Mehmet MUTLUOĞLU
Punto:
Dinle
Eğitim sistemimiz çağın bilimini ve kendi tarihsel gelişmemizi dikkate alarak ciddi bir şekilde ve süratle düzenlenmelidir.
Gelişmiş ülkelerde zorunlu temel eğitimden sonra, öğrencilerin yüzde 30’u genel liseye, yüzde 70’i mesleğe yönlendirilmektedir.
Bizde bu konuda istekli olmamıza rağmen şimdiye kadar bir netice alamamışız.
28 Şubat’ın getirdiği kesintisiz eğitim, imam-hatip okullarının önünü kestiği gibi öğrencilerin meslekî eğitime yönlendirilmelerini de adeta engellemiştir.
Bizde yaklaşık yüzde 60 genel liseye, yüzde 40 mesleğe yönelme söz konusu olmaktadır. Bu durum ise ülkemizin büyümesi, gelişmesi ve yükselmesini imkânsız hale getirmektedir.
Zira gençlerin yüzde 60’ına varan kesimi liseye devam etmekte; 18-19 yaşına kadar devam eden lise eğitiminden sonra yüzde 20-25’i üniversiteye girebilmektedir. Geride kalan yüzde 50’lik dilim 18-19 yaşında bir meslek sahibi olamadan ortada kalmaktadır. Bu durum mutlaka ve acilen ele alınmalı ve düzenlenmelidir.
Eğitimde Almanya örneği ve mesleki eğitim
Bu meyanda, 1988-1994 yılları arasında Federal Almanya’da 6 yılı aşkın bir süre öğretmenlik yapmam hasebiyle Alman eğitim sistemini kısaca özetlemek isterim: Almanya’da, Gundschule denilen ve 4 yıl süren ilkokul döneminden sonra, öğrenciler bu dört yıllık başarısı göz önünde bulundurularak başarı derecesine göre Gymnasium’a (Lise), Realschule veya Hauptschule’ye (temel eğitim okuluna) kayıt olurlar. Engelli çocuklar için ayrıca hemen hemen her ilçede müstakil olarak bulunan Sonderschule (özel eğitim okulu) bulunmaktadır.
Böylece ilkokul 4. sınıftan sonra öğrencilerin en başarılı yüzde 25-30’u liseye alınır. Lisede 5. ve 6. sınıflarda başarılı olamazlarsa sınıf tekrarlanır. 7. sınıfta başarılı olamazsa notlarına göre Realschule veya Hauptschuleye gönderilir.
Lise 10. sınıftan sonra öğrenciler yetenek ve ilgilerine göre alanlara ayrılır.
13. sınıfa kadar alanlarında devam ederek liseyi bitirirler. Bir de olgunluk imtihanına girerler. Okul başarısı ve olgunluk sınavı ortalamasına göre sıraya alınarak sınavsız üniversiteye girerler.
İlkokul 4. sınıfı bitiren öğrencilerin yüzde 70-75’i Realschule veya Haupschule denilen temel eğitim okuluna giderler. Temel eğitim 9 yıldır. Realschule ise 10 yıldır. Realschule 10. sınıfı başarıyla bitiren öğrenciler iki yıl daha devam eden meslek lisesine, oradan da meslek yüksek okullarına giderek meslek sahibi olurlar. Realschule ve Gymnasiuma gidemeyen öğrenciler ilk 4 yıldan sonra 5 yıl daha okur. 9 yıl sonunda temel eğitimi bitiren öğrencilerden çok başarılı olanlar Realschule veya liseye (Gymnasiuma) geçebilme imkânına sahip olurlar.
Diğerleri çıraklık okuluna giderek istedikleri yüzlerce meslekten birini seçerler.
Bir yandan sigortalı ve ücretli bir işte çalışırken bir yandan da haftanın belli günlerinde meslekî eğitim merkezine giderek kendilerini çırak olarak mesleğe hazırlarlar.
Meslek okulu (Berufschule) üç yıl devam eder. Gençler, çırak, kalfa, usta olarak kendini geliştirerek mesleklerinde ilerler. İsterlerse ve kabiliyetleri de varsa Meslekî Eğitim Yüksekokullarına (Fachhohschule, Fachoberschule) devam ederek kendilerini geliştirebilirler. Böylece toplumun yüzde 70’i meslek sahibi olmuş olarak çalışma hayatına dâhil olurlar. Yüzde 30’uda üniversiteyi bitirerek, akademik çalışmalara yönelir ve diğer alanlarda çalışırlar.
