Piyasalar

Ekran Kuşatması!

Punto:


Giriş 
Uluslararası bilim insanlarının ifadelerine göre, insanlık son kırk yılda uygarlığın başlangıcından bugüne kadar olan gelişme hızını ikiye katladı. Bu akıl almaz teknolojik ilerleme, bir boyutuyla insanlığa büyük oranda kolaylıklar sağlarken diğer boyutuyla insanoğlunun kendi yaşamına kastettiği bir sürece dönüşmektedir. Görünen odur ki baş döndürücü bu ilerleme, insanoğluna ve aslında tüm canlılara yarardan çok zarar getirmektetir. Çünkü, en başta insan olmak üzere, tüm canlı türlerinin sağlığı ve geleceği risk altındadır. İnsanlık, bütünüyle teknoloji adı verilen ve ölçüsüzce ilerleyen bu yeni dijital dünyanın esareti altına girmiş bulunmaktadır. Bu bağlamda özellikle gözbebeğimiz çocuklar ve gençler, bu kontrolsüz gücün akımına kapılarak sağa sola savrulmaktadırlar. İnsanoğlunun servet kazanma ihtirasıyla kendi elleriyle oluşturduğu bu sanal dünya, tüm canlıların ve hatta yerkürenin geleceğini bilinmez bir sona doğru sürüklemektedir! Doğanın dengesi her geçen gün bozulmaktadır.
 Bilinçsiz ve kontrolsüzce ilerleyen teknoloji görünümlü bu sinsi tehlike, insanı özünden ve ruhundan uzaklaştırmakla kalmamış; kendine, kendi türüne ve hatta tüm canlılara düşman bir varlığa dönüştürmüştür. Bu gerçeği yakın çevrenize bakarak anlamakta zorlanabilirsiniz; ne var ki 21.yüzyıl tasarımcıları, insanlığın ruhunu elinden alıp idraksiz, izansız birer mankurta dönüştürmek için tüm güçleriyle acımasız bir rekabetin içindedirler. Her geçen gün yeni modeli kullanıma sunulan teknolojik aletlerin daha teknolojisine alış(a)madan bir üst modelinin piyasaya sürülmesi, ekonomik rekabetin orantısız ve vicdansız zeminlerde sürdürülmesi vb. daha pek çok gösterge, insanlığın çekilmeye çalışıldığı ruhsuz dünyayı anlamak için yeterlidir. 
Bu iddia ve sözlerden hiç kimse, bir teknoloji karşıtlığı çıkarmamalıdır. Teknoloji, insanlığa hizmet ettiği ve kontrolü insanın elinde kaldığı sürece gerekli, önemli ve yararlıdır. Bizim karşı durduğumuz nokta; teknolojiyle bağ kurmak, ona bağlı olmak değil; teknolojiye bağımlı olmaktır. Nitekim teknoloji ruhumuzu çalıyor, sağlığımızı tehdit ediyor, biz seçkin varlıkları eşyanın hizmetine sunarak eşyayı yüceltiyorsa, bu noktada hepimizin çok ciddi olarak düşünmemiz gerekir. Teknolojinin amaç değil araç olarak kullanılması gerekirken günümüzde teknolojik araçlar, insanın önüne geçmiş durumdadır. Oysa; sağlıklı, dengeli ve huzurlu bir hayat için her şey yerli yerinde olmalıdır. Bu bağlamda; teknolojinin kendi mecrasında bir araç olarak ilerlemesinde herhangi bir sorun yoktur.  Yaklaşımımızı daha açık bir tarzda ortaya koymamız gerekirse şöyle özetlenebilir: Teknoloji kullanımına evet, internete bağlanmaya evet, sosyal ağlarla bağlantı kurmaya evet; ekranların ve teknolojinin BAĞIMLISI olmaya hayır!!! 
İnsan ve Teknoloji 
İçinde bulunduğumuz çağın gereği olarak teknolojik gelişmelere yabancı kalmamız düşünülemez. Teknolojik yenilikler ve dijital gelişmeler, insanın doğal ölçü ve ayarına zarar vermediği sürece yararlı ve gereklidir. Çünkü; teknoloji ve dijital ilerlemelerden daha değerli olan insanın insanca yaşamasıdır. Bu bağlamda; her türlü teknolojik gelişmeye açık olarak insanın doğasında bulunan ve yaşadığı sürece ihtiyacı olan haberleşme ve iletişim ihtiyacını teknolojik yeniliklerden yararlanarak sürdürmesi son derece akla uygundur. Bugün sözü edilen bu tür iletişimler daha çok, sosyal medya adı verilen teknolojik temelli ağlar üzerinden yürütülmektedir.  
