Piyasalar

Fanilere Kusursuzluk İzafe Etmekten Vazgeçip, Demokrasi Arayışına Başlamak

Punto:
Parti farkı gözetmeksizin "liderlerine" kişisel olarak; dünyanın en erdemli, en faziletli, en vefalı, en ahlaklı, en kusursuz ve en mükemmel fânisi muamelesi yapan arkadaşlar, bu kanaatlerinizin doğruluğu veya yanlışlığını test etmek isterseniz, vaktiyle bu yöndeki şahsi duygularına fazlasıyla güvenen ve şimdi ise AKP çevrelerinde epeydir dile getirilen derin hayal kırıklıklarına kulak verin derim... "Erdemliler Hareketi" güzellemeleriyle yola çıkıp, liderlerine kusursuzluk izâfe ederek, tam bir sadakâtla "biât" ilişkileri geliştirenlerin bugünlerde yazdıklarını okuyunca, insanlık tarihi boyunca binlerce defa benzeri yaşanmış tecrübelerden niye istifade edilmez sorusu çengel gibi beynimize bir defa daha asılmış oluyor. Siyasal islamcılığın değişik tonlarını temsil eden çok farklı kesimlerden kalem sahiplerinin hazin hesaplaşmalarının ortak yönü, kişisel ilişkiler ve şifâhi kültür değerleri yerine kurum ve kuralların önemini geç de olsa fark etmiş olmalarıdır. Mesela; akademik kariyer olarak profesörlük unvanını almış, bu ülkede bakanlık, başbakanlık yapmış ve halihazırda 60 yaşını geçmiş A.Davutoğlu'da bu durumu geç fark edenlerden; "Biz insanlara iyi bir İslami yada dini eğitim verirsek onları melekleştirebileceğimizi düşündük. Ve bu melekler ordusunun ülkeyi kurtaracağını, dünyaya düzen getireceğini. Unuttuğumuz şey şuydu. İnsan doğasının mutlak melek ya da mutlak şeytan olamayacağı gerçeği. En melek gibi görünen insanın içinde bir şeytan gizlidir. En şeytan gibi görünen insanın içinde bir melek yaşamaya devam eder. Demek ki sadece kişilerin tek tek ahlaklı olmasına dayalı bir sistem kuramayız. Kişileri tek tek ahlaklı yapalım şu ve ya bu ahlaki zeminde. Ama esas olan iklimi korumak. O ahlakın yeşereceği iklimi korumak. Çölde gül ağacı yetiştiremezsiniz. O iklim bozuksa bir kişinin ahlaklı olması o iklimi kurtarmıyor. Ama o da yetmiyor. Üçüncüsü öyle kurallar öyle kurumlar oluşturalım ki bütün bu iklimi de aşıp yanlışa kalkanı hesaba çeksin, sorgulasın veya doğru işleri kurala koysun. Dolayısıyla üç aşamalı bir şey. Bireysel aşama, iklim yani sosyal aşama ve siyasal hukuki aşama.” Bu türden tespit, değerlendirme ve hayıflanmaları başta Karar Gazetesi olmak üzere, kendilerini muhafazakar diye adlandıran medyanın köşe yazarlarının yazılarında sık sık görüyoruz. Keşke insanoğlu "tecrübe" edinmek noktasında bu kadar bencil davranmamayı da öğrenebilmiş olsaydı... İşte bu sebeplerle ısrarlı bir şekilde, AKIL, BİLİM ZİHNİYETİ, HUKUK BİLİNCİ, DEMOKRATİKLEŞME VE KURUMSALLAŞMA vurgusu yapmaya devam ediyoruz. Siyasi fikrimiz veya kimliğimiz ne olursa olsun, bu ölçüleri gözeten herkesin başımızın üstünde yeri vardır... Yine bu sebeple içtenlikle bir temenni de bulunuyoruz; Allah aşkına kendinizi parti müfettişi veya fikir zabıtası gibi görerek, bizlerin sayfalarındaki partiniz veya lideriniz hakkında, asla hakaret ihtiva etmeyen her türlü eleştiri veya değerlendirmeye "kırmızı görmüş boğa" misali lütfen saldırmayınız... Adam masum bir değerlendirme üzerine yazıyor mesela; "sen benim liderime akıl mı veriyorsun?" Sanki dünyanın bütün aklı onun liderinde toplanmış... Eğer lideriniz ve partinizin kutsallığı yönündeki inanç ve duygularınızı yenemiyorsanız da, medeni bir şekilde aynı platformda bulunmama tercihinizi kullanınız... "Bilinç düzeyini artırmamak bir insanın en büyük günahıdır." Selam ve sevgilerimle, Rubil GÖKDEMİR