Siyasi Kürtçülüğün temelinde; bizim safların evliya mertebesine çıkardıkları, padişah zümresinin fermanları ile koskoca imparatorluk coğrafyasında misyonerlik yapmalarına izin verilen papaz ve rahibe casuslar vardır. Maalesef bunların büyük kısmı II. Abdulhamid döneminde kendilerine verilen özel izinlerle imparatorluk topraklarına fitne tohumlarını saçtılar.
II. Abdulhamid, kendisini hapsettiği Yıldız Sarayı’ndaki fildişi kulesinde Saray Mütercimi Corci'ye tercüme ettirdiği, İngiliz Sir Arthur Conan Doyle'ın Sherlock Holmes'i ile Fransız Maurice Leblanc'ın Arsen Lüpen öykülerinden oluşan, 600 civarında polisiye romanı ve sözde, devletin bekasını temin için teşkil ettiği hafiye teşkilatına bağlı muhbirlerin, kendisine bol altın akçe karşılığında takdim ettikleri Jurnalleri okuyarak avundu.
Bununla yetinmedi muhterem. II. Abdülhamid, hürriyet kahramanı Namık Kemal'i Magosa'ya sürgün ederken, yeni çıkan Sherlock Holmes serisinin Türkçeye ilk çevirilerini anında yaptırmış ve yazarı Arthur Conan Doyle ve eşini İstanbul'a çağırarak Mecidiye Nişanı ile ödüllendirmiş, bol bol altın ihsan etmişti.
Bu 'cennetmekan /uluhakan' döneminde imparatorluk topraklarını çekirge sürüsü gibi istila eden bu casuslardan bazıları, arkeolog kisvesi altında ellerini kollarını sallaya sallaya dolaştılar.
Misal mi? Çöl Kraliçesi Gertrude Bell, Leonard Wooley, Thomas Edward Lawrence, Austen Henry Layard bunlardan bir kaçıdır.
Bu arkeolog casuslar, yaşadığımız toprakların tarihi mirasını yağmalamakla kalmadılar, askeri ikmal yollarının, silah depolarının, su ve enerji kaynaklarının istihbaratını yaptılar.
Ülkemizi karış karış gezdiler, hangi köy hangi aşiretten, hangi mezhepten, hangi dinden, hangi etnik kökenden hepsini listelediler. Kürt aşiretlerinin reislerine değerli hediyelerle yaklaştılar, kiminin sağlık sorununu çözdüler kiminin çocuğunu alıp götürdüler, kimisinin cinsel tercihine göre partner buldular.
Kürtçe Lehçeleri tespit ettiler, el yazmalarını topladılar, Kürtçe lügat hazırladılar. Kürt tarihine emperyalist bakış açısı ile farklı yorum getirdiler. Günümüzdeki silahlı siyasal Kürt hareketinin temellerini attılar.
Kaba sofra ham yobazlar, istedikleri kadar bilmem nerelerini yırtarak "padişahım çok yaşa" diye bağırsınlar, maalesef durum budur.
"Kürdistan" ne demek?
Kürdistan jeokültürel bölge mi, coğrafi ve kültürel bir yer mi, yoksa Kürtlerin egemen olduğu bir yer adı mı? Tüm bu saydıklarım ülkeden ülkeye değişebilir.
Ama değişmeyen tek şey, Türkiye’nin bu tanımlamalara tamamen kapalı olduğu gerçeğidir.
Çünkü Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınırları dahilinde, her hangi bir bölgeyi, beldeyi "Kürdistan" olarak nitelendirmek Anayasanın 14. ve TCK'nın 302. maddelerine göre suçtur.
Madde 302- (1) (Değişik: 29/6/2005 – 5377/36 md.) Devlet topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koymaya veya Devletin bağımsızlığını zayıflatmaya veya birliğini bozmaya veya Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmaya yönelik bir fiil işleyen kimse, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Bu suçun işlenmesi sırasında başka suçların işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur.
(3) Bu maddede tanımlanan suçların işlenmesi dolayısıyla tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.
Siirt Kurtalan'da “Asena Meral” hezimeti!..
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener'in Siirt'in Kurtalan ilçesindeki esnaf ziyaretinde esnaf Cemil Taşkesen, "Dilimiz inkar ediliyor, kimliğimiz inkar ediliyor, 'Kürdistan' inkar ediliyor. Biz buna karşıyız. Şu an sizin bulunduğunuz yer Kürdistan'dır ama ne yazık ki Meclis'te bu 'Kürdistan' inkar ediliyor." deme cüretinde bulunmuştu.
