Piyasalar

Emrimize Verilmiş Bir Evren Var!

Punto:
اَلَمْ تَرَوْا اَنَّ اللّٰهَ سَخَّرَ لَكُمْ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِ وَاَسْبَغَ عَلَيْكُمْ نِعَمَهُ ظَاهِرَةً وَبَاطِنَةًۜ وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يُجَادِلُ فِي اللّٰهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَلَا هُدًى وَلَا كِتَابٍ مُن۪يرٍ “Allah’ın, göklerde, yerde ne varsa hepsini  hizmetinize verdiğini ve açıkça yahut gizlice üzerinizdeki nimetlerini tamamladığını görmediniz mi? Yine de insanlar arasında, hiçbir bilgisi, yol göstericisi ve aydınlatıcı bir kitabı olmadan Allah hakkında tartışıp duranlar vardır.” (Lokman 20) Surenin yirmi altıncı ayetinde, “Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi Allah’ındır. Bilinmeli ki, asıl zengin ve övülmeye lâyık olan Allah’tır,” ikazı yer almaktadır. Göklerde ve yerde olan varlıkların maddi ve manevi nimetler olması, akıl ve irade ile donatılmış insanın emrine verilmesi, Allah’ın insana olan rahmet ve şefkatinin bir göstergesi olduğu kadar, sevgiyle yaratılmış ve iyiliklerle çevrelenmiş insan hayatının büyük bir görevi olduğunun da açık bir kanıtıdır. Kuran ilahi bilginin kaynağıdır. Rahman suresinde çok sayıda ayette Allah’ın eşsiz nimetleri zikredilerek şu soru sorulmaktadır: “O halde  Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?” İnsana nimetler veriliyor, tövbe edince günahları affediliyor; bu, insanın her gün muhatap olduğu bir mucizedir. Nimet veren ve günahlarını affeden bir Tanrı olmasa insan o korkunç yalnızlığında yok olup giderdi. Göklerde ve yerde olan nimetler insanın tasarrufuna tahsis edilmiştir. Her biri doğrudan nimet olan yahut nimetlere, tabiri caizse, birer rahim kılınan güneşin, ayın yıldızların; toprağın, suyun, havanın ve ateşin; bitkilerin ve hayvanların arasında  insana muhalefet eden bir varlık görülmez; insan, kimine beden gücüyle, kimine akıl gücüyle, kimine de duygu gücüyle etki etmektedir. Başka hiçbir varlıkta bu potansiyel ve yetkilendirme görülmez. İnsanın donanımı karşısında varlık pasiftir, sadece insan aktiftir; tabiatı imar hakkı, değiştirme ve bozma hakkı insana aittir. İnsan, Allah’ın, ‘Halife’ olarak yarattığı, yüce isim ve sıfatlarının kendisinde gözüktüğü, benzersiz muhteşem bir varlıktır; akıl ve irade donanımına sahip olmasının gerçek nedeni ise Tanrıyı bilmesidir. Bunu Kuran’dan öğreniyoruz: “O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.” (Mülk 2); “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zariyat 56);“Bu Kuran; onunla uyarılsınlar, Allah’ın tek ilah olduğunu bilsinler, aklı ve gönlü işleyenler de ibret alsınlar diye, insanlara yöneltilmiş bir tebliğdir.” (İbrahim 52); Sonuç: Allah insanı yüksek kabiliyette ve bir amaca matuf olarak yarattı. “Yoksa sizi boş yere yarattığımızı ve bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız” (Müminun 115) Varlık gibi, İnsan da, ne boşuna yaratıldı ne de başıboş bırakıldı. Varlık ve insan, Allah’a kulluk yapmakla yükümlü kılındı. İnsan hayatıysa ahrete bağlanmış ve o, dünya hayatından sorumlu tutularak imtihana tabi tutmuştur. Halife insana dünyada gösterilen ihsanın ve ikramın ahrette cennet hayatıyla ebedileşmesi, Kuran’ın birçok ayetinde, insanın salih amel işlemesine bağlanmıştır. M.Talât Uzunyaylalı