Gelişen teknolojiyle birlikte iletişim kaynakları da gelişmiş ve değişmiştir. Günümüz dünyasında gazete, dergi, sinema, radyo, telefon, televizyon, bilgisayar, tablet, animasyonlar, videolar, akıllı telefonlar gibi araçlar da insanlığın hizmetine sunulmuştur. Ancak, günümüzde zamanını evden çok dışarıda ve ekran başında geçiren insanlar, yeni iletişim teknolojilerinin âdeta bağımlısı olmuşlardır.
 Eski dönemlerde küresel ölçekli şirketler, holdingler ve birleşen güçler, Dünya üzerinde üretimi artırmak için önlemler alır ve rekabete girerlerdi. Yeni süreçler ve gelecek günler üretim yerine denetimi öne çıkarmaktadır. Daha açık ifade edecek olursak, küresel güç odakları, insan soyunu robotlaştırma, onlara çip takarak kontrol altında tutma gayretindeler. Ne yazık ki insan hayatı için önemli işlevler üstlenen teknolojik gelişmeleri de bu süflî amaçlarına alet etmektedirler. Burada teknolojinin amaç dışı kullanımı söz konudur. 
Evlerin Kralı: Televizyon
Kitle iletişim araçları içerisinde, dünya ölçeğinde en yaygın olanı televizyondur. Televizyon gibi büyük etki alanına sahip bir aracın aileleri etkilemesi kaçınılmazdır. Dünyanın birçok yerinde televizyonlar, neredeyse, aileden biri konumuna hatta aile bireylerinden daha önemli bir konuma yerleşmiştir. Televizyon hayatımıza bu kadar nüfuz etmeden önce aile, insanlar için bir rahatlama huzur bulma ortamı idi. Aile bireyleri bütün zamanlarını birlikte geçirir ve birbirleri ile daha çok iletişime geçerlerdi. Böylelikle paylaşım duygusu artar ve aile bağları güçlenirdi. Aile bireylerinin her derdi, sıkıntısı paylaşılır ve çözüm yolları üretilirdi. Uzun sohbetler aracılığıyla birey konuşma becerisini de geliştirirdi. Yemek sırasında yapılan sohbetler ile hayata zevk katılırdı. Anne-baba arasındaki diyaloglar aracılığıyla çocuklar birbirlerine nasıl davranması gerektiğini öğrenirlerdi. Öncelik sırası her zaman aile olduğu için bireyler aradığı her şeyi ailelerinde bulmaktaydılar.
Televizyondan önce ailede insanlar kötü örneklerden habersiz bir şekilde yaşamaktaydı ve savaş, şiddet gibi olumsuz kavramlardan bir nebze de olsa habersiz kalmaktaydılar. Buna bağlı olarak birbirlerine ayırdıkları zaman da daha fazlaydı. Televizyon başında uzun zaman harcamayan insanlar daha erken yatmakta ve daha erken kalkmakta idi. Böylece daha sağlıklı bireyler yetişiyordu. Bedenin sağlıklı olması da ruhun sağlıklı olması için ön şartlardan biri olduğundan bu durum iletişime de yansırdı. Örnekleri çoğaltabileceğimiz televizyonsuz dönemden sonra televizyon, aslında ailelere maddî manevî pek çok alanda zarar vermiştir. Bir kitle iletişim aracı şeklinde masum bir ifade ile adlandırdığımız televizyon, zamanla aile içi iletişimde olumsuz rolünü arttırmıştır. 
Hayatımızda saltanatını çoktan ilan etmiş olan kral televizyon, aile içinde, birlikte izlenirken bir yandan da aile fertleri arasındaki ilişkileri, görüşüp anlaşma zamanını daraltmaktadır. Karşısına konuşlandığımızda, günlük sıkıntılarımızı, sevinçlerimizi, sorumluluklarımızı bir kenara itip televizyonda yayınlanan program her neyse ona odaklanıp oradaki gerek sanal gerekse de gerçek olay için düşünüyor; onlar üzülünce üzülüyor, gülünce gülüyoruz. Etki öylesine büyük, güçlü ve gerçekçi ki sahneler, olaylar, düşünceler, istekler vb. televizyondan çıkıp benliğimizin yapıtaşlarını oluşturuyor ve sanal kurgunun gerçek oyuncuları gibi hissediyoruz kendimizi. Televizyonlar sanki bizi gerçek dünyadan alıp kurgulanmış dünyaya hapseden bir hipnoz aracı olmuştur. 