Bu şeddeli esnafın "Bulunduğunuz yer Kürdistan'dır" sözleri karşısında bocalayan dişi kurt Akşener, "ne diyorsun sen serseri, burası Türkiye Cumhuriyeti Devletidir, sen de senin gibiler de bu devletin vatandaşıdır, senin, burası Kürdistan diyen ağzını yırtarım, haddini bil!..” diyemedi.
Siyasal Kürt hareketinin bir anda herosuna dönüştürülen Cemil Taşkesen de; TBMM'de grubu olan koskoca Parti lideri, İçişleri eski Bakanlarından Akşener’in bu yetersizliğini, kifayetsizliğini, şaşkınlığını bakın Kuzey Irak'ta yayımlanan “Rudaw TV”ye nasıl anlatmış:
"... Akşener’le karşılaşmam tesadüfen oldu. Arkadaşlarıma gitti, çay içecektim. Sonrasında olanlar oldu. Akşener çaresiz kaldı, bana verebileceği bir cevabı yoktu. İnkar üzerine kurulu bir şeye ne cevap verebilirsin ki? Yaşasın Kürdistan.”
Ulan gundi, Orta Avrupa ülkelerinden biri olan Avusturya, dünyada en fazla Türk’ün yaşadığı ülkeler arasında ilk 10’da yer alıyor. Avusturya’da yaşayan diğer milletler arasında da Almanlar ve Polonyalılar ile birlikte Türkler en kalabalık etnik grup.
Şimdi “Türkler, Avusturya'da yaşıyor” diye orası Türkistan mı? Aynı şekilde Almanya, Belçika, Fransa ve Hollanda'da hatırı sayılır Türk yaşıyor. Şimdi bu saydığım ülkeler Türkistan mı?
Sıradan bir esnafın laga lugası karşısında dut yemiş bülbüle dönen “dişi kurt” bakın ne diyebilmiş?
"İnsanların Kürt, Türk, Alevi, Sünni olması etnik aidiyetleridir. Dini aidiyetlerine, mezhepsel aidiyetlerine herkes saygı duymak zorundadır. Sen, 'Burası Kürdistan' diye tariflersen... Ben başından beri bir şey söylüyorum. Biz bu ülkenin sınırları içerisinde bir bütün müyüz, değil miyiz? Sorunun cevabı bir. O cevabı da verecek olan hem sensin hem benim. Ben Türk'üm, sen Kürt'sün. Dolayısıyla bir Kürt'le bir Türk'ün vereceği bir cevaptır.”
"Diyeceğim ki 'Cemil, bu coğrafyada, bu Anadolu coğrafyasının bir bütün olarak, ta Edirne'den Kars'a denir ya, oraya kadar olan sistemin içinde pek çok etnik aidiyet var, pek çok dini, yani Müslümanlığın içinde farklı farklı inançlar var, mezhepler var. Bunlarla ilgili biz bir miyiz, bütün müyüz? Sen buna 'evet' diyorsan... Seni inkar eden yok. Onu böyle kabul etmem mümkün değil. Bu ayrışmadır. Bunu kabul etmem mümkün değil."
Bir de kabul etseydin Sayın Akşener.
Sen bu terör örgütü hempasının aidiyetine saygı duyamazsın. Çünkü bu aidiyet, ülkemizde kan döküyor, binlerce masum cana kıyıyor, ülkemizin bütünlüğüne tehdit oluşturuyor.
Siirt Kurtalan'da terör örgütü PKK'nın jargonu ile ahkam kesen bu sempatizanı ikna edemeyen Meral Akşener'in aklına koyduğu Başbakanlığı nasıl yapacağı tabii ki sorgulanır.
“10 Büyükelçi” fiyaskosunda Akşener'in tutumu…
Türkiye’nin yargı bağımsızlığını hiçe sayan ABD, Almanya, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İsveç, Kanada, Norveç ve Yeni Zelanda büyükelçileri 18 Ekim’de Kavala’nın durumunun “Türkiye’nin uluslararası yükümlülükleriyle ve milli kanunlarıyla uyumlu şekilde adil ve hızlı biçimde sonuçlandırılması”nı isteyen bir bildiri yayınladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, yıldırım hızı ile bu hadsizlerin 'Persona non grata/istenmeyen kişi' ilan edileceğini, yedi düvel 10 ülkeye ilan etti. Ne muhalefet ne de bu talihsiz bildiriye imza atan sefiller, pardon sefirler Türk Hükümetinden böyle bir çıkış beklemiyordu.
