızı, çevremizi, kentlerimizi ve tabii ki kendimizi…
‘Gelecek’ten söz ederken müşahhas bir gelecekten söz etmeliyiz.
Hofius’un dediği gibi; ‘beklenenden daha kısa zamanda’ gelecek olan ‘gelecek’ten…
DÖRTLÜK
Mücahit yüreğim yanar kavrulur
Sonra deryâ kenarında durulur
Ateş yüksek tutar tâcını elbet
Mutedil dil şehri, ‘su’dan kurulur