Rubil GÖKDEMİR
Punto:
Dinle
Ekonomi hakkında yazan, konuşan, fikir yürüten hepimizin ortak bir zaafı var. İyimser davranan veya bu yönde siyaset yapmak isteyenler yüzlerce veri arasında, bir aylık birkaç veriyi esas alarak işler iyiye gitmeye başladı, "en kötüsü geride kaldı" derken, diğer tarafta yüzlerce olumsuz veriden, ekonominin bütüncüllüğünü ihmâl ederek ve yine siyaset yapmak maksadıyla bazı verileri ön plana çıkararak değerlendirme ve yorumlar yapıyoruz.
Malûm her ayın başında enflasyon ve dış ticaret rakamları, her ayın 15'inde ise işsizlik ve bütçe rakamları ve aralarda da bankacılık dahil değişik diğer sektörlere ait aylık veriler yayınlanıyor.
Genellikle ekonomiye dair bir sürü rakam ve istatistiğin havalarda uçuştuğu bu alanın, geniş kitlelerce zaten bilinemeyeceği, bu alanın sistemin merkezinde bulunan ve "çok akıllı" olduğu zannedilen insanların iştigal sahası olduğu zannedilir. Bu zan sebebiyle muktedirler, milletin büyük çoğunluğu üzerinde her türlü "algının" oluşturulacağı bir alan olarak ekonomiyi seçerler.
Giriş olarak konuyu daha fazla uzatmamak için, ekonomik meseleleri diğer disiplinlerle olan ilişkisinden koparmadan, günümüze ve aktüel verileri birlikte değerlendirecek olursak;
1-BÜTÇE RAKAMLARININ İLK DÖRT AYLIK VERİLERİ BİZE DİYOR:
2019 yılı için Bütçe Gelirlerimizin 880 milyar TL olması ve Bütçe giderlerimizin ise 961 milyar TL olması öngörülmüş ve 80,6 milyar TL'de bütçe açığı vereceğimiz hesaplanmıştır.
Şimdi bu bilgiler ışığında 4 aylık bütçe gerçekleşmelerine bakalım. Dört ayda toplam 330,4 Milyar TL bütçe harcaması yapmışız. Vergi gelirlerimiz ise 203 milyar TL olmuş. 37 milyar TL MB kâr transferi olmak üzere, toplam diğer gelirlerimiz de 53 milyar TL olmuş.
Ocak ayında Hazine kasasına giren ve harcanan 37 milyar TL'yi hariç tuttuğumuzda, bundan sonraki aylarda ortalama her ay 50 milyar TL vergi geliri ve 6 milyar TL'de diğer gelirlerimiz olmak üzere toplam 56 milyar TL aylık BÜTÇE GELİRİMİZ olacağı anlaşılmaktadır.
4 aylık toplam bütçe giderimizi esas aldığımızda ise; ortalama aylık bütçe harcamamızın 82,5 milyar TL civarında olacağı anlaşılmaktadır.
15 Mayısta açıklandığı gibi ilk dört aydaki 54,5 milyar TL bütçe açığının dışında, yılın son sekiz ayında her ay ortalama 23 milyar TL'nin altına düşmeyeceği anlaşılan bütçe açıklarını topladığımızda, 178 milyar TL + 54,5= 232,5 milyar TL gibi bir devasa bir rakamda bütçe açığıyla karşı karşıya kalacağımız ortadadır.
Bu tablo karşısında Hazinenin Merkez Bankasının 40 milyar TL'lik "ihtiyat akçesine" göz dikmesi ve eğer geride bir şey kaldıysa "işsizlik fonuna" el atmasına sakın kimse şaşırmasın. Zaten borçlanma hedeflerini aşarak ve iç piyasayı kurutacak şekilde, TAHVİL SATIŞI DA son sürat devam edecek gibi...
Yani damadın "burası çok önemli" diyerek açıkladığı YEP'de hedeflenen bütçe açığının GSYH'nın %2'si yerine %5'i civarına çıkacağı anlaşılmaktadır.
Daha vahimi 990 milyar TL'ye ulaşacağı anlaşılan bütçe harcamalarını inceleyen herkesin görebileceği üzere, bu harcamaların en az 80'i üzerinde tasarruf yapamayacağımız veya tercihte bulunamayacağımız zorunlu giderlerden oluştuğudur.
Şimdi bütçe rakamları ve muhtemel bütçe açıklardan sonra; bu sonuçla niye karşılaşıyor olduğumuza dâir, diğer verileri inceleyelim.
Yukarıdaki 4 aylık bütçe gerçekleşme rakamları ve öngörülerimizden anlaşılacağı üzere, Türk ekonomisi üretime dayalı sağlam gelir ve vergi kaynaklarından mahrumdur.
Türk vergi sistemi senelerdir çok kabaca toplam vergilerin %50'ni ithalata dayalı olmak üzere gümrük kapılarında ve kaynakta toplamakta olup, genel olarak da bütün vergilerin %70'ni halkın tüketimi üzerinden olmak üzere "dolaylı vergilerden" almaktadır. Çarpıcı bir örnek olsun diye ifade edelim ki, sigara ve alkolden alınan vergiler toplamı, 880.000 adet KURUMLAR VERGİSİ mükellefi olan şirketlerin ödediği vergilerden dâima fazla olmuştur.
Düşünsenize; 17 yıldır dış borç alıp ithalat yapmış, yaptığımız ithalat ve tüketim üzerinden vergi toplamış ve o vergileri de üretime yatırmadan, güzel güzel harcamış ve üç kat büyüdük diye de hava atmışız...
Şimdi ise düzenli bir trendi göstermeyen bir kaç olumlu veriyle sevinenlere gelelim; Türkiye'nin ithalatı azalıyor ve cari açıkta Mart ayında 589 milyon $'a ve yıllık açıkta 12,8 milyar $'a düştü diye seviniyoruz. Aynı şekilde Mart ayında sanayi üretimi de Şubat ayına göre %2,1 oranında arttı diye yine seviniyoruz.
Oysa ki, işsizlik arttıkça ve gelirler düştükçe perakende, beyaz eşya, mobilya, otomobil, konut, gıda ve diğer sektörlerde ise satışlar ve cirolar düşmeye devam ediyor. Bütün bunlar gösteriyor ki, üretime dayalı gerçek anlamda katma değer üretemediğimizden, vergi gelirlerimiz düşmeye devam edecek.
Yukarıda vurguladığımız vergi gelirleri rakamlarının da gösterdiği üzere, sanayimizin ve ihraç ürünlerimizin ihtiyacı olan ara malları ve hammaddeleri, bu alanlara yatırım yapmadığımızdan, ülke olarak biz üretemediğimizden ve senelerdir dış borçla ithalat yaptığımız için, ithalat azalınca ekonomi duruyor, vergi gelirleri azalıyor ve bütün alanlarda olumsuz "zincirleme reaksiyon" başlamış oluyor.
Bu tablonun zorunlu sonuç olarak doğurduğu finans, döviz, dış borç meselelerini ve birbirleri ile zorunlu ilişkilerini ayrıntılı olarak daha sonra anlatmamız gerekiyor.
....devam edecek...
Rubil GÖKDEMİR