İrfan SÖNMEZ
Punto:
Dinle
Son günlerde farklı dillerle eğitim ve Kürtçenin görünür kılınmasına dair belli çevrelerden talepler geliyor. Bu bağlamda HDP milletvekili Erdal Aydemir meclis kürsüsünde Zazaca konuşarak bu talepleri en yüksek noktaya taşıdı. İYİ partililer meclisi terk etti, MHP ve AKP ise bu tahrike cılız tepkilerle karşılık verdiler.
Aydemir'in çıkışı masum değil. Konuşma metnini kağıttan okumasından da anlaşılacağı gibi kendisi ya Zazaca bilmiyor veya en azından okumadan konuşacak kadar bu dile vakıf değil. Yani aslında bilmediği bir dili savunuyor. Partilerden tepkiler yükselince de " iki cümle Zazaca konuşmama bile tahammül edemediniz," dedi. Zaten o konuşma bu cümleyi söylemek içindi. Zazaca konuşan ama HDP/PKK ile mesafeli olan vatandaşlarımıza bakın iki cümle Zazaca konuşmama bile tahammül edemiyorlar mesajı verildi.
Bunun adı dünyanın her yerinde bozgunculuktur. Mesele bir dilin konuşulması veya konuşulmaması değil, mesele gösterilen tepkiler üzerinden bir kitleyi devletten koparmak, zayıf vatandaşlık alanlarını genişletmektir. Bu tabir Weizman'a ait. Haksızlığa uğradığını, devlet tarafından ötekileştirildiğini düşünen kesimlerin yurttaşlık bağında zayıflamalar başgösterir. Özellikle güneydoğuda zamanında yapılan yanlışlar ideolojik ajitasyonun konusu da olunca geniş bir zayıf yurttaşlık alanı oluşmuştur. Aydemir konuşmasına tepki gösterileceğini biliyordu ve zaten o konuşmayı da bu tepkiler için yaptı.
Geçtiğimiz günlerde İzmir Belediye Başkanı Tunç Soyer'de," artık Kürtçe hizmet vereceklerini," söyledi. CHP'nin kurumsal görüşü de farklı değil, Kılıçdaroğlu'nun Kürtçe eğitimin bir insan hakkı olduğuna dair bir çok beyanı var. CB Erdoğan rabia işareti yaparken tek vatan, tek bayrak, tek millet ve tek devlet derken tek dil kavramından dikkatle kaçınıyor. Dil meselesinde, siyasal İslamcılar, sosyal demokratlar ve ayrılıkçılar aynı noktada buluşuyor. İlk ikisi bunu bir demokratikleşme ve insan hakları meselesi olarak görürken diğeri uluslaşma yolunu açmanın bir anahtarı olarak görüyor.
Dünyada milletleşme vetiresini tamamlayamamış bütün etnik hareketlerin bir numaralı talebi ana dilde eğitimdir. Ortak bir dil yoksa ortak bir kültür ve buna bağlı olarak ortak bir gelecek talebi de olmayacaktır. Kürtçe, bir çok diyalektten oluşuyor. Bunların bir çoğu birbirini anlayamayacak kadar birbirinden uzak. Ortak duygular oluşturmak, bir mesajın herkes tarafından anlaşılmasını sağlamak için ortak bir dile sahip olmak şart. Bunun yolu da bu diyalektlerden birini -eğitim sisteminin içine alarak- standartlaştırmak ve herkesin bu dili öğrenmesini sağlayarak ortak bilinç oluşturmanın aracı haline getirmek. Dil sadece bir iletişim aracı değildir, dil aynı zamanda bir kimlik oluşturma, ulus inşa aracıdır. Birbirini anlayamayan bir toplum ortak duygular üretemez, milli hedefler etrafında seferber edilemez.
