2007 yılında eğitim amaçlı olarak Sivas’a gitmiştim. Bu eğitim, DİB ve İmam-Hatip Liseleri arasında “Mesleğe Hazırlama Eğitim Kursu” adıyla imzalanan bir protokoldü. Ben de okulum İkizdere İmam – hatip lisesini temsilen katılmıştım. 17 yaşında toy ve ürkek bir delikanlıydım. Dersler sonrası gezmeye çıkar şehri tanımaya çalışırdım. Ki zamanla gördüm ki hem insan hem de şehir olarak Erzurum’dan pek de farklı değildi. Şehrin yiğidoları çok samimi ve içtendi. Ve bu hal benim gönlümde daima güzelliklerle büyüdü ve Sivas benim gönül şehirlerimden birisi oldu.
Yine bir gün şehri gezmiş ve Buruciye Medresesi önünde oturmuş, bizim Yakutiye Medresesiyle aynı medeniyetin evlatları olduğunu düşünüyordum ki yanıma yetmiş küsur yaşlarında bir amca oturdu. Ağarmış saçları omuzlarına inecek kadar uzun, hafif sakallı, gözleri kahverengi, beyaz gömlekli, sandalet terlik ve ateş kehribar tesbihiyle dikkatimi çekmişti ilk anda. “Merhaba” deyip yanıma oturdu ve sohbete başladık.
Bana “buralı mısın” diye sordu. Ben de “hayır, Erzurumluyum. 45 günlük bir eğitim için Sivas’tayım” dedim.
“Aferin, ne kadar güzel, eğitimine dikkat et. Temeli sağlam bir ilmin olsun” dedi. Ben de “teşekkür ederim, amca” dedim.
Tabi biz böyle konuşurken bir yandan da Buruciye Medresesine bakıyorduk ve bana “Erzurum Yakutiye Medresesini andırıyor değil mi ve şu çifte minarelerin medrese bölümü de yıkılmasaymış sizin Çifte Minareli Medreseye ne kadar da benzerdi, haksız mıyım” deyince ben şaşırdım. “Erzurum’u biliyor musun, geldin mi hiç” diye sordum. Ve bana “dadaş mısın” diye sordu ben de evet dedim. “Peki, dadaş Erzurum’un neresindensin” diye sordu bende “merkeze bağlı Kümbet köyündenim” deyince bana “Hüseyin Avni (Ulaş) Beyin köyündensin demek” dedi. Evet dedim ama benim şaşkınlığım ve hayretim de kat kat arttı. İçimden Allah Allah kim bu adam diye geçirdim.
“Amca, siz kimsiniz, nerelisiniz ve Erzurum’a bu kadar aşina olmanız da dikkatimi çekmedi değil” diye sorunca başladı bana anlatmaya:
“Dadaş, ben ermeni asıllı bir vatandaşım. Babamın ilk evladıyım ve ismim de “ilk doğan” manasına gelen Andranik’tir. Erivan’da ikamet etmekteyim. Aile büyüklerim tehcirle birlikte ülkenden çıkarılmış. Kimisi hicaz tarafına kimisi de şimdiki Ermenistan sınırlarına götürülmüş. Babam çok küçükmüş o vakit, tehcir çat-pat aklına geliyordu. Ama dedem ve ninem o elem dolu günleri yaşamışlar ve haliyle bana da hatıralarını anlatmışlardı. Ben anlattıklarıyla büyüdüm. Ve çoğu yeri (özellikle Sivas ve Erzurum) anlattıklarıyla öğrendim. Fırsat buldukça da gelip o yerleri geziyor, hatıralarını yâd ediyorum”
Tam bu aşamada bana “tehcir ve Ermeniler hakkında ne biliyorsun” diye sordu ben de “benim hayatta olan Hacı İshak dedem var ondan ve köy odalarında büyüklerden bahsettiğin konuyu çok dinledim. Onlar bana Ermenilerin bizim masum halkı mereklere/camilere doldurup yaktıklarını; çocuk, kadın, yaşlı, hamile demeden canice öldürdüklerini ve köyleri de yakıp yaktıklarını” söyledim. Ben bunları söylerken gözlerime çok dikkatli bakıyordu. “Dadaş tehcir hakkında ne dedi deden ve o büyükler” diye sorunca “devlet, olması gerekeni yapmıştır dediler” dedim.
Ermeni Andranik amca, derinden bir ah çekerek anlatmaya başladı:
“Dadaş, biz ayrı dine inansak da aynı Allaha inanırız. Ayrı ırklara sahip olsak da aynı kültürün mensuplarıyız. Olan olmuş bir şekilde aramıza zamanın büyük devletleri nifak sokmuş. Güzel şeyler olmamış. Keşke olmasaymış. Katliamlar ve tehcir olmasaymış. Ben biliyorum Türkler, vicdanlı bir millet. Keşke bunlar olmasa yaşanmasaymış” deyince hafiften ağladığını gördüm. “Amca neden ağladın” dedim. Bana “çünkü dedem ve nenem çok ağlardılar, çok. İçimizde ki kendini bilmeyenler bu iki millete de yazık ettiler. Olmayacak kin ve nefret tohumları ektiler. Zamanın emperyalist devletlerinin oyununa çok geldiler. Osmanlı neden engel olamadı diyorum bazen ama bakıyorum ki Osmanlı devletinin başını kaldıracak ne zamanı ne de imkânı var. Ama yine de Osmanlı devleti merhamet etmiş bizimkilere. Bizden taraf acı olan durum göç yolunca yaşanan zorluklar ve ölümler. Ha o zaman sizinkiler de çok da rahat bir hayat sürmüyorlarmış. Yoksulluk, savaş ve hastalık perişan etmiş milleti. Genç dadaş ben de bunları dedemden dinledim” dedi.
Bu minval üzere sohbet ediyorduk ve bana Alaca ve Pulur’u sordu bir ara. “Evet, biliyorum, oralar bizim köye yakın yerler. Pulur’a da gitmişliğim var hatta. Neden sordun ki amca” diye sordum ve bana şu hatırasını anlattı.
“Benden epey büyük bir komşumuz vardı. (ismini söylerken anlamamıştım, sormaya da çekindim) O komşumuz bana, Erzurum çevresinde bulunan ermeni çeteleri içerisinde vazifeli olduğunu anlatırdı. 25 yaşında çıta gibi delikanlıymış. Yaptıkları fiillerin vahşetini ve öldürdüğü bir adamın son halini anlattı. Alaca ve Pulur ahalisini nasıl katlettiklerini ağlayarak anlatırdı. Çok pişman olmuş, çok bunalımlar yaşamıştı. Onu asıl perişan eden ise ailesini saklamaya çalışan bir Türk babanın “saçların örükleri çok güzel kızım” dediği kızının o güzel örüklerine babasının kanlarının sıçramasıydı. Hiç merhamet etmemişler. Pulur ve Alacayı da bu yüzden çok duydum ve işittim o komşumdan. Bu yüzden aşinayım oralara.
(Şimdilik yazamayacağım bazı mevzulardan da) Konuştukça konuştuk ve bana başta da söylediği gibi “temeli sağlam olan ilmin olsun” sözünü tekrarladı. Ve bana “çünkü belli ki bu mesele çok konuşulacak. Bir Erzurumlu olarak bu mevzuyu senin de çok iyi bilmen lazım” dedi. O esnada tam kalkacakken Hüseyin Avni Beyi sordum. “Dadaş, artık gitmem lazım. Ama şunu söyleyeyim herif adammış” dedi ve gözden kayboldu.
Ermeni Andranik amcayla bu sohbeti yaparken ben 17 yaşında çekimser ve utangaç biriydim. İlk defa bu derece uzak bir diyara gitmişim, yalnızım ve böyle bir sohbetin içerisindeyim. Haliyle sıkılganlık ve açılamama durumum çok baskındı. O vakitler “ermeni mezalimine ve tehcir meselesine” bu derece aşina değildim doğal olarak. Andranik Amca giderken ardından bakarak şu cümleyi defaten mırıldandığımı biliyorum: “Andranik Amca bunları benle neden paylaştı?”
Bu cümlenin cevabını şimdilerde “çünkü vicdanlı adammış” diyerek cevaplayabiliyorum.
Vicdanlı Ermeni Andranik Amca şimdi nerededir nicedir yaşıyor mu bilmiyorum. Ama ben Ermeni Andranik amcaya dua ediyorum. Çünkü biz ayını Allaha inanıyoruz.
Özellikle her yıl ülke gündemine getirilen “soykırım” yalanını ise Ermeni Andranik Amca ve Hrant Dink gibi vicdanlı düşünenlerin feraseti çözüme kavuşturacağı kanaatimi ben hiç kaybetmedim.
Hürmetle…
25.04.2021
Abdulnasir KIMIŞOĞLU
Palandöken / H. Muammer Oluroğulları Camii İmam - Hatibi