Almanya’da sabahın 5’inden itibaren sokağa çıktığınızda bir heyecan ve hengâmeyle herkesin işine yetişmek üzere koşuştuğunu görürsünüz. İşe tam vaktinde gitmez ve kartınızı zamanında basamazsanız; dakikasına varana kadar ücretiniz kesildiği gibi o iş yerinde yükselme imkânınız da azalır.
Sorumlu yöneticilerin en yakını olsanız bile asla göz yumulmaz, müsamaha söz konusu olamaz. Çalışmaktan ve çalışma disiplininden asla kimse taviz veremez. Fabrikaların çoğu üç vardiya halinde ve 24 saat harıl harıl çalışır.
Öğrencilerin yüzde yirmi beş-otuzu liseye ve üniversiteye gider. Diğer yüzde yetmiş-yetmiş beşi de mesleğe yönelerek gece gündüz kadını erkeğiyle çalışan Alman toplumu 2020 yılı itibariyle ihracatını 1,5 trilyon dolara yükseltir.
Almanya eğitim sistemini kısaca özetlemeye çalıştım. Sistem bu! Fazlası yok, kısmî eksiği olabilir. Zira 4 yıllık ilkokuldan sonraki üç okul sistemini de içinde bulunduran Gesamtschuleler konmuştu 90’lı yıllarda. Şimdi de yeni bazı şekiller eklendiğini öğrendim. Eyaletten eyalete değişen bazı farklar da var. Gynasium (lise) bir yıl kısaltılarak 12 yıla indirildi şimdilerde. Yeni gelişmeler var ama temel yapı korunuyor ve üzerine bina ediliyor. Eğitimdeki uygulamalarda istikrar ve istimrar (kararlılık ve devamlılık) ilkesi hassasiyetle korunuyor.
Şüphesiz Almanya örneği daha ayrıntılı bir şekilde incelenebilir. Diğer ülkelerin uygulamaları da incelenmelidir. Bu konuda yapılan çalışmaların bir kısmını da inceleme imkânı buldum. Bunlar bilinmeyen konular değildir. Bunlardan bizim şartlarımıza, toplumsal yapımıza uygun olan bir sonuçla, kendi eğitim tarihimiz ve deneyimiz de dikkate alınarak bizim için iyi bir sistem ortaya konabilir. Artık insafla, şu eğitimi ve diğer hayatî konularımızı yaz-boz tahtası olmaktan kurtaralım. ‘Ben bilirim, ben yaptım oldu’ anlayışı bu demokrasi, bilim ve iletişim çağında bize çok şey kaybettiriyor. Bu kadar lüksümüz de olmasa gerek.
Bu yüzde 30 yüzde yetmiş eleme sistemi Almanya örneğinden önce 1700’lü yolların başında İngiltere’de uygulandı ve bütün Avrupa ülkelerine yayıldı.
Avrupa’nın bilimde, teknolojide ve hayatın diğer alanlarında ulaşmış olduğu gelişmişlik düzeyini bu eğitim sistemine borçludurlar desek abartmış olmayız.
Biz bu %30- %70 eleme sistemini kendi yapımıza uygun olarak uyguladığımızda hem kaliteli işçi bulma konusunda mesafe alacağız hem işsiz kimse kalmayacak hem de üniversitede ne kadar ihtiyaç varsa o ihtiyaç oranında üniversite öğrenci alınmış olacak; herkes üniversiteye sınavsız girecek ve mezun olduğu zaman da branşına ve uzmanlığına uygun olarak anında işe girebilme imkanına kavuşacaktır.
Almanlar bizim ahilik ve lonca teşkilatlarımızdan öğrendiği mesleki ve teknik eğitimi daha sonra bize öğretmeye kalktı
1994’te Almanya’dan döndükten sonra, dönemin Millî Eğitim Bakanlığı Müsteşarı rahmetli Bener Cordan ile hem hocam hem de Trabzon’da Millî Eğitim Müdürüyken birlikte çalışma imkânı bulduğumuzdan, Ankara’ya gidince yanına uğrar bu konuları paylaşırdık. Hatta Almanya eğitim sistemiyle ilgili ekleriyle birlikte 200 sayfalık bir çalışmamı arz etmiş ve kısaca kendilerine özet sunmuştum.
O yıllarda Almanya’dan gelen profesörler çıraklık merkezlerinin kurulması ve meslekî eğitimin geliştirilmesi için çalışıyorlardı. Bakanlıkta bir hayli yabancı uzman vardı o dönemde. Bir kısmı ile zaman zaman görüşme imkânı bulmuştum. Bize getirmeye çalıştıkları çıraklık, kalfalık, ustalık sistemini bizim ecdadımız Selçuklu da, Osmanlı da en mükemmel şekliyle uygulamıştı. Ahilik ve Lonca teşkilatı bu konuda göz kamaştırıcıdır. 1970’li yıllarda üç ayda bir yayınlanan bilimsel Gerçek Dergisi’nde bu araştırmaları çocukluk yaşlarımızda zevkle okumuştuk.
Nitekim Almanya’da bulunduğum dönemde orada Kolpinghausları gördüm. Bir pedagog dostum “Kolping bir papazdır. Bundan 400 yıl önce Türk diyarlarını gezerek Almanya’da bu Kolpinghausları (Kolping Evlerini) açarak meslekî eğitimde çıraklık, kalfalık, ustalık sistemini getirmiştir” demişti. Gerçekten de Osmanlı’nın Ahî ve Lonca teşkilâtını kendi ülkesinin şartlarına göre uygulamıştı Kolping. Nitekim Osmanlı her şeyin en güzelini, en dayanıklısını, en sağlamını ve zarifini yapardı. Almanya da Mercedes otomobilleriyle en beğenilen, en sağlam otomobilleri yapıyor; meşhur Salamander markasıyla da en zarif ve sağlam ayakkabıları üretiyordu
“Siz büyük devletler ve medeniyetler kurmuş bir milletsiniz.” Dr. Rufi
Eğitim hayatî. Varlığımızı ve geleceğimizi yakından ilgilendiren bir konu. Öneminden dolayı eğitim işi çağın aklını ve bilimini devreye sokarak doğru çözümlere kavuşturulmalıdır.
1924’lü yıllarda ülkemize çağırdığımız ünlü eğitim bilimci John Devey incelemelerde bulunduktan sonra özellikle ilköğretimde kendisinden faydalanılmıştır.
Daha sonraki yıllarda Dr. Rufi çağrılır. Dr. Rufi’nin gerekli incelemeleri yaptıktan sonra ilgililere bir rapor sunar. Sunduğu rapor ilginçtir:
“Sizler büyük devletler ve medeniyetler kurmuş bir milletsiniz. Bu devlet ve medeniyetlerini kurmadaki sırlarınızı araştırınız ve uygulayınız. Başkalarından ve bizden yol ve usul aramayınız. Askerlikte ikmal usulünü, eğitimde tek ders usulünü biz sizin eğitim kurumlarından öğrendik” demişti.
Muhteşem Türkiye’yi gerçekleştirmek için dünyanın bütün aklını, bilimini ve deneyini kullanabilmeliyiz
Tabiidir ki, dünyanın önünüze koyduğu yeni problemlere, yeni meydan okumalara mevcut kurumlar cevap veremeyince, eskiyip kendisinden beklenen görevleri yapamayınca, ihtiyaç duyulan yeni yaklaşımlar, kurumlar getirilecektir. Bunu yapamazsanız yaşayamazsınız. Hatta yok olur gidersiniz.
Ama gariptir ki, biz önceki eğitim kurumlarımızı kaldırırken, asırların süzgecinden geçmiş en verimli eğitim metotlarını da ortadan kaldırmışız. İstikrar ve istimrarı unutmuşuz.
Çağın gereklerini anlamaya, uygulamaya koyarken birikimlerimizi ve değerlerimizi devam ettirmeyi ve geliştirmeyi de bilmeliyiz.
Türkiye’nin bütün problemlerini çözerek Kutlu Büyük Barış Medeniyetimizi uyandırmak ve ülkemizi muhteşem tarihimize lâyık, ondan daha “Muhteşem Türkiye“ haline getirmek için ülkemizin değerlerini, insanlığın tecrübe birikimiyle zenginleştirerek, özlenen bir konuma kavuşturacak çalışma ve politikaları ve uygulamaları en acil işimiz haline getirmek mecburiyetindeyiz.
Türkiye’nin bir “Muhteşem Türkiye” haline gelebilmesi eğitimde göstereceğimiz atılım ve başarıyla mümkün olacaktır.