Alman filozof Herder, Osmanlı'nın parçalanmasını ortak bir iletişim dilinin olmayışına, farklı ve birbirinden kopuk dil kümelerinin varlığına bağlar.Birbiriyle konuşamayan bu topluklar hiç bir zaman kaynaşmış bir tolum oluşturamamıştır. Sanılanın aksine türdeş bir Osmanlı milleti yoktur. Osmanlı şemsiyesi altında topluluklar vardır. Birbirini anlamayan, bir biri ile konuşamayan, dolayısıyla aynı amaç etrafında mobilize edilemeyen topluluklar. Osmanlı zayıflayınca da zaten kapalı bir hayat yaşayan bu topluluklar kopup gitmişlerdir. Onun için Namık kemal gibi düşünürler Osmanlı'nın bu topluluklara kendi dilini öğretememesini eleştirmişlerdir. Osmanlı'da bu zaafını anlamış 19. yüzyılın ilk yarısından itibaren Türkçeyi topraklarının her tarafında birinci dil haline getirmiş, 1876 anayasasına da devletin resmi dil olarak Türkçeyi koymuştur.
Bugün Osmanlı'nın vazgeçtiği, kendisini bölen sebeplerden biri olan çok dillilik yeniden canlandırılmak isteniyor.Mesele demokratikleşme gibi gerekçelere dayandırılsa bile gerçek hedef bu ülkede dil parçalanması yoluyla farklı dil bölgeleri oluşturmaktır. Günümüzde sınırlar dillere göre çizilmektedir. Dil etnikleştirilen, sınırları belirleyen, farklı olmanın yegane göstergesi olan bir faktör haline gelmiştir. Belçika, dil farklılığı yüzünden dil bölgelerine ayrılarak bölünmüştür.Flamanlarla,Fransızca konuşanlar arasında neredeyse ortak hiç bir bağ kalmamıştır. Böyle bir düzenleme ile -etnik taleplerin- tavsayacağını düşünen varsa yanılıyor. Zira, ana dilde eğitimin olduğu bir çok ülke parçalanma tehdidi ile karşı karşıyadır. İspanya'nın Katalonya'sında Katalanca birinci dildir, kendi meclisleri, başbakanları vardır ama bu Katalan milliyetçiliğini kesmemiş, geçen yıl ayrılma referandumu yapılmıştır. Kanada'nın Quebec bölgesi de bir devlete ait her imkana sahip olmasına rağmen iki defa ayrılma referandumuna gitmiştir. Quebec'i merkezi yönetime bağlamak için çıkarılan dil yasaları Quebec'lileri merkezi yönetimden daha da uzaklaştırılmış, İngilizce neredeyse bölgeden kovulmuştur. Dil talepleri ulus içinde yeni bir ulus oluşturmak, farklılıkları derinleştirmek içindir. Dünyadaki hiç bir insan hakları belgesi kayıtsız şartsız ana dilde eğitime cevaz vermemektedir. Bunun şartı, bu hakkın ülkenin bölünmesi, egemenliğin tehlikeye atılması için kullanılmamasıdır. AİHM'e yapılan sayısız dil talebini Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu mesele milli devletlerin yetki alanındadır diye reddetmiştir. Kuzey ırak'ta 1929'dan beri Kürtçe eğitim verilmektedir. Bu ayrılıkçı talepleri kesmeye yetmiş midir, hayır. Aksine kabile asabiyesinden bir üst asabiye olan millet asabiyesine geçişi zorlaştırmış, bir Irak milletinin oluşumunu engellemiştir.
Bu bakımdan bu tip taleplere -insan hakları- gerekçesi ile sempati ile bakmak mümkün değildir. Farklı dillerle eğitim alan, Türkçeyi iyi öğrenemeyen kişilere eğitim aldıkları dillerde istihdam alanları açmak da gerekir. Ne yapacaksınız, Türkçeyi az bilenler için ayrı bakanlıklar, ayrı bir hariciye, ayrı mahkemeler ayrı üniversiteler, ayrı bir ordu mu kuracaksınız? Bir dil ile eğitim verdiğinizde, o dil ile istihdamın kurumlarını da oluşturmak zorundasınız.Bu da giderek farklı dilleri konuşan toplulukların birbirinden uzaklaşıp kopmasına neden olur. Kısacası bir yerde ayrı bir dil talebi varsa orada aslında farklı bir siyasi hakimiyet alanı oluşturma talebi vardır. Bu taleplere cevap verilirken aslında -ayrı bir devlet talebine- cevap verildiği unutulmamalıdır.
Not.Geniş bilgi için Bilgeoğuz Yayınları arasında çıkan Ana Dille eğitim, Milliyetçilik ve AB Hukuku isimli kitabıma bakılabilir.