Televizyon çocukları da etkilemektedir. Çocuklarda televizyona karşı ilgi ilk üç yaşında başlamaktadır. Kişilik yapısının temellerinin atıldığı çocuklukta televizyonun etkisi olmaktadır. Okul öncesi ve ilkokul çağı yaş gruplarındaki çocuklarda televizyon yayınlarının olumlu etkileri olarak konuşma ve ifade etme gelişiminin hızlanması, müzik dinleme olgusunun gelişmesi, yeni bilgilerin öğrenilmesi, algılamada çabukluk, çocuğun dikkatini yoğunlaştırabilmesi, duyarlılığın artması ve sosyal konuları öğrenebilme şeklinde sıralanabilir. Olumsuz etkileriyse fiziksel saldırganlığın artması, ödev yapmama, ders çalışmada isteksizlik, kendini izlediği kahramanın yerine koyarak gerçeklerden uzaklaşması ve aile içi iletişimde sorunların çıkması olarak gösterilebilir. Alınmaya çalışılan bütün önlemlere arşın, mevcut televizyon yayınlarında çocuk ve gençlerimizi ruh sağlığını bozacak ve kişilik gelişimi üzerinde olumsuz etkiler bırakabilecek, sebepsiz korkular yaratabilecek anlatımlar sergilendiği dizi ve filmlerde şiddeti temsil eden kişiler kahraman gibi gösterildiği bir gerçektir. 
Televizyonu çok ve sık izleyen çocuklar, izlemeyenlere oranla yetişkinlikte daha güvensiz ve şüpheci kişiliğe sahip olmaktadır. Bunun sonucunda, şiddet eylemlerinin dünyada yaygınlaştığını düşünmekte ve her şeyin şiddet yoluyla halledileceğine dair önyargılar beslemekte, böyle davranışlarda bulunmaya yatkın olmaktadır. Televizyonlardaki örtük mesaj bombardımanı; gerçeği değerlendirmeyi, çözmeyi, yorumlamayı bozmakta, kişiyi uyuşturarak gerçek problemlerinden uzaklaşmasına ve sıkıntıların biriktirilmesine sebep olmaktadır.
Özetle, bütün ailenin TV başında toplanması, konuşmadan karşı çıkamadan ondan gelen mesajları dinlemesi, ne gösterilirse ve söylenirse boyun eğip kabul etmesi, onu susturmayı düşünmemesi, başka mesajlar alabilecek alternatiflerin olmaması, önemli iletişim sorunlarına yol açmaktadır: İletişimsizlik, gerçek dışı bir hayal ve masal dünyasında yaşama, sosyal yabancılaşma bunların başta gelenleridir. Aile bireyleri birbirleriyle ve diğer insanlarla sevgi ve anlayış temelinde diyaloglar geliştirmeye vakit bulamamaktadır. Anne ve baba, her gün saatlerini televizyon karşısında geçirirse ve buna uyuma, çalışma, yemek yeme süreleri de eklenirse sonuçta konuşmak için hemen hemen hiç zamanlarının kalmadığı ortaya çıkar. Bunların hepsi ise ruh sağlığını bozan olumsuz, zararlı etmenler arasında yer almaktadır. Televizyon, okuma alışkanlığını ve düşünme yeteneğini azaltmaktadır. 
Bu kadar olumsuz etkisinin yanında televizyonun -ölçülü izlendiğinde- aile içi iletişime faydalı olduğunu da söyleyebiliriz. Televizyon bir kitle iletişim aracıdır. Yani, televizyon dünyada olup bitenleri bize en kolay yoldan haber vererek insanlarla ortak konular üzerine konuşmamızı sağlayan ve bu anlamda insanı sosyalleştiren bir cihazdır. Programlarda seçici davranıldığı takdirde iyi bir zaman geçirme aracıdır. Günümüzde yakın çevresiyle, komşusuyla ilişkisi olmayan insanlara dünyanın her yanını tanıtabilmektedir. Eğitici programlarla yetişkinleri olduğu kadar çocukların eğitimi üzerinde de etkili olabilmektedir. Toplumsal kültürün yaygınlaştırılmasında etkilidir. Sağlık, deprem, ekonomi gibi alanlarında uzman kişilerce toplumun bilgilendirilmesini sağlamaktadır. Çocuklara yönelik yayın kuşaklarıyla çocukların zihinsel, ruhsal gelişimlerine katkı sağlanabilmektedir. Eğlence programlarıyla günümüzde yoğun stres altında yaşayan insanların stresinin azaltılmasında önemli bir etkendir. Eğlence yerlerine gidemeyen, ekonomik sıkıntılarla boğuşan günümüz insanının eğlence ihtiyacını gidermektedir. Eğitim kuşağı programlarıyla yüz yüze eğitim imkânına sahip olmayan insanımıza eğitim imkânı sağlayabilmektedir. 
Televizyon duyulara yönelik bir kitle iletişim aracı olduğu için, hem olumlu hem de olumsuz etkilere sahip olabilmektedir. Başında aşırı zaman geçirmek yerine günün belirli saatlerinde ailece izlenen faydalı bir program, hem güzel vakit geçirmeyi sağlar hem de ailede birlik beraberlik duygusunu güçlendirir. Pek çok olumsuz etkisine rağmen, televizyonun kötü tesirlerine karşı mücadelenin yine televizyonla olacağını söylemek gerekir. Televizyonlarda kültürel ve belgesel programların oranlarını artırmak, iyi bir çözüm olabilir. Ailenin alacağı tedbirin başında ise televizyonun açık kaldığı saatleri kısmayı ve programları seçerek izlemeyi sayabiliriz. Bilinçli olmak kaydıyla televizyon eğitici ve öğretici de olabilir. Yeter ki televizyon, aile içinde sadece bir araç olarak kalsın!..
Vezir Bilgisayar
Teknolojik ve dijital ilerlemelerin bize sunduğu tek araç elbette televizyon da değildir. Bunun yanı sıra bilgisayarın icadı ve internet teknolojisinin bulunmasıyla teknolojik araç ve gereçlerin hayatımızdaki yeri ve önemi katlanmıştır. Doğal olarak bu tür teknolojik ve dijital ilerlemeler, hayatımızda çok büyük değişiklikler getirmiştir. Yerkürenin olağanüstü bir hızla küreselleştirildiği çağımızda, şartlara uygun olarak mesafeler kısalmış, iletişim ve etkileşim kolaylaşmıştır. Böylesi bir ortamda, insanlık her geçen gün değer kaybederken eşyanın yükselişi ile birlikte sanallığın zirve yaptığı da gözlenmektedir. Söz yerindeyse, teknolojik ve dijital iletişimin yaygınlaştığı bu çağda insanoğlu, sosyal medya ağlarında kendini kaybediş sürecini yaşamaktadır.  Tam da bu noktada üzerinde durmamız gereken kritik soru şudur: “Teknolojinin neredeyse jet hızıyla ilerlediği, medyanın sınır tanımadığı, iletişim ve etkileşimin yükseldiği bir yaşam, insanlık için ne getirmekte ne götürmektedir?” Bu sorunun yanıtları doğru, açık ve nesnel olarak tartışılmadıkça, doğrudan insan ürünü olan teknoloji ve sosyal medyanın insana yönelik yüksek risklerinden kaçınmak mümkün olmayacaktır. 
Şehzade: Mobil (Cep) Telefonları
Cep telefonları, bir yönüyle dünyayı cebimize sığdırırken öbür yönüyle bütün dünyamızı bizden çalmaktadır. Cep telefonları çıkalı beri, sevdiklerimizin yüzüne bakmayı, gökyüzünü izlemeyi, kuş seslerini dinlemeyi, doğayla bütünleşmeyi unuttuk. Ruhumuzu on-line (çevrimiçi) olmaya feda ettik. Bilgiyi kaynağından araştırmak yerine, kolayca internetten kopyalamak; konuyu derinlemesine bilmek yerine sadece haberdar olmak; televizyon, tablet, bilgisayar ve akıllı cep telefonlarıyla yatıp onlarla kalkmak insanlığın kıyameti olacak kadar riskli, tehlikeli ve zararlıdır. Nitekim; öğrencilerin internet bilgisiyle sınavlara ve hayata hazırlanmaları, genç beyinleri sığlaştıracak ve gelecekte önü alınmaz sorunlar üretecektir. Her yaştan insanı esir eden sözde sosyal medya ağları günümüzde çığırından çıkmıştır. Günün önemli bir bölümünü hareketsiz ve atıl bir hâlde ekran karşısında geçiren çocuklar ekran bağımlısı olarak akranlarından uzaklaşmaktadırlar. Bu bağımlılığın doğal bir sonucu olarak hazırcı, duygusuz, duyarsız ve mekanikleşmiş bir neslin geleceğini söylemek için kehanete gerek yoktur! 
Neredeyse tüm insanlık için sinsi bir tehdit olan sessiz bir tufan, yıkıcı bir sel gibi üzerimize gelen bu olgu karşısında bizlerin tutumu ne olmalıdır? Biz yalnızca izlemek, sızlanmak veya teslim olmak yerine, koruyucu önlemler alıp yeni öneriler oluşturmalıyız. Örneğin; birçok yıkıcı etkisiyle üzerimize gelmekte olan bu sele karşı ağaç dikmek, setler ve bentler yapmak, dereyi ıslah etmek gibi önlemler alınabilir. 
Bu acı ve elem veren, bizi endişeye sevk eden tabloda özellikle çocuklar ve gençler, henüz fark edemedikleri çok ciddi risk ve tehlikelerle karşı karşıyalar! Bu noktada; kendimiz, çocuklarımız, gençlerimiz, tüm canlılar, doğa ve geleceğimiz için önlemler almak zorundayız. Bugün bu önlemleri al(a)mazsak, yarın çok geç olacaktır. Çocuklarımızın, gençlerimizin ve aslında insanlığın büyük bir kısmının teknolojik ve dijital bağımlılığa yakalandığı bir çağda yaşamaktayız. Henüz vakit varken teknolojiyi, olması gereken konumda tutarak insanı, tüm canlıları, doğayı ve tümüyle dünyamızı korumak ve asıl yapısına döndürmek durumundayız. İstersek, ortak gayretlerle bunu başarabiliriz. Anne babalar, yöneticiler, eğitimciler, sağlıkçılar, hukukçular, mühendisler… hepimize görev düşmektedir. Geliniz bu fütursuz gidişe dur diyelim! İnsanın, tüm canlıların, doğanın ve dünyamızın geleceğine el atalım. Bu birlikteliği sağlayabilirsek; dünya yeniden yaşanası bir yer, insan tekrar sağlıklı ve huzurlu bir varlık, tüm canlılar da doğal yaşam koşullarına kavuşmuş olabilir! 
Sosyal Medya
Sosyal Medya, günümüz koşullarında artık zorunlu ve çok fazla uğra vurulan gezinti alanlarından birisi olarak karşımızda durmaktadır. Özellikle çocuklar ve yeni kuşak gençler için bu ortamlar “vazgeçilemez bir gereksinim” biçiminde algılanmaktadır. Bu yönde yurt içinde ve yurt dışında yapılmış çok sayıda araştırma ve anket vardır. Yapılan bütün araştırma ve çalışmalarda sosyal medyanın hangi amaçlarla kullanıldığı sorusu, en başta gelen araştırma konularından birisi olarak deneklere yöneltilmiştir. Deneklerden alınan son derece çeşitlilik arz eden yanıt, algı, söylem ve yaklaşımlar aşağıda özet hâlinde sunulmuştur: 
Sosyal medya kullanımıyla ilgili olarak yapılan araştırma ve anketlerde elde edilen veriler ve ortaya konan algılar bize kimi gerçekleri işaret etmektedir. Bu bağlamda; çocuk ve gençlerimizin sabah uyanır uyanmaz sosyal medyaya bakmaları aile içi iletişim ve yaşadıkları duygular açısından analiz edilmeye muhtaçtır. Bu alışkanlığın sosyolojik ve psikolojik arka planı iyice araştırılmalıdır. Araştırmaya katılan üniversite öğrencilerinin verdikleri yanıtların en yüksek katılımlı olanlardan bir tanesi YALNIZLIK duygusu ile ilintilidir. Çocuklar ve gençler; yalnız kaldıklarında sosyal medyaya koşmaktadırlar. Bu duygunun bunca karşılıksız kalması ve sanal ortamlarda giderilme ihtiyacı önemlidir. Kaldı ki sosyal medyada iken aç ve susuz kaldığının farkında dahi olamayan bu kitle, kendilerine zarar verebilecek noktalara kadar kullanımda bulunabilmektedirler. Bu alışkanlığın doğal sonucu olarak sosyal medyayı sık sık kullanmaktan dolayı ailesi ile sorunlar yaşayanlar da az değildir. 
Öte yandan; öğrencilerin sosyal medyadaki arkadaşlıkları gerçek yaşamdaki arkadaşlıklara tercih eder noktaya gelmeleri de düşündürücü bir sonuçtur.  Öğrenciler, sosyal çevre edinmek için gerçek ve canlı çevreleri yerine sosyal medya araçlarını kullanıyorlarsa, bu sorun üzerinde ciddi olarak düşünmekte yarar vardır. 
Ekran Bağımlılığı
Sosyal medya iletişimleri bağımlılığa açık alışkanlıklardır. Deniz suyu içmek gibi, içtikçe içirir. Kendinizi alıkoyamazsınız! Faydası da sınırlıdır. Sosyal medya iletişimi asla yüz yüze iletişimin yerini tutamaz! Nitekim; sosyal medya iletişiminde duygu aktarımı sınırlı kalmakta; çoğu kez ses, söz ve görüntü aktarımı sağlanmaktadır. Hiçbir iletişim bakmak, dokunmak ve sarılmak kadar doğal ve etkili değildir. Sosyal medyayı bilinçsiz kullanmanın gençler üzerinde fiziksel, biyolojik, psikolojik ve sosyal yönlerden birçok olumsuz durumlara ve hastalıklara yol açtığı yapılan araştırmalarda ifade edilmektedir: Örneğin, Twitter ve Facebook’u sürekli kullanmak sağ beyni bitirmektedir. Uzun süreli kullanılan teknoloji düşünce gücünü zayıflatmaktadır. Bu teknolojik aletlerden yayılan enerji ve ışınlar, beyin ve zekâ gelişimini olumsuz etkileyerek parkinson, demans, beyin tümörü gibi hastalıklara zemin hazırlamaktadır. Teknoloji, kullanıcıları sosyal hayattan koparmaktadır. Kıvrak zekâyı, sanatsal aktiviteyi, hayal kurmayı ve sosyalliği kontrol altında tutan sağ beyni pasifleştirmektedir. Bundan dolayı gençlerin hem düşünce güçleri azalmakta, hem de kelime hazneleri azaldığı için konuşmaları akıcı olmamakta, aksanları bozulmaktadır. 
Günümüz koşullarında insanlığın yaşadığı gelişmeler, insanı kendinden, özünden, ailesinden ve gerçek dünyadan koparmaya sevk etmektedir. Daha açık ifade etmek gerekirse, teknolojinin aşırı bir hızla ilerlediği, dünyanın küreselleşerek küçüldüğü bir dünyada, insanın kendisiyle sınavı, gittikçe zorlaşmaktadır. En başta kendinden KAÇIŞ olarak adlandırılabilecek bu süreç, bir süre sonra, kendinden ve insanlıktan KOPUŞ’a dönüşmektedir. Sonrasında ise, sırasıyla bir ARAYIŞ ve nihayet bir SIĞINIŞ’a dönüşmektedir. Kendinden, insandan, doğadan ve gerçek dünyadan kaçan insan, son çare olarak sanal ağlara sığınmaktadır. Bu sığınış, ilerleyen zamanda bir bağlanma ve BAĞLANIŞ’a dönüşmektedir. 
Teknoloji, hayatımızın her anına ve her alanına nüfuz etmiş durumdadır. Elimizde telefonlarımız olmadan yaşayamaz hâle geldik. Öyle ki elimizden düşürmediğimiz akıllı telefonlarımızla sosyal medyada da sürekli aktif olma isteği duyuyoruz. Ama bunun artık bir sendrom hâline geldiğinin farkında mısınız? Modern çağın sendromlarından biri olarak sayılabilecek sosyal medya bağımlılığı, özellikle akıllı telefonların yaygınlaşmasıyla arttı. Görünür olma ve başkalarının hayatını takip etme isteği günümüzde kimileri için abartılı bir hâl aldı. Bu bağımlılık kontrol altına alınmazsa, kaygı bozukluklarından depresyona; kişinin yaşamındaki bozulmalardan gerçek ilişkilerin zarar görmesine kadar pek çok sonuç doğuruyor. Sosyal medya bağımlılığının doğurabileceği kötü sonuçlar, bireyleri ‘Yalnız değilsiniz’ yanılgısına düşürüyor! Oysa, ekran arkadaşlıklarının çok önemli bir çoğunluğu sadece sanal arkadaşlardır ve ihtiyaç duyulduğunda yanımızda olmayacaklardır!
Sosyal ağlar, bugün iletişim kurmanın ötesinde, kendini ifade etmenin en önemli araçlarından birisidir. Gelişmeleri anında öğrenmek, başkalarının hayatlarını takip etmek ve “Ben de buradayım” demenin yolu artık sosyal medyadan geçiyor. Bu ağlar sayesinde hem sıradan, hem de ünlü kişilerin hayatlarını yakından takip ederek duygusal bir tatmin duygusu yaşanıyor. Başkaları tarafından merak ediliyor olmak da bir haz kaynağı olabiliyor. Yani, kişi sadece başkalarını takip ederken değil, takip edildiğinde ve paylaşımları beğenildiğinde de aynı şekilde haz duyuyor. Bazı kişiler kendi hayatının ya da karakterinin aslında ne kadar güzel ve düzgün olduğunu gösterme çabasına girerek mutlu oluyor. Ayrıca sosyal medya, sanal dostların sözde “beğeni”leri yüzünden gerçek dostlarla ilişkilere de zarar vermektedir. 
Değerlendirme ve Sonuç
Sosyal medya veya ekran bağımlılığı sorunu, gerçekte küresel bir sorundur. Ancak, bu sorun ülkemizde çok daha fazla hissedilmektedir. Bu yönüyle sorunu dışarıdan gelip hiç kimse de çözmeyecektir. Bu sorunu yine bizler kendi içimizde kendi önlemlerimizle çözebiliriz. Kısa vadede yukarıda sözü edilen önlemler etkili olabilir. Uzun vadede ise, en kesin çözüm devlet ve millet olarak bu konuda ortak bir tavır ve kararlılıkla seferberlik başlatmaktır. En nihayetinde ise, çocuklara ekranlardan daha sevimli ve albenili gelebilecek meşguliyetler bulmalıyız. Bunun en kestirme adı; dede-nine, anne-baba, çocuk-genç hep bir arada yaşanan sıcacık aile ortamlarıdır.
Şu gerçeği asla unutmayalım: Hiçbir şey, sağlığımız ve hayatımızdan daha değerli değildir!!! İnsan olarak mademki akıllıyız; öyleyse aklımızı kullanalım ve gerçek dünyada gerçek insanlarla diğer canlılarla, doğayla iç içe yaşamanın tadını çıkaralım. Kendimizi sanal hapishanelere mahkûm etmeyelim. Anne-babalar ve yöneticiler, çocuklarına diledikleri kişiliği, ahlâk yapısını ve hayat görüşünü kazandırmak için mutlaka boş zaman değerlendirme ve çevre oluşturma konularına odaklanmalıdırlar. Çocukları ekran başından kaldıracak daha cazip sosyal ortamlar hazırlanmalı, arkadaş çevreleri oluşturulmalı, fiziki oyunlara ve spor ortamlarına olanak tanınmalıdır.
Sonuç olarak sosyal medya hesaplarınızı kapattığınızda, dünyanın durmadığını, bir yerlerinizin eksilmediğini açıkça göreceksiniz. Tamam, belki ilk başta zorlanacaksınız. Belki biraz boşluğa düşeceksiniz. Ama birilerini takip etmeden, bir yerlerde paylaşım yapmadan yaşamaya alıştıkça emin olun ki kendinizi çok daha iyi hissetmeye başlayacaksınız. Unutmayın; sosyal medya sizi gerçek yaşamdan, gerçek anlamda yaşamaktan alıkoyuyor. Bu sanallığın sizi kendisine esir etmesine lütfen artık izin vermeyin. Bizi kuşatan ekranları ölçülü kullanıp akranlara, doğaya ve gerçek yaşama dönmek en akılcı ve tek çıkar yoldur!..