Bağımsız Türk Yargısının haremi ismetine uzanmak isteyen bu sömürgeci zihniyete karşı çıkması, Milliyetçi duruş sergilemesi beklenilen “dişi kurt”, ne yaptı biliyor musunuz?
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, 10 büyükelçinin Osman Kavala'nın serbest bırakılmasına ilişkin sözde ültimatom gibi bildirisine el altından destek gibi yorumlanması muhtemel sözlerle, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı eleştirdi.
Yahu hırsızın hiç mi suçu yok?
Türk yargısını dillerine dolayan, Türkiye Cumhuriyeti'nin egemenliğini ayaklar altına alma teşebbüsünde bulunan bu sefiller, pardon sefirlere diyecek sözü olmayan Akşener, "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararlarına imza atmış bir ülkenin mahkemenin kararlarına uymamış olması iç mesele olmakta çıkar. Sayın Erdoğan'ın, bağırıp bağırıp dış politika yapması doğru değil" demişti.
Sonra ne oldu biliyor musunuz? Bu dış müdahaleden medet uman muhalefet, avucunu yaladı.
ABD Büyükelçiliği, sosyal medya hesabından yaptığı Türkçe ve İngilizce paylaşımda ‘‘ABD 18 Ekim tarihli açıklamaya ilişkin bazı soruların yöneltilmesi vesilesiyle, Diplomatik İlişkile
ABD Büyükelçiliği’nden yapılan açıklama, ilk on beş dakika içinde Hollanda, İsveç, Norveç, Finlandiya, Danimarka, Kanada ve Yeni Zelanda büyükelçilikleri tarafından da “Twitter”da paylaşıldı. Bir süre açıklamayı paylaşmayan Fransa ve Almanya da yaklaşık bir buçuk saat sonra diğer büyükelçiliklere uydu.
Günümüzde 192 devletin tarafı olduğu Diplomatik İlişkiler Hakkındaki Viyana Sözleşmesi'nin 41. Maddesi:
1. Kabul eden Devletin kanunlarına ve nizamlarına riayet etmek, ayrıcalıklarına ve bağımsızlıklarına halel gelmeksizin, bu gibi ayrıcalıklardan ve bağışıklıklardan yararlanan her şahsın görevidir. Anılan Devletin iç işlerine karışmamak da bu şahısların keza görevidir.
2. Gönderen Devlet tarafından kabul eden Devlet nezdinde yapılması misyonun uhdesine tevdi olunan bütün resmî işler, kabul eden Devletin Dışişleri Bakanlığı veya mutabık kalınacak başka Bakanlık ile veya aracılığıyla yürütülür.
3. Misyonun binaları, misyonun bu Sözleşmede belirtilen görevleri veya diğer genel uluslararası hukuk kuralları veya gönderen ve kabul eden Devlet arasında yürürlükte olan özel anlaşmalar ile bağdaşmayacak bir tarzda kullanılmaz.
Sonuç şu, muhalefetin ekonomik kriz ve pandemi şartlarının olumsuzluğundan kaynaklanan hükümetin göreceli başarısızlığı üzerinden kısmen oy artışı kazandığı söylenebilir.
Ancak 10 Büyükelçi olayında ve Siirt Kurtalan'da terör örgütünün argümanları ile yapılan Propaganda da Milliyetçi kesimin bel bağladığı Meral Akşener sınıfta kalmıştır.
Yaygın kanaate göre Başbakan falan da olamaz. Türkiye’nin fotoğrafını doğru dürüst okumaktan aciz birini ancak 23 Nisanda başbakanlık koltuğuna oturturlar, haksızmıyım?
Siirt Kurtalanlı gundiye hatırlatma!..
Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır / Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır.
İleri atılıp sellercesine / Göğsünden vurulup tam ercesine / Bir gül bahçesine girercesine/ Şu kara Toprağa girenlerindir…
Vatan ne Türkiye’dir Türklere, ne Türkistan / Vatan, büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan!